Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Yüzyıllık Yalnızlık

Yüzyıllık Yalnızlık
 

Gabriel Garcia Marquez'in "Yüzyıllık Yalnızlık" kapak sayfası


Aslında tüm tercümanların kısa özgeçmişi hatta tercümanın önsözü, çevirdikleri eserlerin başında yayınlanmalı. Edebi eserlerin tercümesi, kitabın orijinalini yazmak kadar beceri gerektirir. Sadece dili çok iyi bilmek yetmez, yazarın tarzını yakalamak ve romandaki kahramanları da kitabın sonuna kadar aynı tarzda anlatmak, yazarın kahramanları üzerinden aktardığı duygu ve düşüncelerini olabildiğince orijinaline yakın olarak tercüme etmek gereklidir. Öyle ki, edebi tercüman orijinal kitap yazarını rezil de eder, vezir de.

Can yayınlarının yayınladığı “Yüzyıllık Yalnızlık“ adlı romanın başında yazar ve tercüman ile ilgili kısa bilgiler verilmiş. Romanın tercümanı Seçkin Selvi aynı zamanda tiyatro eleştirmeni, yazar, sahne ve kostüm tasarımcısı, gazeteci ve eğitmen. Çeviri Derneği 2007, Onur Ödülü sahibi.  Üsküdar Amerikan Koleji’ni bitirdikten sonra öğrenimini Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde sürdürmüş. Kitabın çevirisini İngilizce’den mi yoksa orijinal dilinden mi yaptığı bilgisine ulaşamadım ama sonuç olarak ortaya çıkan tercümenin çok başarılı olduğu anlaşılıyor.

1982 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Kolombiyalı yazar Gabriel José de la Concordia "Gabo" García Márquez, “Yüzyıllık Yalnızlık” adlı eserini 1967 yılında gittiği Meksika’da yazmış. Türkiye’de de yayınlanmış birçok roman ve öyküleri var. Yazar, “büyülü gerçeklik” tarzının temsilcilerindendir.

Yazar, çocukluğunu büyükannesinin “en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi” anlattıkları ile geçirmiş. Yüzyıllık Yalnızlık adlı eserini yazma sebebi olarak; “Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım”, şeklinde özetliyor. Yazar, romandaki kahramanların hangilerini gerçek hayatından aldı veya esinlendi bilemiyoruz ama romanda gerçekten de toprak yiyen bir genç kızdan bahsediliyor.

Eğlenceli bir kitap ama okuması bazılarına sıkıcı gelebilir. Paragraflar çok çok uzun ve isimler de çok karışık. Kimin-kim olduğunu unutmamak için çok dikkatli olmak gerekiyor. Kitabın hemen başında bir “Buendia Ailesinin Soy Ağacı” konmuş ama kitabı okuyup bitirdikten sonra bile anlamakta zorlanabilirsiniz. Bu nedenle kitabı okurken aynı zamanda aile soy ağacından takip etmek faydalı olabilir.

Romanın ilk cümlesi: “Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı”, şeklinde. Gördüğü bir adaletsizlik karşısında Liberallere katılıp devlete başkaldırmaya karar veren ve kendine albay rütbesini uygun gören, “32 başarısız isyan girişiminden” sorumlu olan bir  Albay Aureliano Buendia’dan söz ediliyor. Ama anlatımdan anlaşılan; bu karakteri sanki herhangi bir siyasi düşünceyle değil, latin amerikan halkının isyana ne kadar meyilli olduğunu, biraz sesini yükseltebilen kişilerin nasıl arkasından kitleleri sürükleyebildiği, halkın ne kadar çabuk isyan etmeye karar verip, ne kadar kolay insan öldürdüklerini ve olanları biranda unutabildiklerini vs anlatmak için seçilmiş. Aynı şekilde “işçilerin ücretlerini para olarak ödemeyip sadece şirket mağazasında Virginia jambonu alırken geçen ve hükümetin desteklediği Muz Şirketi’ne” yapılan başkaldırıdan da aynı şekilde sözedilmiş. Bu başkaldırılar hayatın olağan akışı içinde geçiyor yani romanın sadece küçük bir kısmını oluşturuyor.

Roman, Jose Arcadio Buendio ve eşi Ursula İguaran’ın ormanın içinde kendilerine bir şehir kurma girişimleri ile başlıyor. Olayların geçtiği zaman dilimi: “Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin adı yoktu daha ve bunlardan söz edilirken parmakla işaret edip göstermek gerekirdi”, olarak anlatılıyor. Macondo isimli bu köy, birkaç yıl içinde üç yüz kişilik nüfusa erişiyor. Bütün olaylar bu köyde ve köy sakinleri arasında geçiyor. Havada uçan halılar, Fransız fahişeler, dünyayı tam altmış beş kez turlayan ve daha sonra Maconda’ya dönüp kızkardeşi ile evlenen Jose Arcadio ...

Roman kahramanları hep hayatın içinden, sıradan kişiler. Örneğin; Tekirdağ'da bir köyde yüz yıl içinde olup-bitenlerin anlatıldığını düşünün...

İnsanların yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır

Bir edebiyat aşığı ve kitap delisi değilseniz, sıkıcı gelebilir. Belki de gelmez, kim bilir ! Okumadan bilemezsiniz.

Yüzyıllık Yalnızlık, Can Yayınları, 29.baskı, Eylül 2006

 
Toplam blog
: 70
: 2722
Kayıt tarihi
: 28.12.08
 
 

1992 yılından beri yurtdışında yaşıyorum. Moskova Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü mezunuyum. Mosk..