Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '07

 
Kategori
Felsefe
 

Zaman üzerine...

Zaman üzerine...
 

" Bugün ben de yaşamdan dakikalar çaldım ve onları bu deftere hapsettim. Hayır ben Kronos değilim. Ama ileride çokça yaşayacağım sıkıntılı zamanlar için yine de biraz zaman saklayabiliyorum. "

Böyle yazmışım günlüğüme ilk kez yazmaya başladığımda. (Hemen bunlarla başlamamışım elbette.) Kronos, zaman... Antik Yunanistan'dan bize miras kalan, felsefe gibi birşey aslında. Düşünüp durmaktan kafayı yemiş olan Yunanlıların son icadı...

Aslında yalnızca onlar değil, Mısırlılar, Sümerler, Babilliler de kafa yormuş zaman üzerine. Peki neden kurcalıyoruz şu zamanı? Ne kadar daha yaşayacağımızı hesaplamak için mi? Yoksa ekinleri zamanında dikebilmek için mi? Belki her ikisi ve bunların yanında daha binlerce neden... Tıkır tıkır koşturan saniyeler, hantal ama çevik saatler, devreden ve hep aynıymış gibi görünen günler ve yıllar, her gidişte bizlerden birşeyler götüren...

Doğduğunda ölmeye başlayan insanoğlunun en korkunç, en belalı düşmanıdır hem; hem de en sadık dostudur zaman. Kimi zaman gözyaşlarını kurutur, kimi zaman düşünceleri... Kurutur, kupkuru semsert yapar. Eğri hurma dalı gibi...
Kimi zaman insan hamuruna katılan bir maya, bir şerbet oluverir, bir gün diğerini bekletir olur. Yavaş yavaş, sindirerek geçsin isteriz, her an değerlidir çünkü. Evet, dakikalarda satın alınabilir. Kimi daha değerlidir, kimi daha ucuz. Kimine beş kuruşluk fiyat biçilmez, kimi için ölüm bile göze alınır. Renkli görünüp, üzgün olanları da vardır, üzgün görünüp sinsice gülenleri de...

Hep zaman üzerine çeşitlemeler yazıldı, "zaman içinde". Masallar, hikayeler, oyunlar... Hep birkaç temel nokta vardı; Zamanı konttrol eden, herşeyi kontrol eder, Zaman dördüncü boyuttur vs. Peki zamanı anlamaya çalışan oldu mu hiç? Belki oldu ve ben bilmiyorum...

Hep zamanı durdurmaya, yavaşlatmaya, ya da hızlandırmaya çalışarak geçiririz hayatımızı. Zaman kazanırız, zaman kaybederiz, zamanımız yoktur, zaman öldürürüz, zamanla yarışırız, bazı şeyleri zamanı gelince yaparız (tabii ki herşeyin bir zamanı vardır), zaman zaman falanca şeyi yaparız, zaman içinde bilmem ne olur... Hep zamanı etkilemeye çalışıyoruz dikkat ettiniz mi? Hep kontrol bizde olsun istiyoruz. Zamanın nasıl çalıştığını merak edip içini kurcalayan yok, herkes balyozla vurarak kendince şekillendirmeye çalışıyor. Ve hiç kimsenin aklına gelmiyor kafasına balyoz yiyenin kendi zamanı olduğu.

Hiç kendinizi zamana bıraktınız mı? O akıp giderken siz de onunla akıp gittiniz mi? "Günler geçsin boşverin, siz yataktan çıkmamaya bakın." demiyorum. Aksine, zaman nasıl akıyorsa siz de öyle akın. Herşeyi planlamayın mesela, hayat size hiç tesadüfler göstermiyor mu? Hatta kelebek etkisi üzerine kurulu hayatlarımız Londra'daki kuşun kanat çırpışından etkilenmiyor mu?

Hiçbir şeyi planlamamazlık etmeyin mesela, hayat hep savuruyor mu sizi sanki? Olması gerekenler olmuyor mu bir yandan? Acar futbol yorumcularının "gol olur" demesi gibi, bazı şeylerin olacağından emin olmuyor musunuz?

Tesadüflere gülümseyin mesela, onun tesadüf olmadığını bildiğiniz için. Kendi kendinize şöyle söyleyin: "Böyle olması gerekiyordu." Neden mi? Çünkü milyonlarca değişik şekilde olabilirdi, ama tek bir zaman, tek bir an ve tek bir yol vardı: Onun da içinde bulunuyorsunuz zaten. Başka türlü olsaydı, zaten olmazdı...
Tesadüfler yaratın mesela, ani kararlarla değiştirin hayatınızı, ani yıkımlarla değil.
Gülümseyin mesela, her gülümseyişiniz zamada bir kapı olsun, siz de her gülümsediğinizde önceki anlara da yolculuk yapabilin diye...

Zamanı değiştirmeye değil, saygı duymaya çalışın mesela, parçası olduğunuz doğanın gerçekten bir parçası gibi hissetmeye başlayın. Olduğu gibi kabullendiğiniz, tamamıyla anladığınız bir dünyada yaşayın, mutlu olun mutlu edin...

Sadece insanoğlu mu, yaşamı meydana getiren enerjiye küstahça bir bilim projesi gibi yaklaşan bilmiyorum. Belki de... Ben hiç mutsuz bir ayı, mutsuz bir karınca, mutsuz bir köpek görmedim. Çünkü onlar evrenin işleyişini değiştirmeye çalışmıyorlardı. Onlar kabullenmiş ve bu gerçeğin üzerine kocaman bir hayat kurmuşlardı. "Varlık var mıdır?" sorusu onları ilgilendirmiyodu. Evet varlık başka bir durumda, başka bir mekanda ya da başka bir zamanda var olmayabilir. Ama bizim içinde bulunduğumuz durumda var. Ve bunu bir bütün olarak kabul etmediğimiz sürece mutsuz olacağız.

Zaman, hepimize göre içinde yüzmek için çok büyük bir deniz. Ama biz daha fazla zaman için bedenimizi diri tutmak istedikçe işler daha çok sarpa sarıyor. Ölümsüklüğün sırrı ölümsüzlük iksirinde, değil, biz zaten ölümsüzüz, sadece bundan haberimiz yok...

"Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirme gücünü, değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme sabrını, ve ikisini ayırt edebilecek aklı ver... " Atasözü (Çin'den)

 
Toplam blog
: 12
: 3326
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Dünyanın bir yerinde, sizi tanıyan, takip eden, belki de sizinle aynı duyguları taşıyan insanların o..