Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '08

 
Kategori
Siyaset
 

"Barış"...Ama nereye kadar?

Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra Türkiye'nin, Atatürk tarafından belirlenen "Yurtta barış dünyada barış" ilkesine dayalı bir dış politika izlemesi ve bunu sürdürmesi, uluslararası ortamda Türkiye hakkında olumlu bir izlenimi yaratmıştı.

Lozan'daki barış görüşmeleri sırasında, haklı olduğu isteklerinden bile fedakarlık eden Türkiye, Lozan'dan sonra önüne, bu haklı isteklerini kısa sürede elde edebileceği fırsatlar çıkmasına rağmen hemen askeri güce başvurmamış
ve barışçıl tutumunu mümkün olduğu kadar devam ettirmiştir.

Atatürk'ün, Misak-ı Milli sınırları içinde gördüğü Musul için askeri harekatın eşiğinden dönülmüş olmasına karşın Türkiye, aynı iyimserlikle, bu konudaki ısrarını fazla sürdürmemiş, stratejik önemdeki kıyılarımıza yakın bazı adalar
konusunda da, uluslararası siyasal ve hukuksal ortamı yeterince zorlamamıştır.

Türkiye, bu kadarla da kalmamış, çevre komşu ülkeler ile ortak güvenlik paktları oluşturmuş, uluslararası barış ve güvenlik örgütlerinin hemem hemen hepsine katılarak "Yurtta barış dünyada barış" ilkesine bağlılığını kanıtlamıştır. Ancak geçen süre içinde, Türkiye'nin bu ilkeye dayalı olarak izlediği Batı'ya yönelik ya da Batıya eğilimli(son elli yıl içinde de ABD'ye) dış politikası, ne yazık ki, Batılılar ve çevresindeki komşu ülkeler tarafından aynı iyi niyetle karşılanmamıştır. Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve iç sorunlarının ağırlaştığı dönemlerde siyasi ve askeri birliktelikler oluşturarak, Türkiye'nin bütünlüğünü bozmaya yönelik terör eylemlerini desteklemişler ve hiçbir haklı nedene dayanmayan toprak isteklerini gündeme getirmişlerdir.

Tarihi süreçte, dünya üzerindeki hiçbir ülkenin sınırları uzun süre aynı kalmamıştır. Birbirini izleyen savaşlar ve arkasından gelen antlaşmalar, bu sınırları değiştirmiş, bazı küçük beylikler(Osmanlı gibi..) ve bazı küçük prenslikler(Rusya gibi..) imparatorluk olmuş, bazı imparatorluklar da, ya parçalanmış ya da ortadan kalkmıştır.
Kaçınılmaz olan bu tarihsel ve siyasal olgu hala devam etmektedir.

21.yüzyılın eşiğinde, dış kaynaklı özendirmeler ve iç kaynaklı gayretler ile tekrar gündeme getirilen Türkiye'yi bölmeye amaçlı girişimler, Türkiye'yi küçültmeye yöneliktir. Türkiye, büyümek ile küçülmek arasında tercihini yapmalıdır ve bu tercihini "ulusal hedef" haline getirmelidir.

Atatürk'ün, "Harp zorunlu ve hayati olmalıdır, ulusun hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir" sözüne sadık kalınarak, yine O'nun, "Yurtta barış , dünyada barış" ilkesine uygun hareketin doğru olacağına inanmak gerekir. Ancak Atatürk'ün bu söz ve ilkesinin "HER NE PAHASINA OLURSA OLSUN BARIŞ" anlamına gelen "durağan" bir politikayı öngörmediği de bilinmelidir.

Son söz: Bütün barış girişimleri denendikten sonra savaş kaçınılmaz olursa -bir anlamda bıçak kemiğe dayandığında- bu kez de, çıkan fırsatlar değerlendirilmeli ve hak edilen kazanımların elde edilmesi için gayret gösterilmelidir...

Gelecekte bir oldubitti ile karşı karşıya kalmamak için uyanık olunmalıdır.

cdenizkent

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..