- Kategori
- Yılbaşı
“Yılbaşında ne yapsak” sıkıntısı ve Kibritçi Kız…
Bir ay evvelden başlıyor sıkıntı. Bu yılbaşında nerede olalım, ne yapalım. Bir yere gidersek de ne giymeli, o elbiseyi mi bu elbiseyi mi, ama ona şu takılar da gerek. Olmadı bir de ona uygun yüksek topuklu bir ayakkabı, ama o renkte çanta da gerekli off. Kuaföre gidip bir de bakım yaptırmalı…
Ayy evde mi oturacağız yoksa, ne deriz arkadaşlara. Çekirdek çitleyip ne o öyle televizyon mu seyredeceğiz allahaşkına. Herkes bir yerlerde eğlenirken. Biz pijama terlik televizyon takılırız artık.
Süslenmiş caddeler ışıl ışıl, tamam yeni bir yıl başlayacak birkaç gün sonra. İnsanlarda bir telaş. Hediye almalı ama ne. Sevdiklerinizi hediyelerle şımartın diyor gazeteler. Hatta burçlara göre hediye seçimi yapmışlar.
Alışveriş merkezleri yığınla insan. Bir de süslenmiş ki düğün yeri gibi mağazalar, vitrinler kırmızıya kesmiş. Her yer kırmızı iç çamaşırı. Yılbaşı gecesi kırmızı iç çamaşırı giymek şart sanki. Çağırıyor insanı alev alev davet ediyor içeriye. Alın alın daha alın tüketin diye diye çağırıyor. Kırmızı kırmızı…
Hatta çam ağacı alıp koymak lazım salonun bir köşesine. Üstlerine de renk renk küçük oyuncaklar asmalı. Noel baba figürleri içinde, ışıl ışıl elektrik yüklü bir çam ağacı altına da hediyeleri koymalı. !
Yılbaşı gecesi en şık olmanın formülleri var, bir de yılbaşı gecesi sonunda fazla içkiden ve yemekten hasta olmamak için tüyolar…
Eğlensinler insanlar hatta hep beraber eğlenelim de bu dayatma ne? Sanki bir sinir harbi yaşanıyor . Eğlenmemiz gerekiyor, haydi eğlenelim tadında bir dayatma.
Şu “Kibritçi Kız” masalını biliyorsunuzdur mutlaka. Çocukluğunuzda masal dinlediyseniz aklınızda kalmıştır mutlaka. Şöyle bir sahne aklımdan geçiyor ve ne zaman yılbaşı dense o sahne aklıma geliyor.
Kışın, yılbaşı günü karlar içinde sokakta kibrit satmaya çalışan üşümüş güzel bir kız. Güzel elbiseleriyle içeri girip çıkanlarla dolu büyük ve güzel evin önünde duruyor ve içeriden taşan eğlence sesleri ve müziğin ahengi onu büyülüyor. Şen kahkahalar kulaklarını doldururken o üşümüş ellerini, satmaya çalıştığı kibritleri yakarak ısıtıyor. Gece boyunca bir kibrit, bir kibrit daha. Son kibrit de bitince öylece oturuveriyor ışıklı evin önüne ve dinlemeye devam ediyor.
Gece bitiminde eğlence sonunda dışarı çıkanlar kaldırımda öylece uzanıp gözlerini kapamış kızı buluyorlar.
O masaldaki o kızı düşünüyorum, hediye alamayan çocukları. Karlarda üşüyen çadırları yanan insanları. Zor şartlarda geçinmeye çalışan anne babaların çaresizliğini. Üst kat çocuklarının verdikleriyle sevinen alt kat çocuklarını. Hiç yeni yıl heyecanı yaşamamış, neden çam ağacı süslerler bilmeyen çamurla boğuşan insanları…
Onlar için yılbaşının kasımdan veya nisandan ne farkı var değil mi? Bu nasıl adalet ki bu sevinci ve heyecanı yaşamayı da bazılarına nasip etmiş. Bazıları sadece dileklerini diliyor sessizce içinden.
İstanbul soğuk ve yağışlı bugünlerde, benim de bu adaletsizlik içime sinmiyor ve üşüyorum…
Mutlu yıllar…
Şükran Demirtaş