Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '18

 
Kategori
TV Programları
 

"İstanbullu Gelin"de Avukat Garip'in Gerçek Hikayesi

"İstanbullu Gelin"de Avukat Garip'in Gerçek Hikayesi
 

Şoför bir babanın altı kızı vardı; daha doğrusu altı kız, oğlan beklentisiyle birikmiş küçük bir topluluktu. Adam karısına "niye oğlan doğurmuyorsun" diye cahilce bir sitem yapmasa da; karısı nedense sanki bu suç kendisindeymiş gibi ezilmişlik duygusuyla  hareket ediyordu. Belli ki bizim şoför ağzıyla söylemese de hareketleriyle bunu kadına hissettiriyordu.  

Bir gün kadın bahçesindeki gül ağacının dalına çaput bir bez bağlayarak avuçlarını Tanrıya açtı, o gün muhtemelen hıdırellez günüydü ve dileğini Tanrı'nın kulağına fısıldadı. "Tanrım bana bir erkek evladı ver sana söz onun yüzüne bakmayacağım, bedenine dokunmayacağım, bu evladı benim için değil eşim için istiyorum, onun yüzü suyu hürmetine bu evladı benden esirgeme, yedi yabancı el gibi onu büyüteceğim" dedi.

Kadın belli ki Hz. İbrahim'in "Ey Allah'ım yeter ki bir -erkek- evladım olsun onu sana kurban edeceğim" ritüelinden hareket ederek bu dilekte bulunmuş ve  en başta kendini cezalandırmak, sonra da olacaksa farkında olmadan oğlunu cezalandırmak istemişti.

Efendim gel zaman git zaman tıpkı eski hikaye ve destanlardaki gibi beklenen çocuk dünyaya geldi. Çocuğun adını "Garip" koydular. Anne Tanrı'ya verdiği sözü tutuyordu. Çocuğun yüzüne bakmıyor, dokunmuyor, onun karşısında bir bakıma başını hep eğik tutuyordu. (yazarken bile tüylerim diken diken oluyor, başını hep eğik tutması da nasıl bir metafor oluyor böyle, o çocuğun yüzünü görmemek için başını eğik tutarken aslında oğlundan utanmasının yerine geçen bir metafor oluyor)

Tabii Garip altı ablanın içinde el bebek gül bebek büyüdü. Çok yetenekli bir çocuk olduğu için tahsilini en güzel şekilde yaptı bu ülkenin filmdeki gibi avukatı değil de cumhuriyet savcısı oldu. Anne ona dokunmadan büyütmüştü, içinde açılan bu büyük yarayla annesine büyük öfke  duydu ve ondan  hep nefret etti...

Genç delikanlı olduğu zaman çalıştığı işyerinin patronunun kızı olan Esma'ya aşık oldu. Esma Garip'in aşkına karşılık vermedi. O da Garip'e arkasını döndü. Kahramanımız bu kez tüm kadınlardan nefret etti...

Bugünlerde yaşanmış hikayelere merak saldım. Nerede bir hikaye duysam oraya kulak kabartıyorum. Bu hikayeyi nereden duyduğuma gelince  açıklayayım; Televizyonlarımızda sanat programları çok az olduğu için ben de ucundan kıyısından sanata dokunan programları izliyorum. Cumartesileri "Haber Türk'"te Oylum Talu'nun sunduğu "Burası Haftasonu" programını ara sıra izliyorum. Bu cumartesi programı izlerken İstanbullu Gelin'in "Garip" karekterini canlandıran  Tamer Levent ve kitabın yazarı Psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu konuk olarak karşımıza çıktılar. Yazar ve senaryo danışmanı  Gülseren Budayıcıoğlu Garip'in gerçek hikayesini ve " İstanbullu Gelin"i anlatmaya başladı...

İstanbullu Gelin karekterleri değişik gerçek  hikayelerin bir araya gelmesiyle oluşan kahramanlardır. Geçen yıl hiç izlemediğim bir diziydi,  hikayenin gerçek olaylardan oluştuğunu bir yerlerden okuyunca fırsatım olduğunda izlemeye başladım.  Dizinin asıl karekteri gelininin; çocukluğumuzda sürekli dinlediğimiz  Beyaz Kelebekler müzik topluluğunun kadın solisti olduğunu öğrenince merakım arttı tabii,  "sen gidince bak neler oldu/ kalbimin ucu yandı tutuştu" şarkısının  masumane ve çocukca sözlerini unutmak mümkün mü?.. Gelinin hikayesi de şöyleymiş; Kabataş Lisesinin beş genci "Beyaz Kelebekler" grubunu kurar, kadın solisti Azize Gencebay'dır, Azize Orhan Gencebay'la evlenince yerine solist aranmaya başlanır, O dönem ses yarışmasında birinci olan Ülkü Üst   hocası vasıtasıyla bu topluluğa katılır..Onların konserlerini İstanbul'a izlemeye gelen ünlü Bursalı bir iş adamı Ülkü'ye aşık olur ve sonraki zamanlarda onu evlenmeye ikna ederek Bursa'ya yerleşmeyi kabul ettirir. Gel gelelim şarkıcı olması dolayısıyla önceleri istenmeyen bu gelin kendini onlara kabul ettirmek için şarkıcılığı bile bırakır...

Tabii yazar psikiyatrist olunca çok büyük hikayeler ona geliyor. O da doktorluk etik değerlerine bağlı kalarak bu hikayelerin kahramanlarının kimliklerini deşifre etmeden yazmaya başlıyor. Kitabın adı tam bir terapi sözü: "Hayata Dön"....

 

 
Toplam blog
: 71
: 1292
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Hacettepe Fransız Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Öğretmenim, şu anda yurt dışında görev yapıyorum. ..