- Kategori
- Sinema
Recep İvedik 2
Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'nde 9 Şubat 2009 Pazartesi günü galası yapıldı Recep İvedik'in. 2000 kişilik kongre merkezine sanırım 2500 kişiden fazla davetli gelmişti. Filmin gösterimi 21.15'ti. Filmden önce kokteyl vardı. O kalabalıkta ne birbirinin sesini duymak mümkündü, ne de yanındakilerle sohbet etmek. Salon kapılarının açılmasına yarım saat vardı. Salona girmek için kapı önünde bekleyenler kervanına bizde katıldık. Neyse yer bulup oturduk. Yaklaşık onbeş yirmi dakika oturduğumuz yerde dinlenebildik. Açılış konuşmasını yapımcılardan Faruk Aksu yaptı Spielberg'den haber geldiğini söyleyerek. Ardından Şahan kısa bir konuşma yaptı. En son diğer yapım ortağı Mehmet Soyarslan'ın bir iki cümlesiyle yapımcıların jeneriği dönmeye başladı.
Ayakta kalanların bir kısmına sandalyeler taşındı. Bir kısmı da ayakta izledi filmi. Şimdiye kadar gittiğim galaların en kalabalığıydı diyebilirim. Tamamı dolu salonlarda film izlemeye bayılırım. Issız Adam filmini Atlas'ta izlemiştim ve film ikinci haftasına yeni girmişti. Atlas sineması tamamen doluydu. Eşkiya filmini Emek sinemasında yine dopdolu bir salonda balkonda izlemiştim. Filmin bir sahnesindeki izleyenlerin alkışlarının sesi hala kulağımda. Sürü filmine de zor yer bulmuştum bir zamanlar. Dolu salonların ayrı bir çekiciliği oluyor sanki. Konuyla ilgisi yok bunların aklıma geldi yazmadan geçemedim.
Işıklar söndüğünde; birincisi izlenme rekorları kıran Recep İvedik çizgili gömleğiyle karşımızda. Çok eleştirildi. Yine çok eleştirilecek bundan kuşkum yok. Fakat birincisinde de yazdığım gibi sanat filmi değil bu. Hani sabun köpüğü gibi izlenip iki gün sonra unutulacak filmlerden. Gülünecek yerine gülüp, bir iş çıkışı kafanızı boşaltmak için gidilecek bir film. Ben böyle filmlere gitmem diyorsanız sizin bileceğiniz bir şey. Ama hiç bir şey için insanın kendisini kasmasına da gerek yok. Vay sen Recep İvedik'e mi gittin! Gittim, ne var bunda. Her türlü filmi görmenin insana bir yararı olduğuna inanıyorum. Bazen film hiç bir şey vermez. Bazen de bir film izleyip düşünceniz değişebilir. Örümcek Kadının Öpücüğü filmi eşcinsellere bakışımı değiştirmişti benim. Karşı cinse duyulan sevginin aynı cinse duyulmasını aklım almıyordu. Fakat o filmin akışı içinde öyle bir sinema dili vardı ki; bu sevgiye karşılık verilmesini istedim ve kendime şaşırdım yıllar önce.
Recep İvedik'te bir sinema dili aramamak gerekir. Bir konuya bağlanmış üst üste abartılı komiklikler zinciri.
Recep İvedik : Kaba saba bir adam hayata kendi gözleriyle bakıyor. Amerikan filmlerinde sakar bir adam tiplemesi vardır, (şimdi adını unuttuğum) yalnız hareket komiğidir. Recep İvedik'te başka versiyonda bir film kahramanı. Her ne kadar "Bir Halk Kahramanı" diye lanse edilse de, toplumda var olan tiplerin abartılı bir şekilde ortaya çıkarılan bir prototipi diyelim. Bu prototipin ve yaşama şeklinin analizinin ilerde tez konusu olarak üniversitelerin radyo-televizyon-sinema veya sosyoloji bölümlerinde yer alacağını düşünüyorum.
Bu ikinci filmde taşlamalar da var inceden. Türkçeyi amerikan aksanıyla konuşanlara ben de şaşırıyorum örneğin. Sanki yıllarca yurtdışında yaşamış da, -geridönmüş- aksanı bozulmuş gibi, türkçeyi uzata uzata konuşanlar ve sözcüklerin vurgusunu yutanlar tuhaf geliyor. Ben bu konuşma şekline amerikan aksanlı türkçe diyorum. Recep İvedik'e de tuhaf geliyor. Yapıyor yapacağını sözle ve şaplakla. Filme geri dönersek, bir yerinde gözümden yaş geldi. Sorsanız nesine güldünüz diye, güldüğüm sahneden bir kare bile aklımda değil. Arka sıralardan birinde gülme krizine yakalanan biri vardı. Film boyunca onun kıkırdaması motive etti desem yeridir. Başka sahnelerden aklımda kalanlar olmadı değil. Yalnız film gereksiz yere uzun, ve aynı hareketlerin yinelenmesi insanı sıkıyor. Dokundurduğu başka şeyler de var fakat uzun uzun filmi anlatmak niyetim değil. İyi seyirler...
Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır