Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '15

 
Kategori
TV Programları
 

“Racon Ailem İçin” Racon reyting için…

“Racon Ailem İçin” Racon reyting için…
 

Bu yılın merakla beklediğim işlerinden biriydi Racon Ailem İçin. Henüz oyuncu seçimleri, kanalı bile belli değilken Kerem Deren’in medyaya yansıyan açıklamaları ve yapılan bir röportajının satır aralarında Kentsel Dönüşüm mafyasını işleyeceğini söylemesi beni heyecanlandırmıştı.

Sonra ATV denildiğinde acaba oldum. Kentsel Dönüşüm meselesini çok boyutlu anlatmak ve ATV. Yayın ilkelerine ve yayınlanan dizilerine bakınca insan düşünüyor haliyle. Hoş bu işi çok boyutlu anlatabilecek kanal var mı ülkemizde orası da ayrı mesele.

Ya da o sosyolojik birikime ve siyasi yetkinliğe sahip kalemler. Tabi bir de bunu mevcut panellerinde algılayacak izleyici var mı?

Herkes kelimenin ucundan tutmuş pek çok dizi de yer veriyor şu an vermesine de özne olmaktan çok nesne haliyle. Durum böyle olunca hani bir umut Deren belki açılımı geniş tutar kanalla ortak payda da buluşurlar bir uyandırma yakalar izleyici de diye de bir umut hali.

Sonra ünlü polisiye yazarı Ahmet Ümit’in “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi” kitabındaki bir hikayeden esinlendiği haberleri geldi. Polisiyede çok okunan kitaplara imza atmış bir isim bir de bugünün meselesi harmanlanınca güzel bir iş geliyor sonunda umudu da eklendi.

Neredeyse iki sezondur suya sabuna dokunmayan işler yapılıyor malumunuz. Uzun zaman sonra konusu olan, derdi olan bir iş izleyecektik ne de olsa.

Ve sonrasında yavaş yavaş oyuncular açıklanmaya başlandı. Mehmet Aslantuğ, Tomris İncer, Sezin Akbaşoğulları, Seçkin Özdemir, Hande Doğandemir, Sarp Akkaya, Barış Arduç, Ekin Türkmen. Güzel bir kadro her biri alanlarında kendilerini ispatlamış oyuncular.

Yapım şirketi de TMC film ve Erol Avcı olunca tamamdır dedirten bir iş. Bugüne kadar pek çok naif işe imza atmış, reyting rekorları kıran dizilerin mimarı, hala unutulmazlar arasında olan işler çıkaran, televizyon izleyicisinin dilini iyi bilen bir yapım şirketi yapıyor işi daha ne olsun.

Tüm bu hazırlık evresindeki gelişmeler üzerine bir haber düştü Racon dizisinin senaristleri Kerem Deren ve Pınar Bulut uzun süredir üzerinde çalıştıkları projeden ikinci bölüm itibariyle ayrıldıklarını duyurdular.

Projeyi devrettikleri kalemler de bugüne kadar pek çok güzel işin içinde yer almış kalemler. Ama bir aması vardı tabi. Oraya gelmeden devam.

Ardından tanıtımlar dönmeye başladı. Sönük, ruhsuz, açılımlar. Pek doyurmasa da beklemek de yarar vardı tanıtımlar yanıltıcı olabilirdi neticede.

Bekledik ve ilk bölümü izledik.

Önce hikayenin benim için önemli olan ayağı kentsel dönüşüm meselesi konusunun ne durumda işlendiğine baktım haliyle gördüğüm tek şeyse yine nesne olarak kalacağı hissiydi. Evet, durum repliklerle özetlendi ama belli bir kısmı.

En başından da belirttim kentsel dönüşümü tüm mayınlı alanlara girerek anlatacak, kentsel dönüşüm mafyasının bir kolunun da devlet içinden güç aldığını, kimsenin ruhu duymadan gelen pek çok yasanın yine kimsenin ruhu duymadan hayata geçtiğini işleyecek bir yapım olsa da bunu yayınlayacak cesur bir kanal var mı?

“Yok.”

Çünkü öyle kolay değildir bazı alanlara girmek hele de şu an üzerinde rant dövüşü yapılan bu alanı işlemek. Ve de medya patronlarının da el mahkum halleri gözler önündeyken ne şiş yansın ne kebap misali işlenebilir ya da işlenirmiş gibi yapılabilirdi ancak. Ki Racon da bir tık yapılmışlardan önde öyle bir iş olarak karşımıza çıktı.

Benim bu ayaktaki beklentimle örtüşmeyeceğini zaten tahmin ettiğim için hayal kırıklığı yaşamadım olanda neler var ona bakmak lazımdı ben de onu yaptım. Tabi şunu da belirtmekte fayda var. “Kerem Deren işin içinde olsa mayınlı tarla da ne kadar yürürdü?” Onun da yürüyüp yürüyeceği bu kadarla sınırlı kalırdı, sadece daha farklı bir anlatım ve tarzda izlerdik. 

Bunu bir kenara bırakıp genel durumu içinde yeniden değerlendirirsek işi.

Uzun zamandan sonra konusu olan derdi olan bir iş beklerken nispeten yanına yaklaşılmış çokça uzağına düşmüş biraz harman bir Racon Ailem içinle çıkıldı karşımıza. Mafya hesaplaşması. Çek senet mafyası bu sefer kentsel dönüşüm mafyası olmuştu.

Başka bir söylemle ilk bölüm Kerem Deren’in elinin değdiği bir bölüm olduğu hissi yaratsa da hikaye ayağında denenmiş işlerin kokusu vardı başka bir tatla seyirciye servis edilmiş gibiydi Racon Ailem İçin.

Yine de kendine özgü bir yorumla, pek çok artıyla.

Ama Poyraz Karayel’le de direk bir bağlantı kurulunca bu noktada birçok şey önemini yitirir başka bir soru çıkar ortaya.

Racon Ailem için özgün bir iş olarak mı karşımıza çıktı yoksa Ahmet Ümit’in hikayesi pek çok kez kullanıldı mı?

Her halde Ahmet Ümit ismi oraya süs olarak konmadı. Telif haklarına hiç girmiyorum bile.

Hatta biraz daha geri gidelim geleneksel mafya ve modern zaman sıkışmışlığı Star TV’nin Babalar ve Oğulları dizisinde de ele alınmış işlenmeye çalışılmıştı ama tutturamamışlardı. E buradan da başka bir diziden benzerlik yakaladık.

Benzerlikler yakaladık yakalamasına ama ortada bir eser var haliyle burada  “Racon Ailem İçinden önce bu benzerlikleri ilk kullananlara şu soru sorulur eser sahibi ne kadar haberdar?”

Bu yüzden böyle bir yaklaşım Racon Ailem İçin’i eleştireyim derken diğer dizileri de yıpratır ve zan altında bırakır ki bu tabloda durum tam da bu oluyor.

Tüm bunları bir kenara bıraktığımız da yapılan haliyle izleyicinin ilgisini çekebilir miydi?

Çekmesi için artılarını iyi kullanmak lazımdı işte bu noktada ne yazık ki Racon Ailem İçin bu artıları iyi kullanamadı.

Her şeyden önce tanıtımları uzun zamandan beri dönen dizi salı akşamı atı alan Üsküdar’ı geçtiği bir zamanda ekrana sürüldü.

Salı akşamına şöyle bir bakalım Küçük Ağa birinciydi. Sezona Kaderimin Yazıldığı Gün dizisi girdi liderliği aldı. Dram boşluğunu Kaderimin Yazıldığı Gün dizisi doldurdu. Ama gülümsemek isteyenler için ise hala boşluk vardı. Onlarda kısmen Küçük Ağa ile idare ediyordu. Sonra Aşk Yeniden Dizisi geldi aşkı romantik bir tatla ve gülümseyerek izlemek isteyenlerin boşluğunu doldurdu. Kaderimin Yazıldığı Gün’den yorulanlardan da bir miktar çaldı. Liderliğe oturdu. Hala boşlukta olan küçük bir kesim vardı daha gerçek meseleler, daha sert anlatım, daha erkeksi işler izlemek isteyen izleyici. Bu sefer Acun’un Survivor’u başladı. Liderliği eline geçirdi. Racon Ailem İçin tanıtımları ise dönmeye devam. Sonra bir bakıyoruz Kara Kutu ile aynı gün yayına giriyor. Bu kadar büyük bir planlama hatası olamazdı. Salı akşamı sezon başladığından beri izleyici kaygan bir halde dizi izliyorken yayına girmeyip, bu kadar bekletip yayına sokmak yerine, eylül beklenseydi sonuç bu kadar kötü olmazdı. Üstelik bu durum Kara Kutu’ya da yaramadı Racon Ailem İçin’e de. Ki Racon Ailem İçin daha iyi bir sonuç alabilecek artıları elinde bulunduruyordu. Yani sadece erkek izleyiciyi değil, genç kitleyi de, kadın izleyiciyi de çekebilirdi.

Geç yayınlandı derken sürekli ay olarak da algılanıyor parantez açalım da daha bir anlaşılsın. Dizinin Mart ayında girmesi değil sorun arayışlar kapandıktan sonra yayına girmesi geriye kalan küçük kitleyi de Kara Kutu ile bölüşmesi. Diğer işlerden izleyiciyi yakalamaksa ancak başka bahara.

Günü farklı olsa ne olurdu hangi güne konulursa konulsun durumda küçük oynamalar olurdu çok fazla bir şey değişmezdi özetle bu iş yorgun bir sezonun işi değildi. 

Planlama hatası dışında dizinin barındırdığı artıları neden kullanamadığına gelirsek ilk bölüm izleyiciyi çok yoran bir bölümdü. Çok fazla dram, çok fazla ölüm, çok fazla şiddet vardı. İzleyiciye nefes alacak bir alan bırakılmamıştı. Derin bir anlatım diline bir de bu kadar dram eklenince izleyici boğuldu. İlgiyi diri tutmak için nefes alacak alan yaratılmalıydı.

Sezin Akbaşoğulları’nın kardeşini kaybetme sahnesi, Mehmet Aslantuğ’un vurulma anı ve sonrası, Tomris İncer’in sahneleri hepsi tek başına muhteşem sahnelerken tek bir bölüme yerleşmesi izleyiciyi çekmek için kullanılmış belki ama bu aksine izleyiciyi yoran genel izleyiciye de artık cazip gelmeyen bir durum olduğu atlanmıştı.

Ayrıca sanki aceleye gelmiş bir bölüm vardı. Pek çok sahne iç içe geçmemişti. Tek başına güzel ama bütünde izleyiciyi dışa atan sahnelerdi.

Öte yandan geleneksel aile ile modern zaman çocuklarını izlerken ayrı ayrı dünyalar zıtlığı da hikayelerinden kopardı. Keskinliği iç içe sokmak yerine ayrı iki uç şeklinde işlemeyi tercih etmişler. Oysa iç içe sokmayı becerebilseydiler izleyici oradan oraya savrulurdu.

Karakterlere gelirsek Hande Doğandemir’in hem Azra hem Yağmur olduğuna inandım ama Seçkin Özdemir’in Adnan olduğuna inanırken abisi olduğuna inanmakta zorlandım mesela. İkili sahnelerde özellikle. Bazı yerlerde çok iyi duygular çıkarmalarına rağmen bazı yerlerde kardeş olduklarına inanmak zorladı.

Ki her iki isimde kitleleri olan, sevilen başarılı isimler. Bu da dizinin sosyal medya ayağındaki önemli bir artısıdır.

Ve Mehmet Aslantuğ “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi” demiş Ahmet Ümit kitabına gerçekten de öyle bir isim. Hani o eski Beyoğlu beyefendileri derler ya tam da Aslantuğ’a uymuş. Onu ekranda görmeyi seven ciddi bir kitle var. Ben de onlardan biriyim ayrıca. Bu önemli artıyı da koyalım bir kenara. Ama ona Mafya gömleği giydirmek işte burada takılı kaldı izleyici. Bazı sahnelerinde inandık, bazı sahnelerinde ise ikilemde kaldık.

Müziklere gelince işte orada duralım Hasan Özsüt’ün elinden çıkan müzikler uzun zamandır arabeske boğulan kulaklarımızı temizledi nihayet. Dizinin hem jeneriği hem de müziklerine büyük emek harcanmış titizlikle çalışılmış TMC bu konuda zaten yıllardır hep iyi seçimler yapan bir yapım yine yanıltmadı.

Bu da başka bir artısıydı dizinin.

Ve dizinin dili yani replikler bağırtılı, sokak ağzı dizilerin çokça hüküm sürdüğü bir zamanda derinlikli replikleriyle, özlem duyduğumuz üslupla yayınlanmış olması da önemli bir artısıydı dizinin.

Tabi bir de özlemlerimizi, değerlerimizi, hatıralarımızı hatırlatan artısı da sadece bize değil yeni nesile de kazanım sağlayacak türdendi.

Ama tüm bu artılar eksilere yenik düşünce dizinin ömrü biçilmiş söylentileri dolaşmaya başladı bile. Dördüncü bölümde final yapacağı söyleniyor. Görünen köyde kılavuz istemiyor.

Fakat başka bir durumda var ki sorgulamadan edemiyorum. Gazeteciliğin verdiği dürtüler işte ne yapalım.

Evet, zamanlama hatası, evet fazla dram, evet yorucu bir dizi ama tüm bunların giderilmesi mümkün belki birincilik alamaz ama hikayesi bile açılmamışken rafa da kalkması çok erken değil mi?

Atv’nin neredeyse tüm dizileri kabadayı, polisiye, erkeksi. Dillerine bakarsak daha naif, daha temiz replikleri olan Karadayı ve Kara Para Aşk’ı bir kenara ayırırsak ki onlarında kendi içinde pek çok aksak yönleri var ama naif bir dille anlatımı olan hem kadın izleyiciyi çekebilecek hem de erkek izleyiciyi yakalayabilecek bu iki işin dışında neredeyse yok. Zaten bu iki iş de bu sezonun işleri değil. Bu yıl yayına giren işlere bakalım. Bedel, Kara Ekmek, yayından kalkan Sevdam Alabora.

Bedel ve Kara Ekmek dizilerinin dilleriyle Sevdam Alabora dizisinin dilleri bir birinden apayrı. Ha Sevdam Alabora hikaye ayağında da eksiklikleri çok olan bir diziydi ama Kara Ekmek ve Bedel dizisi de başladıklarında ilk beş içinde değillerdi. Ve öyle de aman aman izlenirlikleri yoktu. Tanınan zamanla oranlarını yükseltiler ki zamanla aldıkları reyting oranları kanalı doyursa da eşiği de geçmiş değil. Buna rağmen her iki dizi de yoluna devam ediyor.

Ortak yönlerine şöyle bir baktığımızda her iki dizinin de dili kaba, sokak ağzı, üslup yerlerde. Kadınların hırpalandığı, sokak jargonu, küfürlerin bipli havada uçuştuğu işler. Ama bu dizilerin arkasında duran kanal Racon Ailem İçin’e zaman tanımıyor. E haliyle görünen bu durumu sormadan edemiyoruz.

Tamam, işlerin tutup tutmayacağı, hangi ölçekler arasında olacağını üç aşağı beş yukarı biz de görüyor ve yazıyoruz, yazıyoruz yazmasına da böyle bir çarpıklığa ve kirlenmeye çanak tutan tutumu da göz ardı edemiyor sorguluyoruz.

Yani diyoruz ki bu bir tesadüf mü yoksa bir yer değiştirme mi?

Ekran kirliliği aldı başını gidiyor denek edebiyatı üzerinden kendi beğeni çıtalarında işler sürülüp duruluyor toplum hızla her taraftan kaba saba olmaya zorlanıyor.

Bunu görenlerse bir sessizlik uykusunda. Kaba olmanın marifet olarak sunulması tüm dünyada trend. Biz de modaya uyalım kılıfımız da reyting olsun. Olsun bolca cepler dolsun gerisinin ne önemi var değil mi?

Nasıl olsa maksat eğlendirmek!

Ama biz hiç eğlenmiyoruz…

oyatekin@gmail.com                                         

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35

OYA TEKİN / MEDYABEY.COM

Oya Tekin/ Yaşadıkça.com köşe yazarı

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..