Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

29 Şubat '08

 
Kategori
Felsefe
 

"Faydasız hayat bir erken ölümdür" Goethe

"Faydasız hayat bir erken ölümdür" Goethe
 

Zeytin Ağacı Gölgesi - Bodrum


Son bir kaç bin yıldır; düşünmek, bilmek ve farkında olmak bir erdem olarak kabul edilse de; çoğu zaman, düşünülen, bilinen ve farkında olunan bazı olgular, iç dünyalarımızı kolaylıkla birer harabeye çevirebilirler.

İşte böyle zamanlarda, bildiklerimizi ve farkında olduklarımızı tekrar tekrar gözden geçirerek daha farklı şeyler düşünmeye başlarız.

Farklı kulvarlarda, mekanlarda ve coğrafyalarda yaşıyor olsak da; zaman zaman, vahşi doğada yaşayan farklı türdeki hayvanlar gibi; beşeri medeniyetin oluşturduğu ortak düşünce nehirlerinden su içmeye geliriz. O vakit; kendi iç dünyalarımızda çıktığımız yalnız yolculuklar, başka yolcuların yollarıyla kesişir. Biz istesek de istemesek de; tabiatımızdan kaynaklanan bu mistik mecburiyet, bir başka yolcunun daha evvel bırakmış olduğu ayak izini takip etmeye zorunlu kılar her birimizi. Oysa, pek azımızın "az seçilen yoldan" yürümeye cesareti vardır. Ama bir kez, bu az seçilen yoldan yürümeye başladık mı, karşımıza çıkacak olan büyülü manzara karşısında şaşırmadan da edemeyiz. Çünkü, her cesaretin bir bedeli olduğu kadar ödülü de vardır.

Yaşayan her birey; ister derin bir tefekkürü kendine amaç edinsin ister başka başka düşünürlerin takipçisi olsun; hiç bir zaman, hayatın bir amacının olduğunu düşünmeden edemez. Bütün dinlerin, ideolojilerin, tarikatların hatta modacıların başarmaya çalıştıkları: Kendi doğrularının ve amaçlarının insanlığın ortak doğruları ve amaçları olduğunu her gün, her saat, her saniye bizlere kabul ettirme uğraşısıdır.

Yine pek çoğumuz; henüz kendi önceliklerimizi ve değerlerimizi belirlemeden, içinden geçtiğimiz bu sonsuz "emel gurbetinin" acımasız çarkları arasında ve hiç bir zaman "menzile varamadan" hayatlarımızı tüketiveririz.

Eğer, Goethe haklıysa; yeryüzü, yaşayan ölülerle doludur. Ya da, daha farklı bir bakış açısıyla; faydayı, sadece dünyaya ve hayata hükmetmek iddiasında olanlara biat etmek olarak ele alırsak; sağladığımız fayda bizim yaşadığımıza delalet etse de, hayatlarımız, farklı bir teslimiyet sarmalının ölümcül girdabında tükenip gider. İşte o vakit; dünya, gökyüzü ve yeryüzünden oluşmuş iki devasa değirmen taşı olur ve hayat denilen muammanın da bu değirmene düşmüş buğday tanesinden hiç bir farkı kalmaz.

Ne yazık ki bizlerin kısa hayat serüveni; "ULUS" denilen HAYALİ CEMAATİ anlamaya çalışmakla, sanki onu, hayatın tek ve vazgeçilmez gerçeğiymiş gibi ezberlemekle geçti.

Ne kendimizi, ne hayatı ne de başkalarını hiç anlamadan neredeyse ömrümüzün yarısını tükettik. Belki de Charles Baudlaire'nin dediği gibi: "Herhangi bir yanlış anlama sonucunda eğer insanlar birbirlerini anlayacak olsalardı, asla hiç bir uzlaşmaya varamazlardı."

Ama yine de, bu anlama ve anlayamama süreci içinde; bazılarımız gündelik gailelerden sıyrılarak hayatın büyüsünü anlamanın bir yazgı olduğu hususunda hemfikirdirler.

Max Weber; burjuva çağına dair özeleştirisinde " Bizim zamanımızın yazgısı rasyonelleşme ve entelektüelleşmeye, her şeyden önce de dünyanın büyüsünün giderilmesiyle nitelenmektedir." derken belki de; Sümerli meçhul ozanlardan Eflatun'a oradan da Hegel'e ve Marx’a kadar geçen çok kısa sürede, beşeriyetin uygarlık yolcuğunda uğranılmış bir istasyondan söz ediyordu .

Yazıyı ve modern uygarlığı icat eden Sümerliler için yaşamanın tek amacı;
EN-Kİ 'de ( yeryüzü ve gökyüzü) var olan Tanrıları mutlu etmekti. Yıllarca okyanuslarda dolaşan somon balıklarının yumurtalarını bırakmak amacıyla, doğdukları nehir yataklarına geri dönmek için çıktıkları ölüm yolculuğu ise; eğer baba olmuşsanız, tasarlanan mistik görevi ifa ettiğiniz için tabiattaki ahenge uygun olarak, yüzde yüz geri dönüşümlü maddeler ihtiva eden kimyasal bedeninizin aslına dönme zamanı gelmiştir düşüncesi ister istemez gelir insanın aklına.

Bir Arap geleneği; baba olmuş erkeklerin kendi isimlerini kullanmaktan vazgeçip oğullarının isminin başına "Ebu" kelimesi getirerek Ebu Talip, Ebu Halid yani Talip'in babası, Halit'in babası lakaplarını kullanmaları ve yetiştirdikleri çocukların iyi veya kötü bütün şöhretlerini peşinen kabul etmeleri ve yine yetiştirdikleri evlatların sonsuz kadar sorumluluklarını üstlenmeleri; sanki, hayata dair en önemli faydanın baba olmak olduğu ve bu durumun da en birinci genetik kod olduğu yönündeki şahsi kanaatimizi destekler niteliktedir.

Belki de çağımızda, neredeyse bir "hedonizm" çılgınlığına vara cinsellik olgusunun özünde, ölümsüzlük özlemi ve bu yaşamsal fayda yatmaktadır.

Aslında tartışmaktan hoşlandığımız siyaset meselesi, yaşadığımız hayatın çok küçük bir parçasıdır. İnsan tabiatını ve hayatın sırlarını dikkate almayan hiç bir siyasi görüş insana fayda sağlayamaz.

Hayat, her koşulda yine de güzeldir ve ne yazık ki hayatın müsveddesi yoktur.

A.Mesut Tatlıpınar

 
Toplam blog
: 47
: 3759
Kayıt tarihi
: 17.02.08
 
 

İstanbul'da doğdum. Şişli Lisesi'ni ve MÜ Siyasal Bilimler Fakültesi'ni bitirdim. Daha sonra, İ.Ü..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara