Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '17

 
Kategori
Kitap
 

"Ruhun Kozmik Yolculuğu" Başlıyor

"Ruhun Kozmik Yolculuğu" Başlıyor
 

Hayy'dan gelip, Hu'ya gidiyoruz


9 yaşımdan beri aykırı ve zor sorular sorar dururum. Ve hayat öyle büyük ve ilginç ve de kusursuz bir oyun ki Bayezid Bistami’nin dediği gibi aramakla bulunmasa da bulanlar sadece arayanlar oluyor.

Aklım geliştirdikçe daha zor soruları sordum kendime, insana, insanlığa, hayata, Dünya’ya evrene, İlahi Düzen’e ve Yaradan’a dair. Tek istediğim tüm bu varoluşu anlamlandırmak ve kendimi bu var oluş içinde anlamak ve anlamlandırmaktı. Viktor Frankl’ın dediği gibi insanoğlu anlam arayan bir varlıkmış ki bunu sadece kendimde değil tüm insanlarda görüyorum. Çünkü her birimiz bu gelip geçici, fani, değişken, belirsiz, karmaşık, bilinmeyen hayatta Maslow’un dediği gibi hayatta kalmak ve bunun da ötesinde ihtiyaçlarımızı karşılamak, sevgi, takdir, onay görmek ve tüm bunların ötesinde kendimizi gerçekleştirmek istiyoruz.

22 yaşında yaşadığım cemali ve celali şoklar beni bu dünya illüzyonundan uyandırmıştı. Ve öğünden beri 20 yıldır hala arıyorum, öğreniyorum ve öğrendiklerimi “paylaşmıyorsan neden öğreniyorsun” Sümer atasözüne taş çıkartırcasına her nefeste paylaşmaya gayret ediyorum.

5 sene önce yaşamındaki majör değişiklikler beni içimdekileri dağa taşa yazmak ister hale getirdiğinden beri 300’den fazla blog yazısını 4 sitede yazmış halde buldum kendimi. Birçok seminerde konuşmalar yapar, felsefi ve ruhsal sohbetlerde yer alır oldum. Ve 2 sene önce bir kitap düştü gönlüme ancak sadece ama sadece Mayıs ve Haziran aylarında 2 ay içinde kitabın çoğu kendim tutamazcasına yazarak ortaya çıktı.

Ve ortaya RUHUN KOZMİK YOLCULUĞU çıktı. Hayy’dan gelip, Hu’ya gidişi yani ölümsüz olan ruhun yegane yolculuğunu anlatan bir kitap hikaye şeklinde ortaya çıktı…

Kısaca hikaye şöyle…

Mesleki anlamda başarılı ve saygın bir profesör olan kahramanımız elindeki tüm makam mevki, para, güce rağmen mutsuz bir hayat sürmektedir. Tüm maddesel zenginliklerine ve yanı başındaki sevdiklerine rağmen bir şeyler hayatta yanlış gitmektedir. Kendinden başka bu ruhsal ıstırabını anlayan da fazla yoktur. Kendisinin de bilemediği bu içindeki boşluk, onu bir arayışa çıkarmıştır.

Arayışı, soruları tetiklemektedir...

Nereden geldim nereye gidiyorum?

Ben kimim?

Neden bu dünyada varım?

Neden bu bedendeyim ve bu yaşadıklarımı yaşıyorum?

Yaşam amacım ne?

Hayatın anlamı nedir?

Neden bunca kötülük var dünyada?

Tüm bu kaostan bir çıkış var mı?

Sahip olduğu tüm dünya zenginliklerine rağmen bu sorularla kavrulmakta olan kahramanımızın bir gece haykırışına rüya kanalıyla cevap gelir. Bir gece rüya aleminde kendi evinde ona görünen Hermes Trismegistus ya da nam-ı diğer Hızır Aleyhisselam, kahramanımızın enerji kanallarını açtıktan sonra onu bir astral yolculuğa çıkarır. Günümüzden 12.000 yıl önce batan Atlantis şeklinde dizayn edilen spatyoma ya da ahirete çıktıkları bu geçici yolculukta önce orijinaline sadık kalınarak inşa edilmiş Mısır’daki Keops Piramidi’nin kristal bir kopyası içinde ezoterik ve evrensel sırlar ona semboller, tarihi gerçekler, menkıbeler ve hikayeler ile Hermes tarafından açıklanır.

Keops Piramidi’nin alt kısımlarına doğru inildikçe artık kristal yapı kendisini taş bloklardan yapılmış bir yapıya bırakır, aynı süptil olan ruhun daha kaba bir enerji formu olan bedene girmesi gibi.

Keops Piramidi’nin en altındaki Lahit Odası’nda kendisi ile yüzleşerek içinde bulunduğu cehalet, dogma ve taassuptan kurtularak karanlıklardan aydınlığa çıkartılan kahramanımız artık kendi Öz’ünü hatırlamıştır. Artık makro ve mikro kozmos bilgilerine aşikar olarak piramidin dışına çıkmıştır.

Güneş, hakikatin nuru gibi üstünde parlamaktadır. Ancak, Piramid’in Lahit Odası’nda kendisine AYNA tutarak çıktığı içsel yolculuğu henüz yeni başlamıştır. Kendi içindeki Tanrısal kıvılcıma yani ruhsal özüne ulaşmak için çıkacağı bu sonsuz yolculukta artık daha derinlere inme vakti gelmiştir. “Kendi içindeki Alice Harikalar Diyarı” keşfedilmeyi beklemektedir.

Bir sonraki aşamada Delphi Tapınağı’nda Tasavvuf’taki Seyr-i Süluk ile kendisine anlatılan bilmek yolculuğunun şifreleri ile birlikte cesaret ile korkularının ötesine geçmesine yardım edilir.

Bilmek, yapmak ve olmak olarak da tanımlanan üç köprünün altından bir nehir yoluyla geçilerek Atlantis’i koruyan beyaz ve siyah Sfenksler’e varılır. Su hakikatin sembolüdür, nehir ise ruhun sonsuz tekamül yolculuğu. Sfenks sembolizmasının konuşulduğu sırada ansızın ortaya çıkan bir fırtına ile kahramanımız kendini Mısır Sfenksi’nin ayaklarının altındaki unutulmuş ve henüz Dünya’da bulunulmamış Kayıtlar Salonu’nda bulur.

Kayıtlar Salonu, binlerce yıllık insanlık mirasının tüm bilgilerini barındıran bir evdir aslında. Bir güneş saati çevresinde yapılan teatral bir anlatım ile Hermes kahramanımıza o ana dek aradığı cevapları özetleyerek veren RUHUN KOZMİK YOLCULUĞU’nu anlatır. Keops Piramidi ve dışında yaptıkları yolculuklarda yaşayarak deneyimlediği her şeyi tek bir özet tablo ile ona açıklayan Hermes kahramanımıza yegane yolculuk olan Allah’tan Allah’a yolculuğun aşamaları, zorlukları ve incelikleri bir özet halinde aşikar eder.

Bilmenin verdiği sorumluluk ile kahramanımıza kaderi planı ışığında artık yapması gereken bir görev olduğu hatırlatılır. 20 yıllık çalışmaları ve arayışını rüya aleminde ona aşikar edilen hakikat bilgileri ile harmanlayacak ve Dünyamızı yaklaşmakta olan Altın Çağ’a hazırlamak için hizmet eden diğer binlerce insan gibi o da artık kitaplarıyla insanlığa ve evrene hizmet yoluna girecektir. Doğu ve Batı düşüncesini, kadim ve modern öğretileri, zahir ve batın ilimlerini birleştirerek holistik bir yaklaşımla yazması istenir kahramanımızdan. Ve o da yazar...

Kitap okunduğundan kitapta kahramanımızın  bir ismi olmadığı görülecektir. Bunun iki sebebi var.

Birincisi, bu kitabı her okuyan kişi kahramanın kendisidir. “Işık taşıyan ellerin değiştiği, ancak hakikatin değişmediği”ne vurgu yapmak amacıyla kahramanımızın hikayemizde bir ismi yoktur.  Her şeyin bir kozmik tiyatro sahnesi olduğu bu alemin var oluş sebebi ruhun tekamül ederek ana kaynağına ulaşmasıdır. Damlanın okyanusa vararak, okyanusta erimesi her damlanın kendine özel bir yoldur. Kimse bir başkası için bu yolu kat edemez. Bu yüzden menzil tek olsa da yollar şoktur ve herkese göre bir yol vardır. Yeter ki, talep etsin.

İkincisi, Allah’ı sadece Hakk’a ayna olmak için var olan halk sayesinde tanıyabiliriz. Zira varlığı tanımlamak için koyduğumuz isim ve sıfatlar bize soyut olanı somutlaştırmamıza vesile olur. Peki, bu süreci tersine çevirir ve varlığı isim ve sıfatlardan soyutladığımızda ne kalır? Sadece Allah. Güneşin önünde duran mumun var olmasına rağmen artık görünmeyeceği gibi Hakk’ın olduğu yerde de O’ndan başkası olmayacağına işaret etmek için kahramanımızın ismi yoktur.  Her şey Allah ise, o zaman isim ve sıfatlara ne gerek var?

Bu kitabı yazdıktan sonra bana güvenerek yayınlanmasına destek olan sevgili Aret Vartanyan, Arzu Şahin ve Arzu Sandal’a teşekkür ediyorum.

Feyz almanız dileğiyle sizi sevgiyle selamlıyorum. İyi okumalar...

Sevgiler,

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..