Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '12

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

"Bitmeyecek olan aşkımız"

"Bitmeyecek olan aşkımız"
 

Nizamettin'den Serap'ına...


Bir hayatı paylaşmak... Sevgi, şefkat, saygı ile ortak bir yaşamı sürdürmek... Yeri geldiğinde danışmak, dertleşmek; anlaşıldığını hissetmek, diğerini anlamak... Ortak zevkler edinmek; aynı sözden etkilenip aynı fikre varmak... Birbirinin suyuna gitmek, huylarına alışmak, gönlünü hoş tutmak... “Koca dut ağacı"nın dalında, çocuk yaşta başlayıp kırk sene süren bir sevda masalı... Her şey tam güzel giderken de, yaşları henüz gençken ve birbirine doyamamışken, beklenmedik bir hastalık yüzünden ayrılıvermek...

Mesleğine tutkun, öğrencilerinin sevdiği, hâlâ arayıp hatırını sorduğu bir "Atatürk öğretmeni"...  Bir kızı ve torunu var...  Çalışkanlığı ve azmi sayesinde hayatta arzu ettiği hedefe ulaşmış, isteklerini gerçekleştirmiş güçlü bir kadın... Fakat çevresinin kalabalıklığına karşın yalnız... O'nu dinleyen, teselli eden, O'na güç veren, sırtını dayayabileceği, O'nun varlığıyla hayatını anlamlı hissedeceği, sevdiği adam, senelerdir "Var ama yok! Yok ama var!".

Çok bunaldığı bir gece, ruhundaki sıkıntıya çare ararken, yazarak rahatlayabileceğini düşünerek anılarını yazmaya başlıyor... Gün gün yazıyor işte... On sene boyunca, ara ara, bunaldığında... Resimleri elden geçiriyor; okuya okuya yıprattığı mektupları... Sancılı, "kanlı" gözyaşı döktüğü saatler, günler oluyor... Her yazdığı satırla ruhunun hafiflediği anılar defterine, resimlerden, mektuplardan en kıyamadıklarını; O'nu en çok gururlandıran, hüzünlendiren, yüreğini yakan, hüznünü dağıtanları yerleştiriyor. 

Mektuplar... Dört yıllık nişanlılık dönemlerinde, O, Konya'nın Yarma köyünde genç bir öğretmenken ve nişanlısı, Ankara'da Hukuk Fakültesi'nde okuyorken, aşkla, hevesle, yeni bir hayat hayalleri kurarak birbirlerine yazdıkları sayfalarca mektup...

Anılar... Çocukluğunu, ailesini, okul hayatını, çok severek yaptığı, umur gördüğü mesleğini, ilk ve son aşkına tutuluşunu, "beyaz atlı prensiyle" evliliğini, kocasının hastalığıyla gelen ayrılığı, sonrasında kızıyla, torunuyla, sevdikleriyle sürdürdüğü yaşamını ve tek başına hayata tutunma çabalarını anlatan anılar...

Anılarının en ilginç ve yüreğimi kanatan yanı, içinde yer alan diyaloglar... Ne yazık ki yanında olmayan ama varlığına şiddetle ihtiyaç duyduğu kocasıyla hâlâ süren sohbetleri...

Bazen O’na sesleniyor...


" Sevgilim! Canım Arkadaşım! Yılların eskitemediği, daha da pekiştirdiği sevgiyle donattığım biricik dostum!
Konuşmalıyız seninle! Bu gece çok ihtiyacım var sana! Desteğine, vefana, yol göstericiliğine, yardımına, kısacası; sana, sana Sevgilim!  'Neden?' diye sormadan beni dinlemeni istiyorum!"

Bazen "Sevgilisi”,  O'nunla konuşuyor...

"Bana söylediklerini hatırlıyorsun değil mi?  'Sen iyi olacaksın!  Olmalısın! Benim için yaşamalısın! Senin ne kadar kuvvetli olduğunu bilirim. Sakın beni yalnız bırakma?' diyor, gidişimi kabullenemiyordun.
Ah Serap! Seninle olmayı, seninle yaşamayı, sizlerle, biricik kızımla, kuzucuğum torunumla mutlu bir hayat geçirmeyi istemez miydim?
Emir büyük yerdendi!  İçim, yüreğim kanla dolu ayrıldım!
Bunun en büyük şahidi sensin. Sana ne demiştim?:  'Ben senin serçe kuşun oldum.'  Beni gönlünle iyileştirmek için az mı çabaladın?!
Söyle gençlere!...
Birbirlerinin kıymetini bilsinler!
Bizim gibi sevsinler!...
Ama biliyor musun Serap; 
Biz şu dakikalarda yine mutluyuz. Tanrı'mın en güzel armağanı olan sevgimizi, bu şartlarda bile konuşabiliyor, anlatabiliyoruz. Ellerimizi tutabiliyoruz. Ve ben seni gören gözlerimle ne güzel seyrediyor ve seviyorum bilsen! Sakın sakın üzülme!
Böyle bir sevgi, böyle bir güzellik herkese nasip olmaz. Belki kısa yaşadım. Ama hep mutlu yaşadık. En önemlisi birbirimizin kıymetini bildik. İnan bana bu çok önemli! Kısılan sesimin farkındasın biliyorum. Ama bunları hiç unutma ve hatırla!...
Ben her zaman seninle olacağım!..."

Şiirinde söylediği gibi...

Sahil ve Sen

Görürüm yelkenle dolu /

Bir liman,

/ Uçsuz bir mavilik... /

Çılgın dalgalar vuruyorken /

Sahile...

Bu Sonbahar akşamında.

 Gözlerim kapalı

Dolaşırım hülyalarımda...

Göğsünün Yasemin kokusu,

Aşk buhurunu kıskandırırken.  

Gözlerimden şen kıyılar geçer...

Gözlerim bu kıyıda yalnız seni seçer.

Güzel iklimlere sürükler kokun,

Hep aynı günün ateşi sarsarken

Beni...

Dolaşırım hülyalarımda,

 Gözlerim kapalı

Görürüm yelkenle dolu

 Bir liman  

Gözlerimden şen kıyılar geçer,  

Gözlerim bu kıyıda yalnız seni seçer. (*)

O’na, “uzaktan” da olsa, güven ve güç vermeye devam ediyor...

 “Sakın ha! Yaşlandım deme bana. Her şeye inanırım amma içindeki iyilik meleğinin seni bıraktığına inanmam. Bunu, hayatımızda, en sıkıntılı hallerimizde, ellerini avuçlarımın arasında sana defalarca anlatırdım. Asla değişmeyen duruşunla başını önüne eğer, tıpkı bir çocuğun safiyetiyle dinlerdin. Yaptığım ilk hareketi hatırlıyorsun değil mi? Çeneni hafifçe kaldırır, 'Başını dik tut Serap! Sakın başını eğme!'; hatta gözlerimiz birleşince, 'Yukarılara, çok yukarılara, yıldızlara bak!' derdim. 

En hoşuma giden de neydi biliyor musun? Anında bana sarılarak yanaklarıma kondurduğun çocuksu, her riyadan uzak, saf mı saf öpücüklerindi!
Biliyor musun? Birlikteliğimizde hep mutluydum. Senin saf sevgin, ruhunun yüksek kişiliği, hayata bakış açın, beni sana hep bağladı. O kadar yakınlaştık ki... Biliyorsun, defalarca bunu dile getiriyordum.”


"Sevgili", şimdi olduğu yerden, hâlâ sevgiyle sarıyor O'nu...

"Serap’ım biliyor musun, sen her zaman yumuşacıktın. Kötüyü, riyayı, çirkinliği hiç sevmedin. Hep söylüyorum: Seni bunlar hâlâ muztarip ediyor. 
Neler söylemek istiyorum bilsen! Mektuplarımı sakladığını, okuduğunu hep biliyorum. Onların hepsi birer roman. Onlar bizim bitmeyecek olan aşkımız. Oku onları!  Bizi düşün! Sohbetlerimizi, anılarımızı, bitmeyecek olan sevgimizi! Madem ki sen benimlesin; ben de seninleyim.
Bugün Mevlâna'yla hemhal olmuşsun. Devam et derim. Biliyorum ki bu hâl, sana hem iyi gelecek hem de sızıların dinecek. Bak biraz kendine geldin. İyisin değil mi?
Bana hep yaz! Okuduğun kitapları anlat. Yine Mevlâna'yı, Sadi'nin Bostan'ını okuyalım. Senin ilâcını ben biliyorum, devam et sevgilim!"

"Ben de sana diyorum ki Sevgilim... tabii Mevlânâ diyor: 
‘Harfi, sesi, sözü birbirine vurup parçalayayım da;
Seninle bu üçü olmaksızın konuşayım!’.”

*****

Yarın anı defterini sahibine teslim edeceğim... Bir ömre, büyük bir sevgiye, sadakat ve sonsuz bağlılığa şahit olduğum için kendimi ne kadar şanslı hissettiğimi söyleyecek; O'nun elinden ve  iki yanağından saygıyla öpeceğim... Bitmeyen aşka saygıyla...

(*) :  Nizamettin Ayaydın ( 1933- 1987)

 
Toplam blog
: 33
: 3988
Kayıt tarihi
: 07.06.09
 
 

İyi bir okurum. ..