- Kategori
- Blog
“Cevap ve düzeltme”

Uykudan kalktığımda sütlü neskafemi alıp, bir de sigaramı yakıp, mutat hareketimi yaptım: bastım bilgisayarın tuşuna.
Kim nasılını yapar bilemem, önce kendi sayfama bakarım ben, sonra haberlere geçerim.
Uyku mahmuru şöyle bir göz atarken sayfama bir yazıma gözüm takıldı, adı: Cevap ve düzeltme…
Aaa, hangi arada yazmışım ben bunu diye, gülmeyin, dostum Hakan bir çalışma yapmış, bana gösteriyor, müzik güzel, slayt güzel, şiir de vallaha güzelmiş, kim yazmış ki bunu derken şiirin altında adımı görüp de, benim miymiş demişliğim vardır, dur bakalım ne yazmışım diye tıkladım tabii ki, ki ne göreyim: bir tekzip almışım meğerse ben!
Hangi yazıma, kim tarafından tekzip gelmiş, vallaha isim zikretmem!
Cevap ve düzeltme adı ile durup duruyor orada!
Hemen maillerime baktım, yanılmamıştım, Milliyet Blog bilgilendirmişti beni bu konuda…
İtiraf edeyim, bilgilendirme mesajını görmeseydim, inanın çok bozulacaktım, öyle bir ruh halindeydim yani!
Şaşkınlığım sevince mi döndü bir anda, metabolizmanın oyunu mudur bu, hani cenaze evlerinde kahkaha sesleri yükselir bir anda, genelde ikinci, üçüncü gününde seyreder, onun gibi bir durum oldu, “Ehh kızım, tekzipli bir yazarsın artık sen!”
“Aman dikkat et, çatıdan dört bomba çıkartabilirler!” diyor ilk paylaştığım dost, gülüşüyoruz işte!
“Tekzipte hisselerin kime satıldığı yazmıyor, sorsam ayıp olur mu?” diyorum, karşımdan sesli yanıt alamıyorum ama bakışsal bir çığlık var: “En iyisi bavulunu hazırlayalım biz senin!”
……
Bunları burada yazma amacım tek değildir, bir tanesi aynı durum sizlerin de başına gelebilir düşüncesi ile sizleri bilgilendirmektir.
Bir diğeri, önceleri pek keyif aldığım, ancak sonraları bana sıkıntı verdiğinin ayırtına varıp, elimi eteğimi çektiğim blog kategorisinin aslında “Ennnn”ler, “Bennn”ler dışında hangi amaçlarla kullanılabileceğinin vurgulamasıdır…
……
Kişinin kendi reklamını yapmasının çekicilikten ziyade itici olduğunu düşünen bir mantık örgüm var, bunu da sorgulama dönemimdeyim, bu nedenle çokça kayıplarımın var olduğunun farkındayım, kazançlarımın da elbette aynı zamanda!
Zaman zaman zıvanadan çıksam da, usturuplu bir tarzım vardır, çamur atana çamur atarsam ondan ne farkım kalır ki diye düşünürüm mesela…
Bu suskunluklar yetersizlik gibi de algılanabiliyor çoğu zaman, varsın öyle sansınlar, varsın böyle mutlu olsunlar diye gülümseyebiliyor işte insan, ama sorgulama dönemlerinde aynı dilden mi konuşmak gerek ille de diye düşünmeden edemiyorsun, ne de olsa insansın işte, enikonu!
……
Blog kategorisinden elimi eteğimi çektim dedim ama ara sıra göz atmadım değil, yoksa nereden bilebilirim tık sayıları, okuyucu kitleleri ile “En”ler, “Ben”ler bilmem kaçıncı savaşlarının başladığını!
Blog kategorisi oyun alanı gibi, zevkli, eğlenceli, az biraz da tehlikeli…
Her oyunda olduğunca mızıklananlar, taraf tutanlar, aralarında paslaşanlar, şekerlerini paylaşanlar, birbirlerinin gözüne kum atanlar, efendime söyleyeyim, küsüp kenarda oturanlar, kızıp çamur fırlatanlar var.
Kendi adıma eski keyfi alamadığımdan oyun alanına arada kafamı uzatıyorum, oyunlara katılmadan biraz izleyip, dönüp arkamı gidiyorum.
Ancak bu arada, elbet seslenmek istediğim bir arkadaş, şiştt demek istediğim bir başkası oluyor, o nedenledir ki böyle bir yazıyı kaleme almak istedim.
Öncelikle şunu belirtmek isterim, şahsi tercihim dahilinde blog sayılarımı hiç kutlamadım, kutlayanları bir süre öncesine kadar kutladım, sonraki kutlamamalarım yalnızca oyun alanına olabildiğince dahil olmama kararımla ilintilidir.
Bu açıklamanın ardından, kutlayamadığım, kutlayamayacağım tüm arkadaşları gecikmeli/peşinen kutlarım!
Bir diğer açıklamam da yorumlar konusunda: Yorum yazma özürlü bir yazarım, okudum, ahanda bu da mühürüm tarzında düşünemedim hiç! Son dönemlerde hemen hemen hiç yorum yazmaz oldum, beğendiğim, okuduğum yazılar olmamasından değildir bu yorumsuzluğum, ancak al gülüm ver gülüm tarzına kendimce bulduğum bir çözümdür, bir çeşit protesto denilebilir kısaca...
“En”ler ve “Ben”ler konusunda ise, nereden bakarsak bakalım, her birimiz emek harcıyoruz, öyle ya da böyle bir beklenti içine giriyoruz, kimimiz yapısal özelliğine göre hırs yapıyor, kimimiz eğlence olarak bakıyor, göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek var ki, herkes emeğinin karşılığını bir şekilde almak istiyor!
Elbette bende de bu böyle!...
Yalnız kişilerin kıstasları değişik oluyor, yaşama bakış açıları ile orantılı olarak, kimi için sayılar önemliyken, kimisi için kalite önemli oluyor.
Kimi sansasyon yaratıyor, sansasyonun tık getirisini mutlulukla heybesine atıyor, özellikle blog kategorisinde sansasyon yaratanlar “blog habercisi” aracılığı ile yakın takibe alınıyorlar, nedeni ise pek basit: Bakalım adım geçiyor mu?
Bazıları pek doyurucu yazıyor, okunma oranı ise o oranda fakir, bazı çok okunan yazıların da içleri öyle…
Dört bin küsur kişilik bir yazar grubunun olduğu yerde, aynı sayıda farklı kişilik var, her bir kişinin beklentisi de, varlığını duyurma şekli de, tarzı da başka…
Örneğin, benim için yazılan yazının değeri öncelikle samimiyeti, temiz bir Türkçe ile yazılması, bir duygu ya da bir düşüncenin açılımının okuyan tarafından algılanması ile tartılır.
Okuduğum bir yazıda bunları bulduğumda mutlu ayrılırım, düşünmediğim bir konuda düşünmüş, düşündüğüm bir konuda da aynı yerde olduğumuzu görmüş ya da farklı bir pencereden haberdar olmuş olurum…
Tarzdır bu, bilinç dışıdır, yazdığım hiçbir yazı da işte bu yüzden laf olsun diye yazılmamıştır, övünmekse, evet, bununla övünürüm mesela ben!
Sayı olsaydı, örneğin blog sayısı, her bir yazımdan beşer blog doğururdum!
Tık sayısı olsaydı, anahtar kelime karşılığı yazılacak üç-beş kelime var, hepimiz biliyoruz artık bunu!
Kaç yazım Milliyet.com’da yayınlanmış, kaç yazım basılmaya layık bulunmuş, kaç yazıma Milliyet.Blog dışı yorum ya da soru gelmiş, kaç yazım başka sitelerde yayınlanmış, kaç haber yorumum ciddiye alınmış, bunlardır işte benim kriterlerim…
Bu arada, tek başıma yüzmeyi tercih ediyorum bu sularda, hoş, editörlerden bir tanıdığım yok zaten, buralardan edindiğim dostlarımsa, dostluklarıyla vardırlar yaşamımda… Toplantılardan toplantılara görüştüğümüz, karşılıklı iyi niyet besleyip, iyi dileklerde bulunduğumuz, yeri geldiğinde dualarımıza dahil ettiğimiz… Bunların dışında, kulvarlar kişilere özeldir!
Gülgün Karaoğlu
Ocak,15/09