- Kategori
- Tarih
CEZAEVİNDE OKUNAN EZAN
CEZAEVİNDE OKUNAN EZAN
-Sabaha doğru, koridorda, süngülü muhafızların ayak seslerini duyduk.. Nusret, sehpaya gidiyordu.. İbrahim Fevzi, karyolasının ucuna çıktı, ezan okumaya başladı…
-Küçük çocuklarımı, zevcemi yalnız ve pek fakir olarak bırakıyorum.. Beş gün sonra yiyecekleri bile kalmayacaktır.. Allah aşkına sokaklarda bırakma…
“Mutassarrıf Nusret’in ölümü eşsiz bir faciadır..
Terbiyeli, özü sözü birbirinden temiz bir Türk milliyetçisi idi.. Tehcir sanığı olarak, bizim koğuşta yatıyordu.. Bir gün, kendisini, acele Merkez Komutanlığına istemişlerdi.. Malta’ya sürüleceği havadisini duyduk ve sevindik..
Sapsarı geri döndü:
-Benden hayır yok, beni öldürecekler… dedi.
Sonra anlattı:
-Kulağımla duydum.. Yan odada, İngilizlerden gelen subaya, Mustafa Paşa yalvararak: “Onu bırakınız.. Birkaç güne kadar idam edeceğiz,” diyorodu.. Bu söz üzerine, beni tekrar aranıza yolladılar..
Birinci Davan-ı Harbde muhakeme edilerek, sadece vazifesini kötüye kullanmak suçu ile, 3 yıla mahkum edilmişti..
Yeni Reis Mustafa Paşa, üyelerden biri ikisiyle birleşerek Nusret’in idamını istemiş.. Ötekiler, muhalif kaldıklarından, on beş yıl kürek cezası üzerine anlaşmışlar.. İkinci tutanak böyle yazılmış.. Fakat, Divan-ı Harb Katibi, tutanağı bir türlü beyaza çekmez, soranlara:
-İşlerimiz çok, birkaç güne kadar çıkartırız, cevabını vermiş..
Mustafa Paşa, arada kendiliğinden bir şahit daha icad eder.. Kararın, yeniden ağırlaştırılmasına karşı koyan üyelerle kavga çıkar.. Bir iki gün sonra, bu üyelerin değiştirildiğine dair Nezaretten emir gelir.. Merkez Komutanlığı vakası bu sırada olmuştur..
Nusret’i tekrar mahkemeye çağırdılar.. Patrikhaneden, dört yeni kadın şahit getirilmişti.. Nusret, hakimlerin karşısında iken, ezberlediklerini söyleyen kadınlara:
-Nusret Bey, burada mı?.. Tanıyor musunuz?.. diye sorulunca kadınlar:
-Tanıyoruz ama, burada değil!.. cevabını vermeleri üzerine, tekrar dışarıya çıkarmışlar, bir müddet sonra yerlerine dönerek:
-Nusret budur, diye göstermişlerdir..
Hükümet düşmesi üzerine, Mustafa Paşa aleyhine kovuşturma yapıldığı zaman, bu çift tutanaklar meydana çıkmıştı..
Nusret, kullanılmaktan kayış haline gelen iskambil kağıtları ile fal açarak ölümünü bekliyordu.. Nihayet bir akşam, locaya indirmek üzere aramızdan aldılar.. Bize, ağlayışlı bir sesle veda etti.. Sanki hayattan kopup gittiğine değil de, dostlarından ayrıldığına yanıyordu.. Kapıdan çıkarken, pantolonunun yamasını gördüm..
Sabaha doğru, koridorda, süngülü muhafızların ayak seslerini duyduk.. Nusret, sehpaya gidiyordu.. İbrahim Fevzi, karyolasının ucuna çıktı, ezan okumaya başladı..
Karısına ve çocuklarına bile gösterilmemişti.. Göğsüne asılan yaftada; “para çalmak için kıtal yaptığı” söylenen Nusret’in, yamalı pantolonunun cebindeki cüzdanında yalnız bir kağıt lira bulmuşlardı..
Sabahın ilk saatlerinde, tevkifhane avlusundan, zavallı karısının çığlıkları geliyordu..” (‘Çankaya’, Falih Rıfkı Atay, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2004)
…
“Nusret Bey, 1876 yılında Preveze Sancağı eski Sorgu Hâkimlerinden Behram Efendi’nin oğlu olarak Yanya’da doğmuştur. Osmanlı’nın, artık can çekişmeye başladığı zamanlar içerisinde Mektebi Mülkiyeyi Şahane’nin hazırlık ve yüksek kısımlarında verilen dersleri alarak iyiye yakın derecede 1 Ağustos 1895 ve 19 Eylül 1899 tarihli diplomalarını almıştır. İlk görev yerlerinden olan Yanya Vilayetinde görev yaparken Hayriye Hanım’la evlenmiş, Nasuhi, Mazlum ve Tarık Kuruosman adlarında üç çocukları olmuştur…”(Bayburt Postası,İhsan Kurt,12 Ocak 2016)
…
“Kardeşine yazdığı son mektuplarda Nusret Bey; şu vasiyetlerde bulunmuştur:
“Kardeşim, Bugün hayatımın son dakikalarını yaşıyorum. Vicdanım kat’iyyen muazzeb değildir. Hayatımda millet ve vatanıma hizmetten başka gayem yoktu. Onu elhamdülillâh kemali sıdk ve istikamette (tam bir sadakât ve doğrulukla) ifa ettim. Bana isnad olunan cerâimin hiçbirisinin faili değilim. Masum ve bîgünahım. Garaza kurban oluyorum. Mustafa Paşa, garazını bugün de gösterdi. İzzeddin (Nusret Bey’in kayınbiraderi) tafsilâtıyla anlatsın. Küçük çocuklarımı, zevcemi yalnız ve pek fakir olarak bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri bile kalmayacaktır. Allah aşkına sokaklarda bırakma. Valdesi, çocuklarımın terbiyelerine baksın, intikamımı almak için çocuklarımı ona göre terbiye ederek büyütsün. Babaları mücrim (suçlu) değil, şehiddir. İşte son nefesimde hiçbir şeyden korkmayarak vicdanımdan kopup gelen şu ifadelerimi sana iblâğ ediyorum. Vatanım yaşasın, elbet bir gün gelir, intikamımı alır. Masumların âhı büyüktür. Bir masumun kaniyle oynayan şu Mustafa Paşa’nın, hainâne hareketleri, şu dünyada kendisine acaba kâr kalacak mı? Sabır tavsiye eder ve aileme sefalet çektirmemenizi rica ederim. Bilirim, senin de halin müsait değildir. Fakat ne yapalım, senden başka kimsem yok. Elveda kardeşim, hakkınızı helâl ediniz. Nusret"(Bayburt Postası,İhsan Kurt,12 Ocak 2016)
Tarihten bir acı sayfa..
Türk tarihi, yere düşen sonbahar hazan yaprakları gibidir..
Ayaz olur, yağmur yağar, fırtına olur, kar yağar kaybolur gider o hazan yaprakları gibi..
Unutma!..
Türk Milleti’nin evladı, unutma tarihini..
Yaşa ve yaşat..
Ailene, milletine, vatanına, devletine bağlan; sıkı sıkıya bağlan, et ile tırnak gibi ol..
Nusret Beyleri.. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyleri unutma..
Tarihini bildikçe varolacaksın..
Cümleten Allah’a emanetsiniz sevgili kardeşlerim..