- Kategori
- Siyaset
“Dış politikada başarı” diye sundunuz, buyurun başarınızı görün…

Hep yazıyoruz, “İç politika” söylemleri ile “Dış Politika” yürütülmez diye. Ne var ki bu iktidara ve özellikle iktidarın “Başı” konumundaki başbakana bunu anlatmakta zorluk çekiyoruz.
İç politikası da yanlış ama dış politika “İnce” bir iştir. Satranç oynar gibi, atacağın her adımın çok ilerisini düşünmek, hesaplamak gerekir.
Şimdi sorsak başbakana “Siz Sayın Başbakan, satranç oynamasını bilir misiniz” diye, “Fesuphanallah, şu zındığın sorduğu soruya bak” der muhtemelen.
Hatta “Biriç bilir misiniz” diye sorsak, aynı cevabı alırız. Oysa “Biriç” oyunu öyle sıradan bir oyun değildir, dikkat gerektirir, hesap gerektirir, satranç gibi bazı “Üstün insan özelliklerin” gelişmesine yardım eder.
Örneğin, zaman zaman tenkit ettiği İsmet Paşa’nın “Lozan antlaşmasının” tarihi sürecini öğrenmesini öneririm kendisine. O gün Türkiye’nin siyasi durumu ne idi, Lozan’dan sonra ne oldu ve o “Tarihi” süreç nasıl yönetildi…
Yarın, “Lozan Antlaşması”nın imzalanışının tam 88. Yıldönümü, fırsattır…
Gerçi Atatürk ve İsmet Paşa’nın “Lozan” başarısını kabul etmezler, ama süreci izlemelerinde ve bir sonuç çıkarmayı başarmalarında büyük fayda var, hele bu günlerde…
Suriye’de adı konulmamış –aslında konuldu da- iç savaştan kaçan Suriye uyruklu yaklaşık 43 bin kişi için, sınır bölgelerinde birkaç yerde barınma yerleri yapıldı. Oraya yerleştirilen Suriye uyruklu vatandaşların her türlü ihtiyaçları karşılandığı gibi, edindiğimiz bilgilere göre “Harçlık” da veriyormuşuz.
Aldığımız son bilgilere göre…
Suriye uyruklu misafirlerimiz(!) artık “İsyan” da ediyorlar. Yetmiyor, polis rehin alıyorlar. O da yetmiyor, barınaklarına PKK terör örgütünün paçavrasını bayrak, çocuk katilinin posterini de lider(!) diye bu kaplara asıyorlar.
Dahası…
PKK’nın Suriye ayağı, sınırlarımızın yakınlarındaki yerleşim birimlerinde “Etkinliği” ellerine geçirdikleri gibi, oradan Türkiye’ye gözdağı verme cesaretini gösteriyorlar…
Bütün bunlar nasıl oluyor ve “İktidar” ne gibi önlemler alıyor?
Bakınız, Osmanlı Sultanı ve İran Şahı tarafından tasdik edilen Kasr-ı Şirin Antlaşması, Türkiye-İran hududunu tespit eden Osmanlı-Safevî Antlaşmasıdır. Osmanlı Sultanı Dördüncü Murad Hanın 24 Aralık 1638’de Safevîler’den Bağdat’ı geri almasıyla, İran sulh istedi. 14 Mayıs'ta başlayan müzakereler neticesinde, 17 Mayıs 1639’da antlaşmaya varıldı. 1639 yılında yapılan bu antlaşmadan bu yana, ki yaklaşık 375 yıl geçti aradan, Türkiye ile İran arasında “Siyasi” konular hariç, hiç sorun yaşanmadı. Bugün İran ile büyük sorunlar yaşıyoruz.
Irak ve Suriye ile olan sınırlarımız, Lozan antlaşması ile belirlendi, sonradan Hatay referandum ile Türkiye sınırlarına katıldı. Diğer sınır çizgilerimiz de öyle.
Koşmuşlarımızla aramızda zaman zaman “Siyaseten” sorun yaşansa bile, bugünkü Irak ve Suriye ile yaşadığımız sorunlar hiç yaşanmadı. Hatta başbakanımız Beşar Esat ile “Kanka” bile oldu…
Diğer yandan…
İlk olarak “Bir koyalım, üç alalım” politikası ile Irak’ın kuzeyinde “PKK” ve “Kuzey Irak Kürt Özerk Bölgesi”nin oluşturulmasına katkıda bulunduk. Şimdi de benzer politika ve emperyalistlerin “Maşası” durumunda Suriye’de “Kuzey Suriye Özerk Kürt Bölgesi” ile yerleşik ve tehditkâr PKK yerleşiminin oluşumuna çanak tutuyoruz.
Oluşum, tamamen Türkiye’nin zararına olan oluşumlar ve gelişmelerdir.
Peki, “İktidarımızın” ne gibi önlemler alıyor, buralardan Türkiye için ne gibi tehditler geldiğini hesap ediyor mudur?
Bölgemizde Rusya, İngiltere, Amerika, İran ve İsrail varken ve etkinliklerini artırmak isterken Türkiye’nin durumu nedir?
Bütün bunları geçelim…
İnsani yardım çerçevesinde “Konaklama” bölgelerinde korumaya aldığımız kişilerin “İsyan etme” hakkı var mı?
Hadi diyelim ki orada kendilerine kötü davranılıyor, seslerini duyurmak için isyan ediyorlar, bayrak diye o paçavraları ve lider diye o pankartı nasıl asabiliyorlar ve buna nasıl izin veriliyor?
Sayın Başbakan…
“Dış politikada başarı” diye sunduğunuz “Başarınızın” bizi nerelere getirdiğini görmenizi dilerim.
23 TEMMUZ 2012
İBRAHİM PEKBAY