Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

“Yılbaşı” Oluvermişşş!..

“Yılbaşı” Oluvermişşş!..
 

Yılbaşı ağacımız :)


“Emekli olduğumda…” diye başlayan ve farklı farklı devam eden; yüzümde gülümsemelere dönüşen  cümlelerim vardı. Bunlardan biri de blogta; Milliyet Blog’ta yeniden “yazmak” tı. Yazmak ve yazılanlarla, yazan dostlarla ilgilenebilmekti. Ama “ne mümkün” müş. Ne mümkünmüş ama mümkün olanları da yok değilmiş. Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masallardaki gibi “var” olan günler “yok” olup giderken elbet yaptıklarım da varmış; hakkımı yememeliymişim. Sadece çok şey yapmak isteyince hepsi birden olmuyormuş. Evet, ama bazı şeyler öncelikliymiş.

Kaptırdım kendimi “miş”li, “mış”lı  cümlelere, masal tadında devam ediyorum ya gelelim hikâyemize:

“Emekli olmak istiyorum artık çünkü annemle daha çok  zaman geçirmek istiyorum”  cümlem önceliklerimdendi. Çalışırken, izinleri; sayılı günleri yani, bir tatil telaşıyla yaşarken; anne, kardeşler, yeğenler… hadi  tamam gelinle de geçirdiğimiz günler  bir şey anlamadan, hatta tekne turuna çıkamadan adeta hemen bitiveriyordu. Bir bakıyordun izne çıkmışsın, bir bakıyordun eve dönme, ardından işe başlama telaşındasın. Neyse ki artık bunlar benim için geride kaldı.

Ve sonunda annem yanıma geldi, eh tamam getirildi diyelim. Evinden ayrılmak istemiyor  her “yaşlı” gibi ya bizim evde olmak ille de bu kış vakitlerinde onun için de daha kolay diye düşünüyorum. Hele ki sobayı kaldırdıktan sonra, klimayla ısınmak daha kolay olsa da bana  yeterince ısıtmaz gibi geliyor. Emeklilik düşlerimden biri olan; anamın evine gidip, sobanın kıyısında oturup, sobanın üzerinde demlenen çayın sesiyle kitap okumak, bulmaca çözmek, örgü yapmak ya da ne bileyim hiçbir şey yapmadan oturmak... yıkıldığı içindir belki.

Neyse, annem geldi; oğlum gitti; birlikte döndüler ve ben de emekliliğimin en büyük nimeti olarak evdeyim. Artık anam “gak” dese su, “guk” dese “et” verebilme zamanı ki gelir gelmez “Çıntar var mıdır, çıkmış mıdır?” istek cümlesini duyar duymaz vazife edinip, hafta yedi ben sekiz gün pazar pazar dolaşıp arayacak ve sonunda bulacak kadar elimden ve de ayağımdan geleni ardıma koymadım. Ne de olsa evde evlat da vardı; yalnız değildi. Hem de gece yarıları kalkıp, anneanne torun “zeytin çorbası” yiyecek kadar bir aradaydılar. Ben de onlara, uykumun arasında tıkırtılarını dinleyerek eşlik edebildim hem de büyük bir keyifle. Yataktan kalkacak kadar fedakârlık yapamadım ama kendi dizimden; yok bacaklarımdaki diz değil, televizyondaki dizimden vazgeçip hiç izlemediğim hatta oynadığı kanalı bile açmadığım, ama annem takip ettiği için dizi izleyecek kadar da fedakârdım. Son zamanlarda haberleri okudukça, dinledikçe darlanan yüreğim aklımı da darladıkça; bir noktadan sonra “boşverrr…” diyerek kendini dizilere kaptırmış biri olarak yaptığım fedakarlığı(!) düşünün artık!..

Az kalsın en büyük fedakârlığımı unutuyordum; gündüz koştur koştur dolaşıp akşam, bütün yorgunluğuma rağmen annem seviyor diye küt   oynamak. Üç kişiyiz,   diğer  kişi yerine de “fedakarlık yapıp ben oynadım” dermişim.:) Bunu henüz mümkün kılamadım ya annemin gelişinden birkaç gün sonra dört hatta dört artı bir olduğumuz zamanlarımız var oldu. Malum, “var evi”ydi ne de olsa. Annemin gelmesinden önceki günlere dönecek olursak kız kardeşim(!) (:sen feysde “ablam” deyip sonra parantez içi ünlem koyarken iyiydi:) ve yeğenimle hemen kız kıza bir arada olabilmenin planlarını yapmıştık. Güneş’in olması bu planı bozamazdı tabi ki. Ve annemin bize gelişinin ardından önce Ümit Fethiye’den, sonra Hazar İstanbul’dan çıkıp geldi ve kareyi tamamladık. İşte “gündüz koştur koştur” kısmını kız kardeşimle akşam küt oynama kısmını da kız kıza ya da bazen Güneş’li yaptık. Ne de olsa benim “örgü” gibi  “bitmeyen” ve yetiştirilmesi gereken  işlerim vardı.

Bu büyük(!) fedakarlıklarıma rağmen iki hafta oldu olmadı gündelik yaşamın kendine has koşuşturmaları içinde bu kez annem için sayılı gün bitiverdi ki artısı olmasına rağmen bitti. Artısı dediğim; planına göre gelişinin ikinci palısında ay yanlış oldu; salısında  gidecektik ya gitmek istediği hafta Aydın’daki sıcaklık geceleri eksilere düşünce böylesi zamanlarda evinde kaldığı  ama o sıra şehir dışında olan ablamın aramalarına, arayıp“gitme” demelerine ya da “Sen bilirsin, o soğukta kalmam, ben seni bırakır dönerim” tehdidime dayanamayıp kaldı. Birlikte, evinin az ilerisinde kurulan pazara çıkma planları da yapmıştı çünkü.

Evettt, yani birisi Aydın’a da gitmiş, pazarlanmış ve  dönmüş derkennnn, yıl da bitivermiş, bitmiş de geçivermiş. Ve gökten üç elma düşmüş; birisi bu yazıyı okuyanlara, birisi yazana, biri de yüreği sevgi ile dolu olanlara.

Masal tadında bir yıl olsun; masalınız gerçek, gerçekleriniz masal gibi güzel olsun!..

Kocaman sevgilerimle.

 

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..