"Amerikan Baharı" mı?

Bazen vuku bulan gelişmeleri anlayabilmek ve anlamlandırabilmek için, farklı bakış açılarına gerek duyulur/duyarız.

Dışarıdan bakmak gibi…

Veya içeriden dışarıdan bakıyormuş gibi…

Şimdi… Demokrasi denklemi sıkıntılı bir aşamada. Salgın süresince demokrasinin üzerine hassasiyetle eğilenler, yaklaşmakta olan üzerine yorumlarını ve düşüncelerini serdettiler.

Amerika Birleşik Devletleri’nde bir siyahî vatandaşın, polis zulmü neticesinde öldürülmesi, sokak gösterilerini ve protestolarını alevlendirdi.

Amerika’da tezahür eden nedir, tarzında derin araştırmalar, esasında biz buna yorumlar da diyebiliriz, yayınlanmakta/yayımlanmakta.

“Amerikan Demokrasisi” çökmüşmüş! İşte bu bizim hep kendimizi küçük görme, kendinden başkalarını büyütme huyumuz yok mu!

Amerika’da “demokrasi” mi var? Görünürde, şeklen belki işler tıkırında gidiyor olabilir…

Amerika’nın iç siyasetine de dış siyasetine de, sanki Amerikan halkıyla “seçilmişler” mi yön veriyor?!

Evet, belki klişe şeyler yazıyorumdur, ama doğrusu bu:

“Üst akıl”… “Lobiler”… “Çok uluslu şirketler”…

Demokrasiymiş? Nerede? Amerika’da! Bizler, Amerikan demokrasisinin de insan haklarının da özgürlüğünün de refahının da… Nasıl bir şey olduğunu gördük:

Afganistan’da da Irak’ta da, demokrasi yaldızını kazıdığınızda, altından…

Kan ve gözyaşı aktığını, sefaletin katmerleşerek büyüdüğünü, zulmün en fenalarının sergilendiğini, yıllardır anlatılan masallar eşliğinde gördük.

Hele bir de…

“Amerikan Baharı” demiyorlar mı!

Biz kendi işimize bakalım. Amerikan masallarına inanmayalım. İnsan haklarımızı yükseltmenin, ekmeğimizi arttırmanın yollarını arayalım.

Dünyadan kopmadan, küreselleşmenin esiri olmadan, yeni bir toplum düzenine yelken açalım.

Agah olalım…