- Kategori
- Blog
"Milliyet kom tere" dedik 10 yıldır saya saya, iki fakülte bitirdik, o zamandan bu yana...

İzmir akşamları doyumsuzdur.
Yenilerden bir misafirimiz vardı. Denizli’den gelmiş. Nermin Ayduran. Yıllar geçse de aynı yeniliği ve turfandalığını koruyacak olan bu hanımın ismini telefonda duyunca, şaşırdım ve sevindim.
Sevinçle buluştuk fuar kapılarında. Fuarın yeşilliklerine daldık. Kuytulardaki tahta kanepelere oturduk.. Birken iki olduk, üç derken dörtleştik. Kanepelere sığmaz olduk. Sonra da çayhanelere taşındık.
Bir blog yazarlığı insanı nasıl da pekiştiriyor değil mi? Tanışmayan insanlar, yan yana gelince, kırk yıllık hasret misali kemiklerimizi çatırdatıncaya kadar sarılarak sevgi gösterisinde bulunuyoruz. İdare de şaşıyor bu işe zaten . “Birbirlerini tanımadıkları halde, her zaman birlikte hareket edip, yaralı parmağa merhem oluyorlar” diye.
HELE HELE ŞU GÜZELLİKLERE BAKIN SİZ, ÇİÇEĞİ BURNUNDA
Gülseren Akdaş ve Ayşe Gül Hanımlarla birlikte daldık gitti muhabbetlere. Ne nezih insanlar. Her lafın başı blog’du zaten. Şu Denizli’den yazan Nermin Ayduran, kısa zamanda, o kadar yorum alan, o kadar tık alan o kadar da sevgi ve saygı gören bir blogcuya rastlamadım. Bütün blogcuların fevkinde bir yaradılışı var. Arkadaş canlısı. Yazmayı seven. İnsanların haleti ruhiyesini tetkik eden, iyi bir izleyici ve iyi bir kalem. Samimi, sıcak ve içten bir yaradılışı ve “dışa dönük” bir havası var. Tuttuğunu koparan cinsten.
Karşılaştığımızda da, yanılmadığımı anladım zaten. Hep okuyor eskileri. Kavgalarımızı, içtenliklerimizi bir bir tespit etmiş. Bir psikolog gibi. İyi bir gözlemci. Ve iyi takipçi. Karşılaşırsak kendisiyle, kritik edeceğim diye düşünmüştüm. İşte kritiğim bunlar..
Dedikodu yapmadık. Güzellikler sergiledik.Aklımızla bin yaşadık. Her eve lazım dedik. Darısı, ” Euro ve TIK hesabı” yapanların başına dedik.
Andık derinden hepsini bir bir. Ah Lili-Lili’can’lar, canı canı, Cansın’larımız, Uzer’ler, Culduz’lar, Alkanlar, Rana’lar, Serhat’lar, Pirmete’lker, Balcı’lar, Tarhanlar, Öğütçüler, Kılıçlar’ım, Ay Şen’ler, Işıklar, Ayda’lar, Portakal Çiçeğimizdiye diye günü bitirdik bre.
İdarenin 10 ncu yıldönümü için hiçbir hazırlığı olmadığı anlaşıldığı için, herkes işin yakasını koyuverdi. Biz de şiire vurduk. Şöyle dedik. Öyle ya. Biz “ağır işçi sayılırız” Bu on yıl içinde idareden hiç izin istedik mi? Fazla mesai, zam, ikramiye istedik mi? “Komtere’ye” terfi ettirdiler mi? Yıpranma zammı da istemedik.
“Milliyet komtere “ dedik, 10 yıl saya saya
İki fakülte bitirirdik o zamandan bu yana
Kaderimiz buymuş, sap olamadık baltaya
Kıblemizi şaşırdık, bir oraya, bir buraya...
Editör de olamadık, dünyada doya doya
Bu dünya sanal dünya, gel kaçalım biz Ay’a
İstettiğimde seni, annen dedi: "Sende editörlük var mıdır?"
Ablan sordu: “ Kitabın, plaketin var mıdır?”
Baban dedi: “Milliyet Kom Tere’de” ücret var mıdır?
Dayın dedi: “Maaşın bol mu, yoksa dar mıdır?
Ninen sordu “Sende biraz akıl var mıdır?
”Evdeki velet sırıttı: “ Tık - tık’ların fazla mıdır?”
İstettiğim gün seni, kalıverdim ben yaya,
Dünyayı anladın ya, gel kaçalım biz Ay’a
Düşünme Ay’da, var mı yok mu diye hayatı,
Blog’cuların, hiç de kalmadı rahatı
Hem suyunu ısıtırlar, seni keşkek yaparlar
Punduna getirince, belden aşağı da vururlar
Ömür gelip geçiyor, blog dostu araya araya
Bloglar bozuldu artık, gel kaçalım biz Ay’a
Ay’da ne klavye var, ne silme tuşu, ne de blog
Ne kopya var, ne yapıştırma, ne de Netlog
Ne twitter var, ne de çıtkırıldım facebook
Nasıl olsa dünyada, olamadık zaten bir b. k
Ne makyaj derdin var, ne terzi, ne de boya
Ne editörler var, ne de anlı şanlı editorya
Bu dünya sanal dünya, gel kaçalım biz Ay’a
Ay’ın adı Ay amma, ay başı ay sonu yok.
Kadromuz yok, maaşımız yok, mangırımız yok
Kıdem yok, tazminatı yok, zılgıt derdi yok.
Artık kimse çıkmaz bizi, tık’larla kandırmaya
Dünya yalan dünyası, gel kaçalım biz Ay’a
Sen Ay’da ilkel güzel, parmağında yok ojen
Bizse Ay’da yaşayan, klavyesiz Diyojen
Ay’da ne belden aşağı vurma var, ne de geren
Ay benziyor göklerde, yüzen mutlu ada’ya
Bilgisayarlar çöktü, gel kaçalım biz Ay’a
Ben Ay’ın Ademi’yim, sense Ay’ın Havva’sı
Emin ol yarayacak, sana Ay’ın havası,
Her gün yap Ay dolması, bir de feza tatlısı
Yaşayalım göklerde, hep güle oynaya "
Öyle değil mi? Kimimiz blog aşkına Şiirler döktürdü, kimimiz lokma, kimimiz kızamık döktük, kimimiz koca gözlü kurşunlar döktürdük. Kimimiz blog toplantılarında
sahnelerde döktürdük.“Islama köfte” tarifi gibi. Kimimiz sahura kalkar gibi blog yazma uğruna sabahlamadık mı? Sesimizi çıkardık mı? ama, velakin, blogculuk iyidir. Sıhhat saçar. Nefes açar. Diri tutar.
Adresimizdir, lütfen not ediniz “Ay yolu eyt, mavilik nokta
Durağımız İzmir Fuarında. Komtere” dir adresimiz. Bizi daima hatırlayın deriz, sizleri de bekleriz”
Ört ki, ölem !
MİLLİYET BLOG YAZARI NERMİN AYDURAN. TİTANİK FİLMİNDEKİ GİBİ POZUNU
YAKALADIK GEMİNİN BURNUNDAKİ SAHNEDE OLDUĞU GİBİ.GİBİ ...SELFİE YAPARKEN VE DE KONUYA O KADAR ÇOK KONSANRE OLMUŞKEN,
TESADÜFE BAKIN. NERMİN HANIM, FUARDAKİ DOSTLARININ KİTAP İMZA GÜNÜ İÇİN GELMİŞ.
SELFİE RESİM ÇEKİLİRKEN
BU RESİM, DENİZLİDE SOSYAL BİR FAALİYET SIRASINDA ÇEKİLMİŞ. NERMİN AYDURAN VE ARKADAŞLARI (SOLDAN 3 NCÜ) ONU DAHA İYİ TANIYABİLMEK İÇİN BU RESMİ SİTESİNDEN ALDIK.
DİĞER BLOG YAZARIMIZ GÜLSEREN AKDAŞ VE NERMİN AYDURAN
AYŞE GÜL VE NERMİN AYDURANIN BİRLİKTE CAZİP BİR POZU
MAHŞERİN DÖRT ATLISI FUAR DAKİ BİR KAFEDE.