Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

“Başbakanın gövde gösterisine ihtiyacı yok!”

Başbakan yardımcısı Hüseyin Çelik’in “Dönüşünde başbakanı büyük bir kalabalık karşılayacakmış, öyle midir?” sorusuna verdiği yanıt çok netti: “Başbakanın gövde gösterisine ihtiyacı yok!”

Bu açıklamadan sonra başbakanın gecenin sabaha yakın saatinde havaalanından konuşmasını canlı izledik; epey de kalabalıktı!

Metronun çalışma saatlerinin uzatılması ve sosyal paylaşım sitelerinde paylaşılan “özel otobüslerle taşımanın sağlandığını” gösteren bilgilere denk geldik ki hiç de spontane (spontaneously = Kendiliğinden olan, plansız) olmadığına kanaat getirdim.

Sorgulananlardan birisi de bu samimiyetsizlik, bence…

Yani, soru karşısında “Evet, böyle talepleri var başbakanı ve partiyi destekleyenlerin ki bunlar da onların en demokratik hakkıdır” dese, başbakanın deyimiyle: “Öpüp de başımıza koyacağız!

Zira haklı bir taleptir!

******

Konuşmanın başlangıcında sevgi ve selam ile herkesi kucaklayan başbakan devamında ayrıştırma yapmaktan vazgeçmedi: Faiz lobileri, dış mihraklar, tencere-tava çalanlar, ölenlerin polis/sivil halk olması durumu, vs…

Peki, samimiyet nerede?

Samimi olan konuşmanın başlangıcı mıdır, devamı mı?

******

Hep savunduğum bir şey var: Türkçe sondan eklemeli bir dildir, yani yüklem=eylem sona gelir ve bu arada konuşma kolaylıkla yön değiştirebilir.

Örneğin İngilizce önden eklemeli bir dildir, ne diyecekseniz en başında söylersiniz.

Birine gıcık mısınız, “Gıcığım ben sana” dersiniz, Türkçe’de ise başlarsınız konuşmaya, dersiniz ki “Ben sana…”, karşınızdaki kişinin yüz ifadesi değiştiğinde panikleyebilir ve “… bir şey soracağım yav, bu alet böyle mi çalışıyordu?”

Bu nedenle her söylenene inanmayız ya!

Edilen yeminler, kutsal kitap öpmeler, annen-baban ölsün yalan söylüyorsan demeler boşuna değildir…

******

Samimiyet bu yüzden çok önemlidir; inanmak ve güvenmek ister insanoğlu, yaradılışında vardır; “Dürüst ol canımı al” lafı da boşuna değildir!

İnsanların samimi duygu ve düşüncelerini ifade ettiklerinde aldıkları karşı tepki de çok önemlidir; ille de pohpohlanmak isteyen birini eleştirmeye kalktığınızda bütün zırhlarını kuşanıp da demagoji yapmaya başlıyorsa, hatta elindeki maddi-manevi gücü size karşı kullanmaya başlıyorsa ya ısrarla kendi duygu ve düşüncelerini anlatmaya çalışır, dayak, işsiz kalma, dışlanma, vs. göze alarak, ya da çark eder ki çark etmenin en çok rastlanan hali: Tasvip etmeyip idare etme şeklidir!

Eee, hadi söyleyin, hangi birimiz bu duyguyu yaşamadık?

******

“Özgürlük” derken, bence, birey olmayı başarabilmiş her insanın en büyük açlığı da budur!

“Başarabilmiş” diyorum, zira bizim toplumumuz ayıp-edep kavramları ile kuşatılmış bir toplum; bir kere dünden bugüne değişmeyen bir cinsellik problemi var ki kız/kadın, kız-erkek ilişkileri falan diyerek uzayıp gidiyor.

Yetiştiğim dönemlerde “Dürüstlük” ayıp-edep kavramının ikinci sırasında yer alıyordu, “Hırsızlık” ve “Haysiyetsizlik” ile beraber…

Son yıllarda değişmeye başladı, yeni trend “Para=Güç ilişkisinden başlayıp İktidar=Güç” den “Yandaş= Hak, Hukuk” a doğru yön buldu ki “Osmanlı’nın son dönemleri de böyle miydi?” diye en tarih sevmezler bile merak etmeye başladı.

******

Anne-babamızdan gördüklerimizi kendi duygu ve düşüncelerimiz ile traşlayabilen sevgi ve özgürlük içinde yetişmiş bireylerin çocukları “Sus, konuşma!” diye büyütülmedi; bizim çocuklarımız ağladığında biz “Polise veririz” demedik, çingeneler de alır diye korkutmadık!

Bizi eleştirdiklerinde ağızlarının ortasına vurmadık…

Çömeldik önlerinde ve ne demek istediklerini, asıl sıkıntılarının sebebini öğrenmeye çalıştık. Onlardan gizli doktorları aradık “Böyle bir tepki normal midir, psikolojik bir problem midir? Ne yapmalıyım, nasıl davranmalıyım?”

******

Bizler ana-baba olarak özgür çocuklar yetiştirmek istedik ki o nedenledir o dönemlerde pek çok çocuğumuzun adının “Özgür” oluşu…

Şimdi o çocuklar büyüdüler ve özgür olmak istiyorlar; ki yaşlanmaya başlayan ben de o özgürlük için hala deliriyorum!

“Özgürken insanlar en güzel severler” demiştim bir yazımda, hala da aynı düşüncedeyim: Özgür insan doğaldır, yalan-dolana itibar etmez, bizim gibi ülkelerde, özellikle, kişiliğini bulan, kendi ile barışabilenler insanların sayısı pek azdır, dolayısıyla varlıklarını korumaları gerektiğini iyi bilirler.

“Çapulcu” deniyor, son trend, onlara; lakin unutmamak gerekir ki “Çapulcu” diye tarif edilen gruba uygun ana-babaların evlatları onlar!

Bu arada, “Çapulcu” bildim bileli “Yağmalayıcı demekti, lakin iki-üç gün içinde “Düzene uymayan” olarak değiştirilmiş ki ben de tam bu anlamı ile “Çapulcuyuz biz çapulcu” diyorum; yoksa yağmalamak konusunda bir vukuatımız olmadığı gibi “bazı kişilerin” gerçek anlamıyla ”çapulculuğu” ile yarışmamız mümkün değil!  

Bu da ayrı "Meziyet"; ana-babamızdan, atalarımızdan öğrenmediğimiz; artık beceremeyen mi meziyetlidir beceren mi diyeceğim ama "Gezi Parkı" ciddi anlamda eğri ve doğruyu sorguluyor; ne diyelim "Samimiyet kazansın!"

http//twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..