- Kategori
- Mizah
"Telaşa mahal yok!"

“Spor yapman gerekiyor” dedi doktor, “Senin sorunun hareketsizlik ve bundan kaynaklanan fazla kilolar…”
Adam haklı. Yaptığım tek hareket, evden arabaya, arabadan işyerine ve sonrasında, işyerinden arabaya, arabadan eve yaptığım onbeş-yirmi metrelik yürüyüşten ibaret.
İyi. Tamam. Spor yapayım da… Nasıl? Nerede?
Sabah balkonda çayımı içerken, yolda bir yere yetişmeye çalışıyormuş gibi acele acele yürüyen insanlara bakıyorum… İmrenmiyorum değil hani! Sabahın kör karanlığında kalkıp, eline yüzüne çekidüzen verip dışarı çıkmak, bilmem kaç kilometre yürümek… Her babayiğidin harcı değil. Hele de benim hiç değil!
Yapamıyorum işte! Tembelim!.. Sabah üzerime eşofmanları giyip dışarı çıkmak, yürümek, koşmak, sonra tekrar eve dönmek, merdivenleri çıkmak… Benim gibi bir adam içen tam bir işkence! Offf!.. Düşünmesi bile insanı yoruyor! Aslında benim koşmaya, yürümeye ihtiyacım yok! Bu spor mevzularını düşünürken bile yoruluyor, onbinlerce kalori harcıyorum. (Böyle harcanan kaloriler hesaptan düşmüyor olmalı ki, pek bir faydasını göremiyorum.)
Offf!.. Doktorun talimatı kesin. Spor yapmam gerek!
Acaba doktor yanılmış olabilir mi? Ben de yanlış anlamış olabilirim… Belki de, futbol takımlarında oynayıp, trilyonlar kazanan bacak kadar çocuklara kafası takılmıştı… “Adamlar spor yaparak ne para kazanıyor beaa!.. Spor yapmak gerek, spor!..” dedi… Benim aklım da kim bilir nerdeydi, ne anladım?.. Ama yok ya… Adam açık açık söyledi. “Kolestrolün düşmesi için spor şart” dedi… “Uzun yaşamak istiyorsan, spor yapmalısın” dedi.
Spor, hareket, bir dakka yerinde duramamak gerçekten ömrü uzatıyor mu acaba? Yani… Bu iddianın gerçekliği kanıtlanmış mı? Yoksa sadece bir varsayımdan mı ibaret bu spor, hareket mevzu?
Fazla araştırmaya, bilimsel tartışmalara, mevzu üzerine ahkâm kesmeye gerek yok! Çevremize bakmamız yeterli bu iddianın saçmalığını görmek için. Hatta çevreye de gerek yok. Televizyon izlemek bile yeter!
Kafkaslarda, Japonya’da yüz yaşını deviren adamlara hiç dikkat ettiniz mi? Bırakın sporu, sağa-sola koşmayı… Sakin sakin oturuyor, huşû içinde çevrelerine bakıyorlar… Dünya yansa hasırları tütmüyor. Ne gam, ne kasavet, ne telaş…
Biz de öyle yapsak?... Evin balkonuna bir sedir atıp otursak sabahın kör karanlığından gece yarılarına kadar? Olur mu? Böyle oturarak uzun yaşar mıyız acep?
Hayvanlar alemine ne demeli?
En hareketli hayvanlara bir yol bakın bakalım… Ve de en hareketsiz olanlara?..
Bir dakika yerinde duramayan, oradan oraya uçan serçenin ömrü ne kadardır bilen var mı? Bir yıl?.. İki?.. Üç?.. Beş?.. Ya hiç kimsenin yetişemediği, seke seke rüzgar gibi kaçan tavşanın ömrü nedir? Üzerine bahisler oynanan, birbirleri ile yarışan atların ömrü?
Bu saydığımız hayvanlardan hangisi ellinci, altmışıncı yaş gününü kutlayabilir? Hiç biri!
Amaaaaa… Yerinden kımıldamaktan aciz, on metrelik yolu on saatte giden tosbağaya bakın bir de… Bir tosbağa kaç yıl yaşar? Evet… İşte zurnanın zort dediği yer burası! Sporların en bilimsel, en düzenlisini yapan milyonlarca insanı kabuğunun yan cebinden çıkarmaz mı o öllöz öllöz yaşayan tosbağa?
Evet sevgili okurlar ve bizlere bol keseden “Spor yapın, uzun yaşayın” nasihati veren doktor bey kardeşlerim, ağabeylerim, ablalarım… Lütfen bu söylediklerimi sakin kafa ile bir düşünün. Ben şimdi bahçeye kurduğum hamakta kestirmeye gidiyorum. Takıldığınız bir şey olursa not bırakın, uyandıktan sonra ilgilenirim.
Şarkım şu: “Ne yapsam ne yapsam / Bir hamak alıp sallansam / Kurtulur muyum bunalımdan / Hamakta sallansam” (N’aaadar enteresan)