Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '11

 
Kategori
Mizah
 

''İzmariti gelin etmişler!''

''İzmariti gelin etmişler!''
 

İnternetten alınmıştır.


Ah!!! Vatanım demiş!!! 

Bülbül müydü yoksa O? 

Kimsecikler almamış!!! Evde kalmış!!! 

Yalan vallahi yalan, billahi yalan!!! 

Cebinde kalmayan yoldan toplamış!!! 

Öyle bir tutku imiş ki!! 

Düşmanını bile dost yaparmış!!! 

 

Buram buram nostalji kokan müzikler eşliğinde, antika fincandaki orta şekerli kahvenin nezaretinde, seni aldım sararan parmaklarımın arasına, kor ateşlerinden yayılan, sekiz çizen halkalı dumanlarının ardından öfff çektim bir nefes ve başladım yazmaya satır satır, seni anlatmaya! 

 

Neyi? 

 

Sana olan sevgimi canım! Sevgimi! 

Bu öyle büyük bir aşk ki anlatılamaz! Yaşamak gerek! 

Seni, sen olduğun için sevmek! 

Seni anlatmak, bilene ve bilmeyenlere, sevene ve sevmeyenlere! 

Eee tabii herkes herkesi sevecek diye bir kaide yok ki! 

 

Seninle, çok uzun yıllar oldu tanışalı. Saymadım! Daha 17 yaşımın baharındaydım! 

Seni çok sevdim ben! 

Arkadaşım, can yoldaşım, sırdaşım hele de ıssız ve yalnız gecelerimin yoldaşı oldun. 

Bırak dediler! Vazgeç bu aşktan dediler! Zararlı dediler! Sağlığın önemli dediler! 

Evet! Biliyorum! 

Bilinçliyim! Okuyorum! İrdeliyorum! 

Belki kızacaklar! Belki kınayacaklar beni! Belki de şiddetle eleştirecekler!!! 

Seni çok sevdiğim için köpürüp, belki beni de senin gibi düşman belleyecekler!! 

Olsun!!! 

Ben seni hâlâ çok seviyorum. 

En büyük dertlerimi seninle paylaştım. Aşılmaz sıkıntılarımı seninle aştım. 

Yitirdiğim sevdiklerimin yokluğuna, seninle katlanabildim. 

Ben ağlarken, dökülen gözyaşlarıma; hiç sıkılmadan, hiç hayıflanmadan eşlik ettin. 

Aslında! 

Meziyetlerin öyle çok ki! Her dem zararların ön plana çıkarılsa da! 

Kesinlikle, arkamdan konuşup, ele güne dedikodumu yapmadın! 

Hiç kimseye beni şikâyet etmedin! 

Hep boynunu büküp, beni dinledin, benimle ağlayıp, benimle sevindin! 

Bir dosttun, bir arkadaş, bir kardeş, bir sevgili ve sadakatli bir âşık! 

Sen, şimdi! Yasaklısın canım! Yasaklılar sırasında birinci sıradasın! 

Hatta gündemin birinci sırasındasın! 

Karalara bürümeye karar vermişler seni!!! 

1 den sonsuza kadar rakamlarla donanacakmışsın! 

 

Aklıma eski yıllardaki saltanatın geldi! Misafir odasındaki orta sehpanın üzerinde; kristal tabakta kurum kurum kurulduğun halin geldi. Çeşit çeşittin, filtreli, filtresiz, mentollü mentolsüz. 

Ey eski günler!!! 

Yeni Harman, Yenice, Bahar, Maltepe, Samsun, Bafra, Hisar ille de Birinci, ne çok çeşidin vardı. Daha da hatırlamadıklarım belki de! Hem de hepsi yerli sermaye. O zamanlar özelleştirme falan yoktu canım gündemde! 

Ya üreticilerin, sabahın seher vaktinde yapraklarını teker teker toplayıp dizen, kazandıkları paralarla evlerine bakan, çocuklarını büyüten ve okutan. Fabrikalarda seni işleyen insanlar!!! Hepsi birer birer gözümün önünden geçtiler, film şeridi misali. Emekli maaşlarını bağladığım zaman sevinçle boynuma sarılışları geldi. 

Şimdi; O fabrika işçileri nerelerdeler biliyor musun? Hazan yaprağı misali savruldular oradan oraya! Hatırlayan var mı? Sanmam!! 

 

Kabul edelim! 

Sağlığa zararlısın! Yasaklısın! Çok fenasın! 

Peki! Bu kadar suçlusun! Ön plandasın! 

Mayıs ayının ilk günlerinde; Kütahya’da (2006 yılında özelleştirilen) Eti Gümüş A.Ş. inde bendi yıkılan siyanür havuzundan, tüm havzaya yayılan siyanürlü sulardan etkilenen insanlar, tarım alanları ve hayvanlar şu an ne durumdalar? O tarım alanlarında yetişen ürünler? Ürünleri tüketenler? Siyanürlü suyun etkilediği civar köylerdeki(Köprüören, Gümüşköy, Dulkadir, Kızılcakaya, Dedik ve Aliköy) tarım alanları ne oldu? Burada yaşayan insanları ileride bekleyen tehlikeleri, sağlık sorunlarını inceleyen, medyada dile getiren var mı? 

Dizilerle, evlendirme programları ile oyalanan, güzel ülkemin, güzel insanları siyanürün ne olduğunu biliyorlar mı? 

Halkım kansere gebe!!! 

Hem de toplu halde!!! 

Bunu bilen var mı? 

Siyanür! Senden daha mı az zararlı? 

 

Ya! Hibrit tohumlarla yetişen besinler! Kıpkırmızı albenisi fazla domatesler, salatalık ve biberler! Tek kullanımlık hibrit tohumlar! GDO lu yani genetiği değiştirilmiş gıdalar! ‘’Milyonlarca yıllardır dünyanın mikroorganizmalar, bitkiler, hayvanlar ve insanlar olarak süregelen ekolojik dengesini, alt üst eden ürünler ve bu ürünlerden üretilen yiyecek maddeleri. Frankeştayn Gıda da denen GDO lar akrep geni taşıyan pamuk, tavuk geni taşıyan patates, balık geni taşıyan domates’’ olarak karşımıza çıkıyor ve sofralarımızda başköşede kuruluyorlar. Sağlığımıza zararlı değiller mi? 

Aklıma gelmişken sorayım! 

Biz ülke olarak hibrit tohumları nereden, hangi ülkelerden alıyoruz? 

Halkım, hibrit tohumlarla, GDO lu besinlerle kansere gebe!!! 

Bilen var mı? 

 

Karakol basıldı! 5 şehit verdik! 

Mayın patladı! 13 şehit verdik! 

Askeri araç devrildi 12 asker yaralı! 

Terör azdı! Maç yapan emniyet mensupları tarandı! 

Dilay öğretmen vuruldu ve ne yazık sonsuzluğa uğurladık! 

Operasyonlar devam ediyor, terör bitmiyor, törenlerle şehitler uğurlanıyor! 

Şimdi, bu yitirdiğimiz canlar senin yüzünden mi yitti gitti! 

Ülkem sıkıntılara gebe!!! 

 

Sorsam! Suç mu? 

Hadi anlatsınlar bana ve halkıma! 

Şu Patriot füzeleri nedir? 

Cennet vatanımın, inciden güzel köşelerinden birine, balistik füze kalkanı sistemi, neden kurulacak? 

Kurulduktan sonra, kurulduğu alanlar ve insanlar nelerden etkilenecek? 

Komuta kimde olacak? 

Medya nerede? 

Kim irdeleyip? Kim Yazacak? 

Bu füzeler ve koruma kalkanları kimi kimden koruyacak? 

Halkım kansere gebe!!! 

Ülkem sıkıntılara gebe!!! 

Senin suçun ne? 

 

‘’Hor görme garibi’’ 

 

Bak canım, yine dertlerime ortak, gecenin şu ilerleyen saatlerinde yine bana yoldaş oldun!!! 

 

Seni ön plana çıkarıp da asıl sorunları maskelemek neden? 

 

Her şeye rağmen seni seviyorum! 

 

Gelin olsan da! Bürünsen de karalara! 

 

Ayşen Arslangiray Kura 

9.9.2011/ Kuşadası 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..