Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '07

 
Kategori
Haber
 

“Devlet" ve "Devlet adamlığı"

“Devlet" ve "Devlet adamlığı"
 

Birkaç kez yazdım, bir kez daha tekrarlamakta yarar görüyorum. Devlet yönetmeye talip olanlar, yani isteyenler, öncelikle tarihi incelemeliler. Oradan hem bilgi sahibi olmalılar hem de deneyim sahibi.

Devlet olarak uluslar arası antlaşmalar gereği sahip olduğun hakları bilmiyor veya bildiğin halde kullanmayı beceremiyorsan, devlet yönetmeye de talip olmayacaksın.

Hep yazılıp çizilip duruyor “Ankara Antlaşması” diye. Acaba “Devlet yönetenler” bu neymiş diye bir kez olsun baktılar mı ki?

Mutlaka bakmışlardır. Eğer bakmamışlarsa, sesimizin erdiği kadar duyurmaya çalışalım.

Ankara’da 5 Haziran 1926 tarihinde imzalanan bu antlaşmanın 9. maddesi aynen şöyle:

<ı>Madde 9:<ı> Müsellâh bir veya bir kaç eşhas civar hudut mıntıkasında bir cinayet veya cürüm ika ettikten sonra diğer hudut mıntıkasına ilticaya muvaffak oldukları takdirde bu son hudut mıntıkası memurini işbu eşhası silâhlarıyla ve yağma ettikleri eşya ile birlikte kanuna tevfikan tebaası bulundukları tarafın memurinine teslim etmek üzere tevkif etmeğe mecburdurlar.

Yani, bu günün Türkçesiyle:

<ı>Madde 9: <ı>Silahlı bir veya birkaç kişi sınır mıntıkasında bir cinayet veya cürüm işledikten sonra diğer sınır mıntıkasına iltica ederse oranın, bu kişileri silahları ve yağma ettikleri eşya ile birlikte, uyruğu bulunduğu tarafa teslim etmesi mecburîdir.

Demek ki neymiş?

Irak Devleti olarak PKK terör örgütünün tüm elemanlarını yakalayacaksın ve Türkiye’ye teslim edeceksin. Bu, Irak Devleti’nin sorumluluğu ve görevidir.

Bu antlaşmada “Kedi”lerden söz edilmiyor ki “Bir Kürt kedisi bile vermem.” diyor Barzani Talabani. Kaldı ki bu konuda Barzani’nin her hangi bir yetkisi de yok.

Diğer bir önemli konu…

Barzani’nin böyle bir yetkili durumu olmadığı halde “Benimle masaya oturun” diye talepte bulunduğu anda, Türkiye’nin yine bu antlaşma ve bu antlaşmanın dayanağı olan Lozan antlaşmasına göre, o masayı başına geçirme gibi bir hakkı da var. Yani, “Bu topraklar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne aittir” diyerek hudutları içerisine katma hakkı.

Barzani “Beni tanıyın, benimle masaya oturun” dediğinde, ortada meşru bir “Irak Devleti” kalmamış oluyor. O zaman da Türkiye’nin uluslar arası antlaşmalardan doğan hakları gündeme geliyor. Acaba Barzani bundan haberdar değil mi? Hangi akla hizmet ederek ikide bir kendini “Devlet adamı” yerine koyuyor ki?

Eğer “Devlet” isen, haklarını bilecek ve savunacak, gerekeni de alacaksın. Eğer “Devlet adamı” sıfatıyla “Yönetmeye talip” isen, bu hakları almasını bileceksin.

Hem de ne pahasına olursa olsun.

Eğer “Çıkarlarımız” diyorsanız, öncelikle elde edilmiş haklarını elde tutmayı bilecek, eğer vazgeçeceksen, daha iyisi ile değiştireceksin…

“Devlet” olmanın da “Devlet Adamı” olmanın da gereği budur.

24 KASIM 2007

Karikatür: Engin ASYALI www.hurriyet.com.tr

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..