Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

23 Mayıs '09

 
Kategori
Gönüllülük
 

"Devrimci Gençlik Köprüsü" Anılarım -5-

"Devrimci Gençlik Köprüsü" Anılarım -5-
 

Kampta...


1969 Yılında Zap Suyuna Köprü Kampanyasına katıldığımda tutabildiğimce tuttuğum günlüğü dört bölüm yayımlamış ve ara vermişti. Toplam dokuz bölüm olan günlüğe 5. bölümüyle devam ediyorum.

* * *

Bugün Hakkâri’ye gittik. Yolumuz hep Zap’la beraber. Sağ taraf dağ, sol taraf dağ. Nihayet bir düzlüğe çıktık, çıktık ki Hakkâri karşımızda. Dağlar, kayalar arasında küçücük, topraksız. Hakkâri eski dilde de “Topraksız” demekmiş zaten. Arabadan indik, ancak bir bucak görünümündeki kenti şöyle bir gezdik. Gezdik ya, gezerken boş durmuyor insan. Benim gözüm de iki şeye takıldı: Cezaevi, Kütüphane. Cezaevi henüz tamamlanmamış, büyük mü büyük. 7 Milyona çıkacakmış. Hakkâri gibi pek suç işlenmeyen bir bölge için YETERSİZ değil mi bu birazcık! Yapacaksan hiç olmazsa 50 milyonluk bir bina yaptır da, suç nedir bilmeyen Hakkârilinin canına değsin. Cezaevi her ne kadar pilavlı(!) kalkınmanın bir örneği olarak karşımıza dikiliyorsa da, kim bilir, belki bizim bilmediğimiz bir düşündükleri de vardır. Belki de bir suçlu avı başlayacak yakında güneydoğuda. Belki bir takım siyasal tutuklular dolduracak cezaevini, bilinmez ki!

İkinci olarak, 2 milyonluk Kütüphane binası ilişti gözüme. Bir sevindim, bir sevindim sormayın! Değil mi bu koca binayı buraya dikmişler, bu küçücük kentin 6 bin nüfusundan okuma bilen bilmeyen, işi olan olmayan dolar içeriye. Şimdi beni düşündüren, bu kadar insana kitap nasıl yetiştirecekler? Ama onun da bir kolayı bulunur elbet. Bizde, kitap okuyanı 100 kişiyi geçmeyecek şehre 2 milyonluk kütüphane yaptıran kafa varken, çözemeyeceğimiz, halledemeyeceğimiz problem mi var? Daha olmadı yurdun çeşitli bölgelerinden kitap okuyan 400–500 kişi getirir yerleştiririz Hakkâri’ye, kurtarırız şerefini 2 milyonluk binanın. Var mı bunun başka bir izah tarzı?

YSE Müdürüne gittik öğleden sonra. Bilgi aldık Hakkâri üzerine, bilgiler de bilgi hani! Bir sürü rakam ya, hiç biri doğru değil. YSE müdürünün deyişiyle “Doğruya en yakın yanlışlar.” Bunlar da YSE’nin verdiği rakamlar, gerisini ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Daha bölgede kaç muhtarlık olduğu üzerinde bile anlaşamamış resmî daireler. Kimisi 134 diyormuş, kimisi 136. Herkes kendi bildiğini okuyormuş mamafih. YSE’den çıktık, Veteriner Müdürlüğüne gittik. Orada çalışan arkadaşların hepsi genç ve dinamik. Bu bizi şaşırtmadı dersem yalan demiş olurum. Bu bölgeyi önceden daha başka anlatmışlar bize nedense. Karşımıza ummadığımız şeyler çıktıkça şaşırıyor, bir yandan da seviniyoruz. Oradan da bir sürü bilgi aldık bölge üzerine. Kampa döndüğümüzde Keko İhsani’nin plaklarını dinliyordu.

Hakkâri dağlık mı dağlık. Ekilebilir toprak o kadar az ki, ihtiyacı karşılamıyor bile. Bölgenin ana ekonomik eylemi hayvancılık. Bunun sonucu olarak da gayet değişik bir yerleşme düzeni var Hakkâri’de. Sosyal organizasyon tarıma değil hayvancılığa dayanıyor. Köylü yerleşirken hiç bir zaman toprağa bağlı kalmamış, ana ekonomik eylemi olan hayvancılığa ve onun gereği olan yaylalara, otlaklara göre kurmuş köyünü. Buğdayı değil koyunu düşünmüş. Ama hayvancılığın yanında ekim yapanlar da yok değil. Ekimin amacı sadece ihtiyacı karşılamak, tüketim için üretim. Köylüyü düşündüren hayvanın sağlığı, hayvanın sıhhati. Mevsimi geldi mi, alıyor koyununu, götürüyor İran’a, Irak’a. Türkiye Pazar değil onun için. Hayvan nerede fazla para ediyorsa, o orada. Türkiye’de koyun çifti 500, Irak’ta 700, İran’da 800–1.000 TL iken ne diye ucuza versin koyununu? Zaten satmaya kalksa da et kombinası yok. Alıyor koyunu, geçiyor hududu.

Tüccarlar var bir de. Çıkıyor, köy köy dolaşıyor, 2000–3000 koyun topluyor, topladı mı gerisi kolay. Çıkıyor hududa doğru yola, derken jandarma çıkıyor karşısına ama “Möhüm deyil!”

Yerleşme hayvancılığa göre demiştim. Bir sürü mezra var Hakkâri’de. 8–10 mezra bir köy meydana getiriyor. Yaz geldi mi zoma’ya, yayla’ya çıkıyorlar. Kış geldi mi, köydeler. Yazın biçtikleri otları sürüyorlar hayvanların önüne, çok zaman açlıktan mideleri guruldayarak. Yol yok, olan da karla kaplı. Yaza kadar sabrediversinler efendim, Allahın dağına, Allahın karına biz ne yapalım?

 
Toplam blog
: 195
: 688
Kayıt tarihi
: 04.10.07
 
 

Dünyanın internet sayesinde küçüldüğü günümüzde büyüyen sorunlara ilişkin duygu ve düşüncelerimi pay..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara