Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '22

 
Kategori
Güncel
 

‘ÖLÜM VE SÜRGÜN’, MCCARTHY

SANKİ BÜTÜN MUSİBETLER, TÜRKİYE’NİN ÜZERİNE ÜZERİNE GELİYOR… VE… BİR KİTAP: ‘ÖLÜM VE SÜRGÜN’( JUSTİN MCCARTHY, TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI) OSMANLI MÜSLÜMANLARININ ETNİK KIYIMI (1821-1922) ACILAR TARİHİMİZ TEKERRÜR ETMESİN; BİZ İSTERSEK ETMEZ!..

Sevgili Kardeşlerim..

Ulu ve dualı Türk Milleti’nin muhterem yurttaşları..

Dünyada bir düzen kalmadı, dünyanın düzeni altüst olmuş vaziyettedir..

Bizler, Türk Milleti olarak her ne sebeple olursa olsun ve her ne kadar derdimiz olursa olsun, hepsine birlikte çare bulmaya bakalım ve tek derdimiz tek tasamız tek amacımız vatansız ve milletsiz kalmamak ilkesiyle sıkı sıkıya kenetlenmemiz olmalı..

Bu yazıda, bir kitaptan birkaç bölüm okuyacaksınız.. Unuttuğumuz acılar tarihimizin, büyük bir acısını içimiz yanarak okuyacağız ve düşüneceğiz derin derin.. Bu kısmı okuduktan sonra da, anılan kitabı ne yapıp edip, bulup almanızı ve okumanızı; okumakla da kalmayıp okutmanızı diliyorum..

Ölüm ve Sürgün’, Justin McCarthy, sayfa 80:

“Diplomatik yazıların çoğu, Bulgarların Türklere uyguladığı toplu katliam, ırza geçme ve saldırı gibi zulüm örneklerinin ayrıntılı tasvirleriyle doludur. Bir İngiliz temsilcisi, raporunda bir köydeki talan ve her gece süren tecavüzleri anlattıktan sonra, ‘Bu tür olaylar, burada istisna değil; genel yaşam halini aldı.’ diye yazmıştır. Times, Morning Post ve Daily Telegraph muhabirleri gibi bazı Avrupalı gözlemciler, Türk kadınlarının evlere hapsedilip, 10 gün süreyle ırzına geçildikten sonra, canlı canlı yakıldıkları Oklanlı (Lağahanlı) köyünde 120 Türk cesedini açıkta serili halde görmüşlerdi. Bazen, Bulgarlar, doğrudan Rus ordusuna alınmışlar, silah ve üniforma verilip Türklere zulmetmekte kullanılmışlardı…”

‘Ölüm ve Sürgün’, Justin McCarthy, sayfa 154, 155, 156:

‘Edirne, 26 Mart 1913’te düştü…’ (…)

‘Esir askerler, önlerinde subaylarıyla, uzun kuyruklar halinde şehirde yürütülüyorlar. Açlıktan avurtları çökmüş, mahzun yüzlü, bir deri bir kemik kalmışlar. Sanki vahşi hayvanlar gibi, yumruklanıyor, çizmelerle tekmeleniyor ve tüfek kabzalarıyla itilip kakılıyorlar. Bu zavallı insanlar, şehrin dışında Tunca Irmağı üzerindeki Eski Saray denilen yeşillik bir adaya hapsedilip, azaplarını bir kurşun sonlandırmadığı takdirde, soğuktan ve açlıktan ölmeye terk edildiler. Gömülmeyen cesetleri, her gün üst üste yığılmaya devam etmekte. Ceset yığını, o kadar çoğaldı ki, halkın sağlığını tehdit eder oldu. Kolera, bir kez daha surların içinde başgösterdi…’

‘Bu yöreyi savunan askerlerin sayısı biliniyor. Ölenler hesaba katıldığında, galip güçlerin eline 40.000-50.000 harp esiri düşmüş olmalı. Başlarına gelecekleri bildiklerinden, bunların bazıları kaçıp saklanmaya çalıştılar. Yakalananların vay haline! Vay haline onları saklayanların! En olmadık bir delille bile, bir kaçağı sakladığından şüphelendiklerinin evlerini zeminden çatıya kadar arıyorlar, kaçakla birlikte, onu saklayan da teslim alınıyor ve birlikte kurşunlanıyorlar. Bu bir insan avıdır; vahşetin tüm incelikleriyle Türkler avlanıyorlar. Gece, gündüz demeden, makineli tüfekler ortalığı devamlı titretiyor; bunlar, işte o yakalananların kurşuna dizilmesinin sesidir. Cesetler sokaklara, kırlara ve nehirlere atılıyorlar ve ben, Karaağaç yolunda serilmiş birçok ceset gördüm…’(Cirilli, ‘Young’dan Grey’e, Filibe, 5 Nisan 1913)

‘Gözlemciler, askerlerin alıkonduğu adada; yığın halinde serilmiş cesetlerden, kışın açıkta uyuyan insanlara kadar, dehşetli kolera vakalarından ve bu insanların başlarına gelen başka birçok vahşetten sözettiler. Batı Avrupalıların, en çok dikkatini çeken ise, tutsakların hapsedildiği adadaki bütün ağaçların; ‘İnsan boyunun yetişebileceği seviyedeki’ kabuklarının kemirildiğiydi… (Carneige,s.111) Bir ormanın, insan boyunun yetişebileceği seviyede yolunmuş olması, bu kabukları yemiş olanların, açlık seviyesini hiçbir söze gerek bırakmadan gözler önüne sermekteydi…’

‘1913 Nisan ayına kadar, esir alınanların sadece yarısı sağ kalmıştı; bunlar, takriben adadaki kampta 6.000 ve nehrin kıyılarında da 15.000-20.000 kadardılar. Günde 200 kişi ölmekteydi. Sağ kalanlar ise, bilinmeyen bir akıbete doğru sürüklenmekteydiler…’ (Edirne’deki yardımlardan sorumlu G. D. Turner’in, İngiltere Kızıl Haç Derneği’nden Ameer Ali’ye yazdıkları, Edirne, 4 Nisan 1913)

Kitabı çeviren: Fatma Sarıkaya

İşte tarihimiz, işte bugünlerimiz ile geleceğimiz ve işte dünya ile insanlığın hali..

Kenetlenmek tek çaredir.. Türk Milleti’nin yurttaşları olan bizler, büyük bir aileyiz.. İnsanlığa, insanlığı öğreten asil bir milletiz..

Büyük yurttaşlar olalım.. Okuyarak, bilerek, bir ve bütün olarak büyük yurttaşlar olabiliriz.. okuyalım, bilelim, birbirimizi affedelim, kazanalım, sevelim; insana ve insanlığa iyi hallerimizle örnek olalım..

Cümleten Allah’a emanetsiniz sevgili kardeşlerim..

Fikir ve düşünce insanı emekli öğretmenim, bu yazıyı yayıma almanızı diliyorum sizlerden sevgili evlatlarım…

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..