- Kategori
- Sinema
“Ne istiyorsunuz bizden” Güz sancısı

Filmde en çok etkilendiğim sahne; Nemika’nın babası ‘Kıbrıs Türktür Cemiyeti’ başkanı Kenan Bey’le yağmalama sırasında karşılaşmaları anında babasına haykırışı oldu; “ne istiyorsunuz ‘biz’den”.
“En Milli” Baba’nın faydacı tercihine tepki “biz adılı.” Çokluk, tüm ötekiler biz adılı içinde kavramlaştırıldı. Farklılıkların insan olmak temelinde “biz” olarak ifade edildiği çarpıcı bir kesit sunuldu, üstelik bir baba ile kızı arasında. Biz adılı benzer operasyonlarla böyle yok edildi.
6 Eylül 1955 İstanbul... “Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti”nin ön ayak olduğu önceden organize binlerce insan, işyerleri evleri işaretlenmiş binlerce Müslüman olmayan vatandaşın ev ve iş yerini yakıp yıkıyor, yağmalıyor.
Sermayenin Türkleştirilmesi yolunda Kıbrıs olayları kullanılarak yapılan bir düzenleme operasyonu. 1988-1990 arası Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapmış olan emekli Org. Sabri Yirmibeşoğlu 1991’de Tempo Dergisi röportajında şunları söylemiş: “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. Sorarım size? Bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?”
Resmi belgelere, olaylara bakan askeri mahkeme başkanı Fahri Çoker'in arşivine göre 6 Eylül gecesi İstanbul'daki tahribatın dökümü şöyledir: “4214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 azınlık okulu…”
Tüm “ötekiler” “çokluk” devletin korunup kollanması için teferruat olmuş bu ülkede, komünistler, Müslümanlar, Müslüman olmayanlar, Ermeniler, Kürtler, farklı tüm yaşam tercihleri. Devlet toplumun, herkesin devleti kılınmamış. Çıkarlar hep "milli" adılı altında Karaahmet ve benzerlerinin çıkarları, darbe hazırlığındakilerin çıkarları.
Milletin yüce yüksek menfaatleri dedikleri aslında sadece kendi faydaları ve bu faydayı sağlama almak için, tahakküm düzeneğini korumak için sarıdıkları ise ırkçılık.
Farklı düşünenler, ülke için farklı çözümler sunanlar hep tasfiye edilmiş, hala da edilmek isteniyor. Günümüzde bu yapıyı yeniden daha etkili kurumsallaştırarak muhafaza etmek isteyenlerle değişim yanlılarının yoğun mücadelesine tanık olmaktayız.
Filme dönersek bir başka önemli ve etkileyici diyalog Babaannenin Behçet’e, ilişkin sözleri idi:
“Tanıdım seni ben. Sen sadece seyircisin bu hayatta.”
Olanı biteni küçümseyen, yok sayan rahatını kollayan ‘seyirci’ olan herkese bir ses; yesinler birbirini tayfasına, elini taşın altına sokmaktan kaçınan, hayatı ıskalarken, bin bir dereden su getirenlere bir ses ki onlar bu tutumları ile zalimleri beslemeye devam ediyorlar.
Ve aşk, çaresiz bir aşk; en etkileyici üçüncü diyalog yalnızlığa ilişkin olan diyalog. Behçet Elena'nın yüzündeki yaraları temizlerken Elena'nın yalnızlıklarını tanımladığı, yalnızlığını; kendi yalnızlığının aynısını Behçet’te gördüğünü ifade ettiği sahne.. Elena rolünde müthişti Beren Saat. Güz sancısı filmi ile yeni bir yıldız doğdu, bence.
Tomris Giritlioğlu filminde siyaset ve sinemayı çok başarılı harmanlamış; “çokluk”un yolunda “bir başka dünya mümkün” diyor, vicdanlarımıza uzanıyor, bugünü düne dönerek anlatıyor.
Güz Sancısı seyredilmeli…
Bu ülkede yaşananlar hiçbir zaman faso fiso olmadı hep insanlar, tek millet tek doğru tezgâhında acıya boğuldu. Oysa farklılıklarımızla bu topraklarda Ebruli idik.
O günlerde yağmalanan evlerde yaşayan çocuklar da vardı ve o çocuklar da Gazze’de ki çocukların kardeşleri idi, ocakları söndürüldü.