Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '08

 
Kategori
Sinema
 

"Issız adam" daki aşkın hangi halidir?

Issız adam filmini seyredenlerden aldığım eleştiriler öylesine farklı ki. İnsan ister istemez "aşk deyince neyi anlıyoruz?" diye sormadan edemiyor. Benim çok sevdiğim 2 soru var; "nereye kadar?" ve "neye rağmen?". Sıkı sorular bunlar. Dürüst yanıtlamaya kalkarsanız hayatın en önemli gerçeklerini görebilirsiniz bu sayede.

Bu filmde vurgulanan geçmişten(yaşanmışlardan) arınmış, geleceği hedeflemeyen ve gerçek hayatımızın biraz ötesinde bir aşk. Başı sonu hesapsız, doğal, tertemiz ve kendi halinde. Özellikle erkek karakter açısından böyle. Adam gibi adam olunarak yaşanan, aldığı hazzın bedelinin kendini sorgulaması ve kendi kendine hüküm giydirmesi nedeniyle kan kusularak fazlasıyla ödendiği bir aşk. Hal böyle olunca ortaya bir diyalektik çıkıyor. Nefis bir yemek yiyorsunuz. Ama sonrasında o kadar kötü bir karın ağrısı çekiyorsunuz ki bir daha tabağın yanına bile yanaşamıyorsunuz korkudan. Daha az keyif veren, iyi kötü karnınızı dıyuran ama sonrasında burnunuzdan gelmeyen yiyeceklere dönüş yapıyorsunuz. Bu mudur senaryo? Bence budur.

Tabiki kaçan balık büyük olur. Kaybettikten sonra kafamıza dank eder bazı gerçekler. Ama yine de acısına son vermek için kaderin önünde el pençe divan durup kaybettiği aşkı tekrar kazanmak için hamle edemez insan. Geri dönüş hamlesini engelleyen neden bilinçaltındaki sönmemiş aşk acısıdır. Dayandıkça azalacağı umulan aşk acısı. Acının azalacağı umudu o kadar büyük bir ödül beklentisidir ki sabredilir, kahrolunsa da beklenir. Ne zamanki kalkanlarımızı yıkan bir karşılaşma, bir haberdar olma olayı yaşanır; işte o zaman azalacak umuduyla katlanılan acının aslında ne kadar büyük olduğu algılanıverir(!). Ve perde...Hüsran, pişmanlık, insanca yakarışlar...

O karşılaşma olmasa içimizde boğmaya çalıştığımız ayrılık acısı depreşmeyecek ve zaman büyüklüğünü göstererek acı yitip gidecektir belki. Bildiğim en iyi ilaç zamandır çünkü. Ya da kirli bir yorumla; "bir aşkın ilacı başka bir aşktır".

"Neye rağmen?" ve "nereye kadar?" diye sormayı bırakırsak bu tür tökezlemelerden ve ödenen bedellerden şikayet etmeye pek hakkımız yok gibi geliyor bana. Tabi aşk içindeki o "büyülenmişlik hali" ile bunlar kimin aklına gelecek? O da ayrı bir nokta. Yine de aşk gibi insanca bir duygunun varlığını anımsatan, yüceliğini vurgulayan, insan olarak aşkın karşısındaki aczimizi anlatanlara teşekkür etmek gerek. Bu modern(!) ve maddeci dünyada birer kalp taşıdığımızı arasıra hatırlamak güzel oluyormuş...Sevgiyle kalın..

 
Toplam blog
: 68
: 644
Kayıt tarihi
: 17.11.08
 
 

1964 İstanbul doğumluyum. Bekarım. Çocuk hastalıkları uzmanıyım. Halkla İlişkiler ön lisans ve İk..