- Kategori
- Gündelik Yaşam
“Ezandan önce gel…”
Ne zaman başladı özgürlük tutkum. Küçüktüm hatırlıyorum. Gece dışarı çıkmalara belli bir saatten sonra izin vermeyen babam, “erkeklerle oynamayın, siz evcilik oynayın” diyen annem. “Atletizm de iyi ama spora gitme” diyen öğretmenim…
Kurallar, yasaklar, öyle olmaz böyle olurlar…Benim, sizin , hepimizin hayatı böyle geçmedi mi? Okulda, mahallede, evde, askerde, işyerinde …Sürekli uyarılar, yasaklar, ihtarlar. Uymazsan…diye başlayan tehditler.
Hem korkardım , “sözlerini dinle “derdi içimden bir ses hem de karşı koymak gelirdi ta derinlerden.
“Ezandan önce gel…”
Yıllarca düsturumuz olmuştu. Ne oluyordu ezandan sonra? Canavar mı vardı, kızları çuvala koyup kaçıran sonra da ellerini kesip dilenci yapan ? Neden erkekleri almıyordu bu adam? Şimdi bile hava kararınca , bir de ezan sesi duyarsam ısısz bir ormandayım da o canavar gelecek gibi çarpar kalbim. Kim varsa caddede yanımda, bir kadına yaklaşmak “ben de sizinle yürüyebilir miyim” demek gelir içimden. “Ben çocuğuma böyle yapmıycam” derken ağlardım. Anneliğini beğenmezdim annemin. Ezandan sonra da gelicekti kızım, isterse ayrı ev de tutacaktı liseden sonra. Ne okuyacağına da karışmayacaktım. Hatta okumayabilir di bile. Söylemesi yeterliydi.
Erkek çocuklar gece yarısına kadar ter içinde top koştururken biz evde iki kız neden TRT de İcraatın İçinden’i seyrediyorduk?
Yasakların sadece kızlar için olduğunu düşündüğüm yaşlarım çok geride şimdi.. Ama ne zaman kendi doğruları , duyguları, mutluluğu için topluma başkaldıran birini duysam , ya da romanın kahramanı olsa böyle biri. Hayranlık duyarım. Kendinin asla yapamayacağı bir şeyleri başaranlara (kimseye zarar vermeden) duyulan biraz kıskançlık çokça hayranlık kaplar içimi. Vayy be derim. Ne cesaret! Ama cesaret edemem.
Şimdi ben öğrencilere kurallar getiriyorum. Eğer geç kalırsanız… Eğer ödev yapmazsanız… Eğer.. Eğerle başlayan bir sürü cümle. Ama bu rol sınıfta kalınca, ben uyarım bu kez kurallara. Kırmızıda dur, evi temizle, uyuma kahvaltı hazırla, yemek yap, faturanı öde, toplantıya git, derse git, ezanı bekle, yatma çamaşır as, Ata’ya bak…
Sonra evde Ata’ya sıralarım buna benzer cümleleri. “Eğer uyumazsan, eğer yemezsen.”. Bilirim ki o da benim yıllar önceki halim gibi isyan ediyordur içinden bana. Henüz söylemeye cesaret edecek yaşta değildir. Ama soracak bir gün mutlaka. “Sen bu gücü nereden alıyorsun bakalım ?” diye.
-Anneliğimden demek yeter mi ? Bir bireyin kaçta yatacağına, sucuklu mu peynirli mi yumurta yiyeceğine, ne renk çarşafta yatacağına… Güç bende olduğu sürece herkes gibi kullanacağım tabii. Ta ki Ata bana “sarı çarşaf istemiyorum” diyene kadar…
Olamadım. Annemden farklı olamadım. Her kız çocuğu eninde sonunda bir zamanlar düşman olduğu annesine benzer ve anlar onu. Haklıymış der bir iç ses. Az bile söylemiş. Zaman sizi eğer büker, içinizdeki asi çocuk bir yerlerde kalır. Arada bir Ahmet Kaya ya da Zülfü dinlerken canlanıverir Şarkı bitince o da biter.
Ama şimdi. Madem o daha küçük, ben de anneyim , madem bu evi ben çekip çeviriyorum, madem ben hocayım sınıfta, madem dünya o yaşta zannedilen gibi değil. Hepiniz şimdilik bana uyacaksınız
Atacım sen de anneciğim bir daha eve ezandan sonra gelmeyeceksin!