- Kategori
- Felsefe
"Ne zaman içime baksam yüksekliğim belirir" dedi mutluluk...

İnsanların büyük çoğunluğu tüm mutluluklarını bir başka insanın eline bilerek koymaya çalışır... Bu tür mutluluk arayışı insanın olgun olmadığını gösterir... Olgun insan mutluluğunun temelinin kendi içinde olduğunu bilir...
Dış yalnızca aldatmacadır, bir kabuktur. Önemli olan içtir, iç'ten gelenlerdir...
İnsanoğlu hep "mutluluğu" aramasına rağmen, bu aradığını en hor kullanan varlıktır.
Tıpkı o hikâyedki gibi:
İnsaoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş...
Hep şikâyetçi hep bıkkınmış...
Birgün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler. ''Saklayalım, zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini bilirler'' diyerek başlamışlar tartışmaya.
Sorun büyükmüş. Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü.
Kimisi '' Everest'in tepesine saklayalım '' demiş, kimisi '' Atlas Okyanusu'nun dibine'' demiş.
Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi, sigara paketi, lale bahçesi...
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş...
Derken meleklerden biri ''içlerine saklayalım'' demiş, ''kimsenin aklına gelmez içine bakmak!'' .
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
Size hep mutluluğn "zor" olduğunu söylüyorlar... "Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü..." diyorlar.
Çünkü bilmiyorlar... Çünkü yüzleri gülmüyor onların...
Mutluluk ekmekten önce "emek"tedir, kendi emeğinizde... Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde... mutluluğu bulamazsınız. Onlar yalnızca bir araç olur sizin mutlu olma bilincine sahip olmanızda.
Bu yüzden gözünüz dışarıda değil, içeride olsun...
Mutluysanız kralın sofrasında da, fakirin sofrasında da aynı iştahla yemek yersiniz. Ne kralın önündeyim diye gerinir, ne fakirin yanındayım diye üzülürsünüz.
Çünkü mutlu insanın "karnmı tok"tur bence... Kolay kolay da acıkmaz...
Nimetin ve mutluluğun değerini bildiği için nankör değildir kibirli zenginler gibi...
Hakkını vererek yaşar o, her nefesin hakkını öder... Yedi mi çok yemez, azın çok olduğunu, azı sevmenin mutluluk getirdiğini bilir çünkü...
Bir zamanlar, büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten kralın dört eşi varmış.
Kral en çok dördüncü eşini sever, bir dediğini iki etmez, herşeyin en güzelini, en iyisini ona verirmiş.
Kral üçüncü eşini de çok severmiş. Bu güzelliğin bir gün kendisini terk edebileceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır,üzerine titrermiş.
Kral ikinci eşini de severmiş. Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi, ne zaman bir derdi olsa daima onun yanında bulunur, sorunun çözümünde ona destek verirmiş.
Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın. Onu en çok seven, karşılık beklemeden seven, sağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen, kral bu eşini hiç sevmez ve onunla hiç ilgilenmezmiş.
Bir gün kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Yakında öleceğini anladığı ve öldükten sonra yalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek istemiş.
En çok sevdiği dördüncü eşine,
"Ölüm yolculuğğunda bana eşlik etmek ister misin?" diye sorduğunda, aldığı yanıt kalbine bir bıçak gibi saplanan, kısa ve net,
"Mümkün değil!" olmuş.
"Hayatım boyunca seni sevdim, sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin?" sorusunu üçüncü eşi,
"Hayır, hayat çok güzel. Sen ölünce ben yeniden evleneceğim." diye yanıtlamış ve kral bir kez daha yıkılmış.
"Her sorunumda, her zaman yanımda olan, bana yardım eden sendin. Bu sorunumda da bana yardımcı olur musun?" sorusuna karşı, ikinci eşinden,
"Bu sorunun için bir şey yapamam. Olsa olsa sana mezarına kadar eşlik eder, güzel bir cenaze töreni yaptırır ve yasını tutarım." karşılığını almış.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşamakta olan kral birinci eşinin sesiyle irkilmiş:
"Nereye gidersen git, seninle olurum, seni takip ederim."
"Ah!" diye inlemiş kral;
"Keşke bir şansım daha olsaydı..."
Hikâyenin sonu güzel... Çünkü "aslında hepimiz dört eşliyiz" diyor:
Dördüncü eşimiz: "Vücudumuz"
Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım, öldüğümüzde bizi terk edecektir.
Üçüncü eşimiz: "Sahip olduğumuz servet ve statümüz"...
Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır.
İkinci eşimiz :"Aile ve dostlarımız!"
Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri şey, bu dünyadan gözleri yaşlı bizi uğurlamak olacaktır.
Ve birinci eşimiz :"Ruhumuz!"
Dedim boş verin gereksiz hırsları, boş rekabeti, renklerle ambalajlanmış dışarısını...
Siz hayatı kaçırmak istemiyorsanız, içinize bakın içinize...