- Kategori
- Sosyoloji
"Millet" ve "ulus" mu; yoksa "halk" mı?

Bu resim, ATATÜRK konusunda yazdığım bir kitabın kapağını süslemektedir. (cdenizkent)
KAVRAMLARA VERİLEN ANLAMLAR ARASINDAKİ FARKLILIK İNSANLARI YANILTMAKTADIR...
Kavram ve anlamlar...
Kavram; bir sözcüğün bildirdiği anlam, bir nesnenin ya da soyut şeylerin akıldaki tasarımı; anlam ise; bir sözcük, bir davranış ya da olgudan anlaşılan; bunların anımsattığı düşünce(1) şeklinde açıklanabilmektedir.
Özellikle soyut sözcüklerde kavram ve anlam işlevinin boyutları daha da genişlemekte ve karmaşık bir duruma gelmektedir...Bloğumun konusu olan "MİLLET", "ULUS" ve "HALK" sözcükleri de, günlük yaşamda, üzerinde fazla düşünmeden çokça kullanılan sözcüklerdendir.
Bir konu hakkında araştırma yaptığımızda başvurduğumuz kaynaklar, ya tarih olarak eskiliği ya da kaynakları hazırlayanların, siyasi, sosyal düşüncesi ve felsefi görüşlerindeki farklılıklar nedeniyle bize pek yardımcı olmamaktadır...
Bu nedenle de, bilgi sahibi olmak istediğimiz bazı kavramları, kendi düşüncemize ya da doğrularımıza göre anlamlandırmak zorunda kalıyoruz...Ve çoğu kez de yanlış yağıyoruz.
Bu bloğumun konusu olan "millet", "ulus" ve "halk" sözcüklerinin kavram ve anlamlarını açıklamak için ben de bu yöntemi kullandım...Doğru ya da yanlış; ama benim doğrum yönünde..
Bu anlamlandırmada, elbette ki, bazı kaynakların bana verdiği bilgi altyapısını bir kenara atamam. Çünkü, tüm bilgi altyapımızın temeli, okuduklarımız ve yaşadıklarımız değil midir?
Sözlüklerde ve sözlük ansiklopedilerde bu üç sözcüğün kavram ve anlamlarına baktığımızda çeşitli sebzelerden yapılmış bir sebze çorbası çıkıyor karşımıza...Aynı madde içinde, bu üç sözcük hem aynı anlamda kullanılıyor hem de farklı anlamlarda...Örneğin "millet" sözcüğü anlam olarak, hem "ulus" hem de "halk" sözcüklerine yaklaştırılıyor hem de uzaklaştırılıyor.
MİLLET ve ULUS...
Arapça kökenli bir sözcüktür ve anlamı şöyledir; "Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus"(1)
Başka bir kaynaktan da, yukarıdaki tanımda milletle eşanlamlı sayılan ulus sözcüğünün tanımına bakalım. Ulus; "Aynı topraklar üzerinde yaşayan, aynı kökten gelen, tarihleri, kültürleri, gelenekleri ortak olan, çoğu kez de aynı dili konuşan insan topluluğu"(2)
NOT-1 : Yukarıda verdiğim (1) ve (2) kaynaklara baktığımızda "ulus" sözcüğünün Moğolca'dan geldiğini anlıyoruz. Moğollar, Türkleştikten ve Müslümanlaştıktan sonra kurdukları devletlerde idareci konumundaki genel valilere "ulus ümerası" unvanı verilmiştir.
Hemen hemen aynı tanımlama ile açıklanan bu iki sözcüğe örnek vermek gerekirse; konumuzla yakın ilgisi olan Türk milleti, Kürt milleti diyebilir ve her etnik kökenli insanlarımızı bu tanım ile adlandırabiliriz...Çünkü Türklerle Kürtlerin, şu an için, en azından "dil" bakımından bir birliktelik içinde olmadığını görebiliriz...Çünkü, Türkiye'nin resmi dili ve Türklerin anadili Türkçe olsa da, Kürtlerin anadili, farklı lehçeleri konuşsalar da genelde Kürtçe'dir.
Bu tanımlamalar baktığımızda Türklerin ve Kürtlerin tek ortak olduğu şey aynı topraklar üzerinde yaşamaktır...
Öyleyse bu birlikte yaşamı, "dil, ırk ve diğer kültür farklılıklarının" ayrılmalara neden olmayacak şekilde bütüncül bir tanım içinde, sorunsuz hale getirmek gerekir...
Ben bunu, naçizane bir düşünce ile, "HALK" ve "HALKÇILIK" kavramı ve anlamında görüyorum...
HALK...
Bana göre, "Halk"ın en doyurucu tanımı; "etnik kökeni, dili, dini, siyasi ve sosyal görüşü, felsefi düşüncesi farklı insanların, "ülke" adı verilen ve sınırları belli bir coğrafyada birlikte yaşamasıdır."
Bu tanıma, biraz siyasi anlam yükler ve ülke yöneticileri gözüyle bakarsak, Halk, "bir ülkede yaşayan vatandaşların tümüdür" diyebiliriz...
Bu tanım, yine bana göre, tüm ülke halkını, bütün farklılıkları ile birlikte kucaklayan bütüncül bir ilkye yani M. Kemal Atatürk'ün "HALKÇILIK" ilkesine götürür
MUSTAFA KEMAL(Atatürk), BU KONUDA NE DÜŞÜNÜYORDU ACABA?
Mustafa Kemal'in bu konudaki düşüncesini, 1919 - 1924 arası ve 1924 sonraki dönem olarak ayrı ayrı incelemek gerekir...
M. Kemal'in, birinci dönemdeki düşüncesi, "halk ve ulus özdeşliğine" dayanır...Çünkü, 1920 ve 1924 arası dönem, kurtuluş mücadelesinin verildiği, tüm halkın düşmana karşı bir bütünlük içinde birleşmesi gereken hassas bir dönemdir...Bu nedenle bu dönemde, M. Kemal, "Türk" dahil hiçbir etnik kökene vurgu yapmaz ve tüm halkını farklılıklarına rağmen bir bütün olarak görür...Kurtuluş Savaşı'nı yürüten 1921 Anayasası'nda da yalnızca "millet" sözcüğünü kullanılır...
NOT-2 : Bu dönemde, 1876 Meşrutiyet Anayasası hala yürürlüktedir ve halk da, kendini hala Osmanlı olarak tanımlamaktadır. Halk, Padişahı ve Halife'yi kurtarmak için bu mücadeleye katılmaktadır ve 23 Nisan 1920'de kurulan BMM de, "Padişah, Halife ve vatan düşmandan kurtulduktan sonra dağılacaktır. "Bu husus, Osmanlı Hükümeti ve BMM arasında imzalan 5 Eylül 1920 tarihli anayasal nitelikli "Nisab-ı Müzakere Kanunu(Görüşme Çoğunluğu Yasası" ile belgelenir. Bu nedenle, M. Kemal'in kullandığı "millet" sözcüğünün anlamı, yukarıda verdiğim tanımların ötesindedir ve birleştiricidir.
M. Kemal, "halk" ve "ulus" kavramlarını bu yıllar arasında "millet" ve "Türkiye halkı" deyişleri ile özdeşleştirmiştir..
a) 1921 Anayasası'nın 1.Md.'si, "Hakimiyeti bilakaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir"
b) M. Kemal, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına, Türk ulusu denir"(3) derken de, "halk" ve "ulus"u özdeş kavramlar olarak kullanır...
M. Kemal, bu sözü ile, "halk"ın geniş anlamını daraltmış; "ulus"un dar anlamını genişletmiştir...
M. Kemal'in, "Söylev ve Demeçleri"ni okuduğumuzda, özellikle yukarıda belirttiğim 1920 - 1924 yılları arasında, "millet" deyişi yerine sık sık "Türkiye halkı" deyişini kullanması; yani "millet" yerine "halk" deyişini öne çıkarması, o günün koşullarında - günümüzde olduğundan daha fazla- modern, çağdaş ve demokratik bir açılımdır.
1924 ANAYASASI, ZORLAMA İLE OLUŞAN BU ÖZDEŞLİĞİ BOZDU MU?
Bana göre bozdu...1924 Anayasası'nın 88. Md.'si, "Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı olmaksızın (Türk) ıtlak olunur" denilerek, "türdeş"(türleri bir olan, mütecanis, soydaşlık, homojen" bir toplum oluşturmanın ilk adımı atılmıştır...Kürt kimliği, Türk kimliği ile kuşatılmıştır.
6 Fasıl ve 105 maddeden oluşan bu anayasada, "Türklerin Hukuku Ammesi"(5.Fasıl) başlığı altında Türklere özel 20 maddelik(68 : 88. maddeler) bir fasıl açılmıştır...Anayasa'nın bu içeriği, diğer bazı bloglarımda da belirttiğim gibi, diğer etnik kökenli insanlarımızı, özellikle Kürt kökenli vatandaşlarımızı küstürmüştür.
Cumhuriyetin kurulmasından(29 Ekim 1923), Halifeliğin kaldırılmasından(3 mart 1924) özellikle de 1924 Anayasası'nın yürürlüğe girmesinden(20 Nisan 1924)(bu anayasanın yürürlüğe girmesi ile 1876 Osmanlı Anayasası da yürürlükten kalkmıştır) sonra "türdeş toplum" oluşturma çalışmaları birbirini izlemiştir...
-- Ulusal kimlik,
-- Ulusal kültür,
-- Ulusal dil,
-- Ulusal tarih,
-- Ulusal ekonomi, gibi
Türklükle sarmalanan "ulusallık" hareketleri, o kadar yoğunlaşmıştır ki, ülkenin diğer etnik kökenli vatandaşlar sinip kalmıştır...
M. Kemal'in başlattığı bu yeni süreç, kimi kişiler tarafından,"türdeş bir toplum oluşturma" ve Batı'ya karşı üstün bir kimlik arayışına yönelik olarak "ırkçı" bir görünümüne de büründürülebilmiştir.
Örneğin;
Baskın Oran, "Türdeş(homojen) toplum oluşturulmasının, Atatürk milliyetçiliğinin ideolojisi olduğunu, bu ideoloji ile hem sınıfsal hem de etnik açıdan 'bölünmez' bir blok oluşturulmak istendiğini"(4) söylemektedir...
Etiler'in Anadolu'daki en eski Türk ulusu olduğu, Girit-Ege ve Grek uygarlıklarının Türk uygarlığı olduğu, Avrupa uygarlığının esaslarını İsa'dan binlerce yıl önce Türklerin kurmuş olduğu, Eti ve Grek Tanrılarının bir olduğu için Greklerin de Türk olduğu ve "Güneş Dil Teorisi" ile, dünyadaki bütün dillerin Türkçe'den çıktığı iddiaları hep bu süreçte ileri sürülmüştür.(5)
Lord Kinross, Atatürk'ün bir İngiliz diplomatına, "kent" sözcüğünün Türkçe olduğunu ve bunun, Türklerin bir zamanlar İngiltere'yi fethetmiş olduğunun bir kanıtı olduğunu söylediğini belirtir.(6)
NOT -2 : M. Kemal'in, bana göre fazlaca abartılı ya da dayanaktan yoksun bu sözleri nasıl bir muhabbet anında söylemiş olduğunu bilmek gerekir...Şaka yollu da söylemiş olabilir...
Bütün bu girişimler, her ne kadar "ırkçı" bir nitelik almış olsa da, yapılmak istenenin, yalnızca bir veya iki yüzyıl boyunca fena halde tahrip edilmiş bulunan Türk ulusal yazgısına kuvvet vermek için olduğu söylenebilir...Buna rağmen, bana göre, bu yaklaşımlar, Türk insanımızın dışında kalan diğer etnik kökenli, özellikle de Kürt vatandaşlarımızı oldukça üzmüştür...
Daha sonraki zamanlarda da, kraldan çok kralcıların, Türklerin dışındaki diğer vatandaşları aşağılayıcı sözleri çok incitici olmuştur. Örneğin,"Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakları vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır" şeklinde aşağılamaları bardağı taşıran damlalar olmuştur...
"-- Kürtleri Türk yapmak...Kürtler eritilmelidir...27 Mayıs Askeri darbesinin lideri Cemal Gürsel : Bu memlekette Kürt yoktur. Kürdüm diyenin yüzüne tükürürüm"(7) sözleri, Kürt vatandaşlarımızı toplumumuzun bütününden soyutlayan ağır sözler olmuştur.
NOT- 3 : Yeri gelmişken, "...Kürdüm diyenin yüzüne tükürürüm" diyen 27 Mayıs Askeri Darbesi'nin lideri Cemal Gürsel düşüncesine dayandırılan 1961 Anayasası'nın 4.Md.'sinin de, "Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinin" ifadesini kullandığını hatırlatmak isterim.
Atatürkçülerin, Kemalist kanadının, bu askeri darbeye karşı olmadıkları ve bunun "darbe" değil bir "devrim" olarak kabul ettikleri de bilinmektedir...Bu nedenledir ki, bu askeri darbe, kısa bir süre için olsa da "milli nitelikli bir bayram" olarak kutlanılmıştır.
Ne yazık ki, benzer sözler, yakın zamanlarda da duyulmuştur, "Türk ulusuyla Kürt milliyetçiliğini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz" gibi sözler kulağımızı tırmalamıştır...
SONUÇ :
Ben Türk'üm, Türk olduğum için mutluluk duyuyorum...Ayrıca Türk olmakla da gurur duyuyorum...Ama biraz rahatsızım...Ben istiyorum ki, etnik kökeni farklı insanlarımız, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut vatandaşlarımız da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üniter yapısı içinde kendi etnik kimlikleri ile gurur duysunlar ve kendilerine özel kültürlerini sorunsuz olarak yaşasınlar...Bu devlet ve bu ülke hepimizi kucaklar...
Yeter ki, tüm vatandaşlarımızı, "ulus" ya da "millet" gibi dar bir kavramda değil de; "halk" gibi geniş bir kavramda düşünelim...
Yine isterim ki, etnik kökeni farklı insanlarımız, bu düşünceyi, "siyasal ve hukuksal tabana oturtup" ayrılmalara götürmesin.
cdenizkent
________________ :
(1) Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, İstanbul: Milliyet Yayını, 1992
(2) Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt-23, "ulus" maddesi
(3) Ayşe Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal'in El Yazmaları, ss.378-379
(4) Baskın Oran, Atatürk Milliyetçiliği, Ankara; 1988, s.161
(5) Saffet Ergin, Kemalizm İnkılabının Prensippleri, İstanbul: 1939, Cilt- I, ss.43-44, 54-55 ve 151,Cilt-II, ss.184-185
(6) Lord Kinross, Atatürk The Rebirth of a Nation, London, 1964, s.469
(7) Hasan Cemal, Erdoğan, Kılıçdaroğlu, milliyetçilik derken Atatürk milliyetçili, Milliyrt.com.tr, 21 Şubat 2013
........................................ :