Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

09 Ekim '09

 
Kategori
İzmir
 

"Gâvur" İzmir...

"Gâvur"  İzmir...
 

İzmir ve İzmir'liler, babaya da, anaya da sahip çıkarlar herkes gibi.


(Dünkü bloğumda bahsettiğim “Gâvur İzmir” isimli yazımı, arzu üzerine , şimdi de de koymuş bulunuyorum. (Tanınmış siyasetçi Türkiye’nin abisi İsmet Sezgin’in “ İzmir”e Özlem” isimli şiiri ilâvesiyle)

İzmir, kendine has bir şehirdir. Kendi halindedir. Serinkanlıdır. Diğer büyük şehirlerin hengâmeleri yoktur burada. İzmir bir muhabbet şehridir ayrıca. Pek telâşları da yoktur. İstanbullular buraya geldiklerinde.’’Oh be! Kafamız dinlendi’’ derler. Nasıl demesin? Her yer düzayaktır. Kimsenin acelesi de yoktur. Kaçırdı mı otobüsü, vapuru, dert mi? Açar gazetesini. Yahut, elindeki simidi martılarla paylaşır.

İzmir’linin saçları İmbatla dağılır. Gamını, kasavetini atan da İmbattır. Bir diğer adı Eşek rüzgârıdır’ adı. Bir tepti mi, iyi teper ha! Balkondaki örtüyü, uçurur denizin ortasına. Balıkları bile zıplatır. Yazın ortasında şifadır. Hep tepsin diye beklenir. Soğuktur eli uzlu bademi, sübyesi, kokoreci, kumrusu, midyesi, yumurtalı boyyozu kordondaki buz gibi birası, Kemeraltındaki turşucusu, şambali’si, Kordondaki rengârenk faytonları, Şehre damgasını vurur.

Geceleyin iyot kokulu denize bakıp bakıp sevişen İzmirliler, hayatı çift porsiyon yaşar. Gündüzler sanki çuvala girmiştir. İzmirli kızlar, bir arkadaşımızın dediği gibi dekoltesini bir denize, bir de sevdiğine açar.

İzmir’li mütevazıdır. Eline ayağına üşenmez. Havra Sokağından yeşillikler alır. Midyesini de yoldan.Yeşilliksiz yapamaz. Balkonda içmeyi sever. Rakısını yudumlarken, canı, ‘’İzmir’in kavakları’ türküsünü çeker. Karısını da çağırır yanına. Eline kadehi tutuşturur, birlikte söylerler. Nemlenir gözleri.

İzmir’li san’ata düşkündür. Ailecek tiyatroya giderler. Çocuklarını da götürürler. Kızları yanık tenlidir. İnce bellidir. Uzun saçlıdır. Saçları imbat kokar. Ayak topuklarının arkası sülün’ün boynu gibi zarif ve incedir. İnce olanı makbuldür.Yani böyleleri güzel olurlar. Yılın 6 ayı şort giyerler. Kendilerine saat, veya bir yol sorduğunuzda, önce gözleri, sonra yüzleri gülümseyerek cevap verirler. Bu gülüşün sıcaklığını, Ege’nin güneşinden almışlardır. Bu güneş bir başkadır da ondan. Kadınlar da rengârenk eteklere düşkündür. Herkes herkesi bilir.

Market ve banka kuyruklarında sohbete bayılırlar. Yeni dostluklar edinilir buralarda. Maaşlarının, eve yollanmasını istemezler ‘Arkadaşlarımızdan ayrılamayız’ derler. Tüm evler balkonludur. Sofralar, balkonlardan taşar. Perdeleri kapatmazlar. Salonları gözükür. Saklayacakları bir şeyleri yoktur. Sıkıntıya gelmezler. Gönüllerini ferah tutmak isterler. İmbatı sevmeleri, bundandır. Onunla ferahlarlar. Kapalı alanları da sevmezler. Hep açıklıkta buluşurlar. Vapurlara zevk için biner İzmirli. Tek biletle İzmir’i, kıyı kıyı dolaşır.

Her köşe başında da lokma dökülür. Hiç üşenmezler. Sıraya girip, bu hayrı yapanlara bol bol dua ederler. ’Gavur İzmir’ lafına bayılırlar. Bu lâf, hele siyasilerden geliyorsa, daha da bayılırlar. Gavurluktan, İzmir’in gâvuru olmaktan gurur duyarlar. Bilirler ki o gâvurluk, medeniyettir, gözü pekliktir. Cumhuriyete sahip çıkmaktır.

Kurtuluşa giden günlerde, mitingler ‘Maşatlık’ denen yerde yapılmıştı.’’Ey halkım! Yürüyelim düşman üzerine’ diyerek meydanı inletmişlerdi. İcabında da 2 nci Cumhuriyet istemiyoruz. Yaşasın lâiklik, yaşasın Cumhuriyetimiz!’ demesini de bilenlerin şuuruna sahiptir. “Yobazlığa geçit yok!” demesini de bilir İzmirli. Gâvurluğu sever.’’Gâvur’’ diyenlere de, tebessüm ederler sadece!...

İzmir’de boyyoz satılır. Bir nevi açmadır. Yanında lop yumurtası, misine ile ikiye bölünürken, karabiberi ve tuzu da eklenerek birlikte paket yapılır. İzmirli, ’Kumru’ ları da sever. Dışı susamlı Beyzbol topu gibi, ortadan yarılmış, arasına domat, kaşar, biber konmuştur. Simit saraylarına rağmen, İzmirli simide: ‘gevrek’ der.

İzmir’de güneş, ’Çatalkaya’ın ardından batar. Buz gibi rakı, gönüllerin ateşini alır. Batan güneşi, yudumlarınızla uğurlarken, radika salatası ile de, damak tadınız yerine gelir. Yanında da ‘Deniz börülcesi’ olacak. Limonu bolca tabi. İzmir’e has bir balık vardır.’’Çipura’. Yerken sakız gibi dişlere yapışır.

Sonra sazlar çıkar. Bir fasıl geçerler: Dr. Onur Şenli’nin satırları ile: ’Saatlerdir boşalan kadehlere / Şarkılarını dolduruyorum / Tabağımdaki her zeytin tanesine / Simsiyah bakışlarını koyuyorum / Ve kaldırıp kadehimi / Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum / Burası Agora meyhanesi / Burada saçların her teline bir galon içilir / Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir / Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum

Pasaport’ta deniz kenarı teras haline getirilmiştir. Buralarda, sabahları kahvaltı edilir. Akşamları da biralama. Yanı başında vapur iskelesi vardır. Bitişiğinden kordon uzanır. İzmir haricinde yaşayanların, buraya gelip hasret giderdikleri de bilinir. Mavilikler şehridir İzmir. Halikarnas Balıkçısı gibi ‘’Mavi’’ siz yapamaz bu şehir. Ege gibi, umutları da mavi, hülyaları da mavi, rüyaları da mavi. İzmir’liler hep mavi solurlar. Gülüşleri bile mavidir. Kocaman sesi ile Balıkçı nasıl ki Arşipel’ine kollarını iki yana açarak: ‘’Ver maviliğinden, serinleyeyim biraz!’’ diye sesleniyorsa, İzmir’lilerin de gönlü, o İmbat rüzgarını arar. O İmbat , mavilikleri önüne katarak sürükler, getirir ayak uçlarınıza yığıverir: ''Al, serinle biraz'' diye...

İzmirli ayçiçeğini bilir. Ama, adına Çiğdem’ der. İzmir’de çiğdem çitlenir. Yaz boyunca haşlamalı, közlemeli mısır, sübye, buzlu badem, Şambali satılır. Mis gibi kokoreçler tüter de tüter. Ege’nin İzmir’i . Kendi halinde. Ekmeği yanında. Kendi Bir sevda insanıdır İzmirli. Nereye giderse gitsin, göbeğini kendi keser. Kendi testisini kendi yapar. Kulpunu da kendi takar. ister bu yaka, ister öbür yaka, kaybolmaz. Her taraf, denize çıkar . Eskiden bütün yollar Roma’ya çıkardı. Şimdi işler değişik. Her yol, buradan geçer.

İzmir festivaller şehridir. Internatıonal Fuarı buradadır. Dünyanın yedi düveli, Fuarında halkımızla buluşur. Bütün Ege, ek seferleriyle buraya akar. Yakınındaki Efes’te müzikal festivallerde tarih, bir gergef gibi dokunur. Folklorcu kızlar İzmir sokaklarından bir tarih geçer, renk cümbüşü içinde. Bosna’dan, Makedonya’dan, Üsküp’ten esintiler eser İzmir sokaklarında. Bir yangının külleri savrulur. Tarih, kültür, eğlence ve hümanizm, kucak kucağadır İzmir’de. Birbirinden ayrılmazlar

İzmirli, tabiat aşığıdır. İyi gününde, kötü gününde de sevişir onunla. Gözleriyle sevişir İzmirli. Onun için İzmir’li, sigarasını kulak ardına kor ama, göreceklerini, güzellikleri kulakardı etmez! Ossat olaya bakar ve tavrını kor. Bakmak için değil, görmek için bakar. Hey gidilerinin efeleri de İzmir’de toplanmıştır, diğer illerimizde olduğu gibi. 9 Eylül’ün Kurtuluş günleri, burada çok manalı kutlanır. İzmir’li tekrar tek yürek olur o gün. Çevre illerden akın akın insanlar gelir.

İzmirlilerin Hasan Tahsin’leri vardır. İşgal zamanında gazeteciydi. Kemeraltı’na yaklaşmakta olan Yunan süvari taburunun sancaktarını, tek kurşunla yere indirmiştir. Konak meydanında, ‘’İLK kurşun’dur o heykelin adı. Orada, Hükümet binası vardır. Balkonundan Yunan bayrağı sökülerek, yerine Türk bayrağı dikilmiştir. O balkon hala oradadır. Az ötelerde, ordulara hedefini gösteren Ata’nın heykeli vardır. Önündeki kordonda da düşman denize dökülmüştür. Biraz daha ileride de Ata’nın kurtuluş şenliklerini seyrettiği, kapı kanatları ardına kadar açık, antresinde sofrası kurulu evi vardır.. Şimdi müzedir orası. Her taraf tarih kokar İzmir’de

Ya öbür yakada? Yunan Kralının Türk bayrağını yerde çiğneyerek geçip gittiği ev, şimdi bir apartman. Aynı yere Ata geldiğinde yere Yunan bayrağı serilerek ‘Çiğne Atam. Onlar öyle yaptı’ diyenlere: ‘’Kaldırın o bayrağı. Bayrak, bir milletin onurudur!’’ diyerek dünyaya onur dersi verdiği o yerde, bir pano vardır şimdi.

Mor salkımlı evi vardır Ata’nın Güzelyalı’da. Eşine ültimatom yazdırır terasta: ‘’Bu gemilerin burada ne işi var?!’ Şehri terk etmelerini emreder.Ve o gemiler, top atışlarıyle o mor salkımlı evi selamlayarak geçerler. Zübeyde Hanımın sevenleri çoktur. Karşıyaka’daki anıt mezarını ziyaret eder İzmir’li her vesileyle. Kopamaz!

İzmir’in bir de Attila İlhanı vardır. Şairlerin en koyusu. Benliğinden taşan Cumhuriyet aydınlığını aklı başında her insanla paylaşan şairimiz. Büstü Karşıyaka’dadır. İskelede onun vapuru ve oturduğu üst kattaki o köşesi boştur. Aşıklar, onun büstü etrafında söyleşirler.

İzmirli, işgâli yaşamıştır. İzmir’in kavakları vardır. Dökülür yaprakları. Tek tek tarih yüklüdür o yapraklar. Koskoca bir tarihin şahididir o kavaklar.’’Bize de Çakıcı derler, yıkarız konakları..’’ Hep aynı şarkıdır söylenen. Yapraklarında tarihimiz yazılıdır. O günleri hatırlatır bizlere hep. Tıpkı Bosna’daki Mostar Köprüsünün köşesindeki gibi: ‘’UNUTMA!’’ der, o yaprakların birer yüzleri. O yapraklar hiç tükenmeyecek!. O memleket aşkı da hiç mi hiç bitmeyecek!..

NOT: Siyah-beyaz resimler, "Eski İzmir'e" aittir.

“Mavi mavi duygulanıyor insan deme bana / Söz açma bana İzmir’den / Anılarım depreşiyor / Yer sarsıntıları kopuyor içimde / Parça parça oluyorum / Bölük bölük dökülüyorum sokaklara / Seni arıyorum / Oysaki sen mavi duygular içindesin / İmbat’la uyanıyorsun / Kaldırımlarda yağmur kokusu / Başın yıldızlara eriyor / Evrenin yüceliğinde sen varsın / Sonra gözlerin var / Sonra ellerin / Kordon boyunda sarı sarı ışıklar yanar / Yağmur, inceden inceye düşer kaldırımlara / Deniz olabildiğince mavi / Deme bana / Deme / Bozkırdayım / Toprağını sevmeyen bitkiler gibiyim / Ellerimde kara kara bulutlar Ve göz bebeklerimde sen / Yağmur bekliyorum.

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara