- Kategori
- Blog
"Canım anacığıma"

Sevgili dostlar…
Bu yazım, 300. yazı olma niteliğini taşıyor. Bir başka deme ile 188 günden bu yana “Milliyet Blog” hanesinde yazan biri olarak bununla beraber 300. yazımı yazmış oluyorum. Günde ortalama 1, 5957 yazı yazmışım, yazılarıma toplam 409 yorum gelmiş. Yani yazılarıma ortalama 1, 3633 yorum yazılmış…
Evet, farkındayım rakamlar dolar kuru gibi ama benim yapabileceğim bir şey yok. Sonuçta “Matematik” böyle diyor. İşin “Hukuki” tarafı olmadığı için, somut göstergedir.
Hal böyle olunca, bu yazımı “Canım Anacığıma” ithaf etmek istiyorum…
Daha doğrusu, biraz daha gerilere gidip Anneanne’mden başlayarak Anamın ortaya koyduğu son performansı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Rahmetli anneannem, 1984 yılında 87 yaşında iken vefat etti. Tam bir “Osmanlı” idi. Dedeme olan saygı ve sevgisini, diğer anneannem ile birlikte göstermek için, bir kaşığa 40 mantıyı sığdıracak kadar küçültmüşlerdi.
İşte bu anneannem, ayrıca da “Devlet-i Ali”ye olan saygısını ölünceye kadar da hiç eksiltmedi. Yıl 1980 idi ve Orgeneral Kenan EVREN, resmi kıyafeti ile ikide bir televizyona çıkıyordu.
Bir gün yine Sayın Paşa televizyonda konuşurken, anneannem rahmetli, yapığının (Taş baskılı Başörtüsü) bir ucu ile yüzünü örterken:
- İpraaaam efendi… Oğlum… (Osmanlı anası, erkek evladına 'efendi' demekte kusur etmez)
- Efendim anneanne…
- (Televizyonda Resmi elbiseli Kenan Paşa’yı göstererek) Yeni padişahımız efendimiz bu mu?…
- !?...
- Diyom ki yeni padişahımız efendimiz bu mu?…
Şimdi anneanneme “Yahu anneanne, padişahlık biteli şu kadar sene oldu. Dedem rahmetli oldu. Sen de artık mantıyı her ne kadar küçük yapma zorunluluğun da ortadan kalkmadıysa da, padişahlık ortadan kalktı” diye nasıl anlatacağız? Anlatamazsınız ve cevabı, onun istediği gibi vermek zorundasınız.
- He anneanne… Yeni padişahımız efendimiz bu…
İşte benim anacığımın anası bu. Ancak, benim anamın, anasından farkı “Cumhuriyet çocuğu” olması. O nedenle de “Sosyal” ve “Demokrat” yazımda sözünü ettiğim tam bir “Sosyal demokrat” bir kadındır. Kayseri’de belediye başkanları kendisini çok iyi tanırlar ve zaman zaman da ziyaretine giderler. Onlara “talimatları” değil ama bazen “Ricaları” olur, onlar da sağ olsunlar, kırmazlar ve isteklerini yerine getirirler… Ancak, bu güne kadar kendisi için hiçbir şey de istememiştir ha…
Fakat bu kez çok sinirli… Seçmen listesine yazılmamış olmanın verdiği hırçınlık halen sürüyor. Benim de “İyi ki yazmamışlar, nasıl olsa Abdullaya verecedin oyunu” deyince, büsbütün kızıyor.
Ama ne yapmış?...
Seçim günü yeğenlerinden birini çağırmış “Arabanla gel” demiş… Binmiş yanına, daha evvel oy verdiği okula gitmiş. Oradaki seçim görevlilerini birbirine katmış. Onlara “Ben bu mahallede otuz seneden fazladır oturuyorum, siz benim seçme hakkımı nasıl elimden alırsınız” demiş. Hatta orada mahallenin muhtarını aramış ama eline geçirememiş.
- Hadi ana… Muhtar da oradaydı. Ne yapacaktın?...
- Saçını başını yolacaktım…
- Ya saçı yoksa!...
- Bana bak, beni laveleme (Benimle kafa bulma). Önümüzde muhtarlık seçimi yok mu?
- Var Ana…
- O seçim olmadan evvel Kayseri’ye geleceksin, kaydımı yaptıracaksın, ben de o muhtarı çizeceğim…
- Yalnız senin oyunla muhtar çizilir mi?
- Sen beni şimdinin halk partilileri ile karıştırdın sanırım. Elbette çalışacağım ve üstünü çizdireceğim…
Yapar mı?...
Vallahi de yapar, billahi de yapar… Hele böyle “Hakkının gasp edilmesi” meselesi olunca işin ucu, elinden geleni yapmaktan hiç çekinmez de yorulmaz da…
Allah Kayseri İli, Kocasinan İlçesi, Mevlana Mahallesi muhtarı her kim ise, kolaylık versin. Ya da gitsin, eğer tekrar adaylığını koyacaksa, anamdan “Özür” dilesin.
Yoksa vay gele başına…
02 AĞUSTOS 2007
Fotoğraf: Annem, yeğenlerinin çocuklarından biriyle...