- Kategori
- Gündelik Yaşam
12 A (Üsküdar-Kadıköy Otobüsü)
Ne yapacağını bilmez liseli aşıklar otobüste tutanaklara sıkıcı yapışmış yüzlerini beş santim yakına getirmiş, birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Otobüsteydik. Ben izliyordum. O kadar yakından birbirlerini görmelerine olanak yoktu. Böyle devam ederse gözleri bozulacak, şaşı olacaklardı. Sonra dedim ya beyinsiz kerem, sen hiç mi aşık olmadın? Hem de lisede? Aslında olmadım sayılır lan, vallahi de. Ya da oldum sayılmaz. Belki dedim çiftler birbirlerini koklamak istiyorlardır. Ama o zaman da en azından yüzyüze bakmasalar ya fena mı olur.
***
Bir arkadaş bindi duraktan. Deniz. Deniz her daim en uzun çocuktan bile iki kafa uzun olmuş böyle kalas gibi bir tipti. İyi çocuktu bana soracak olursan. İç cebinde katladığı Cumhuriyet Gazetesi'ni çıkarıp açtı. Daha lise ikiden politize olmuştu. Biz de Cumhuriyet alıyorduk o zaman ama hafta sonları. Sonra babam bir gün yazarlardan birisine kızdıydı da... Hangisiydi ama hatırlamıyorum. Uğur Mumcu değildi ama. Çoktan ölmüştü o. Bırakmıştık gazetey. Ben bir dönem salı günleri almaya devam ettim, çünkü çok harika bir mizah dergisi eki vermişlerdi. Dinozor!
***
Konumuza dönelim, Deniz şaşı bak şaşır oynayan sevgilileri geçti, benim yanımda gazetesini açmadan önce bana hafiften bir selam çaktı. Aldım selamı. Deniz beni sayardı, çünkü ben bir keresinde, aslında hiç de politize değilken, sadece solcu olduğunu bildiğim bir kıza kur yapayım derken, yanımdan bozkurt bir arkadaşım (ki ben hiç bilmezdim öyle olduğunu?) geçerken elimle kurt selamı yapar gibi yapıp, ama serçe ve işaret parmaklarım yerine yüzük ve orta parmağımı kaldırarak ( lütfen deneyin ve nasıl aptalca bir şey olduğunu görün)
boz eşşekler
boz eşşekler
hep dağlardaaa gezerleeer
diye şarkı söylemiştim. Baktım kız gülüyor, güldükçe de devam ettim falan ama yanımdan geçen arkadaşım Okyay (ki isimde nasıl bağırıyor aslında) beni yakamdan tutup duvara vurdu. Sağ yumruğunu da sıktı böyle vuracak gibi yapıyor. Ben, biraz sonra kırılması muhtemel dişlerim ile gülüyorum Okyay'a. Onun da bana şaka yaptığını sanıyorum aslında. Ya abi sakin ol falan diyorum gülerek ama sol eliyle de yakamı sıktıkça sıkıyor eşşolusu.
***
İşte gerçekten de okul bahçesinde bir karışıklık oldu. Varmış okulda gerçekten sağ gurup, sol gurup denen bir şeyler. Benim bazı arkadaşlarım birisine, diğerleri diğerine tabilermiş, buradan yak. Benim ise güzel bir müzik gurubum vardı o zamanlar. Kızlar gitar çalan erkeklere bayılıyorlardı, belki de tüm mesele buydu. Her neyse.
***
Bana bayılan kimse olmamıştı ama beni bayıltmak üzere olan birisi karşımda hazır duruyordu. Birileri onu tutmaya kalktı, başka birileri, o birilerini ittirdi falan derken ortalık birden karıştı. Ben de üstünüze afiyet, kavgayı sevmeyen ama girdimi de papuç bırakmayan bir kardeşinizi o zaman. Hengame çıktı. Hengame içinde Okyay etrafındaki güruhtan sıyrılıp vuramadığı yumruğu yüzüme çarpmak için atak yaptı.
Birinci ıska.
Sonra ikincisini savurdu ki bu da ikinci ıska etti. Boşa giden yumruğu sebebiyle vücudu öne doğru savruldu. Hafiften iki büklüm olmuştu. Göğsü biraz yere paralel olmuş, sırtı savunmasız ona vurmamı bekliyordu. Vurmadım. Ama arkasından dolanıp güreşçi gibi kafa kola aldım. Şimdi konuyu daha fazla dağıtmak istemiyorum ama yaşıt erkek kuzenlerimin fazlalığı sebebeiyle geniş aile ne zaman bir araya gelse çok gürültü patırdı falan oluyordu. Bizi yatıştırmak için dayım olsun, babam olsun sürekli kuzenler arasında güreş turnuvası düzenliyorlardı. Kısacası hayatım, kündeye almak ve kündeden kurtulmakla geçmişti.
***
Okyay'ın hiç şansı yoktu. Onu kobra gibi sıktıkça o kurtulmaya çalışıyordu. Okyay bence çok iyi bir çocuktu. Ama bu sarışın delikanlı orada öylece sıkılmayı hakediyordu. Yüzü hırstan ve harcadığı enerjiden kıpkırmızı olmuştu. Sonra bir şekilde bizi ayırdılar, sonra bir şekilde onunla barışmak zorunda kaldım. Bir hasar olmadı.
***
İşte dediğim gibi, Deniz beni severdi. Çünkü bu arbedeyi başlatan bozeşekler şakası ve sonrasında Okyay'ı düşürdüğüm durum sebebiyle beni kendisine yakın sayardı. Ben de iç cebimden çıkardığım bir Cumhuriyet ile ona cevap vermek isterdim. Ama bir gün önce Galatasaray Eintracht Frankfurt'u elemişti. Fotomaç çıkardım ben, yorumları okumak için.
***
Sevgililer birbirlerine tuhaf tuhaf bakmaya devam ediyorlardı. Sanki kızın yüzünde "ne yapıyoruz bi yahu böyle salak gibi?" şeklinde bir ifade nihayet belirmiş gibiydi. İçine düştükleri salaklığı fark etmiş olması, yarın öbür gün ayrıldıklarında, ayrılmayı isteyen tarafın kendisi olacağının bir habercisiydi. O an için benim bunu tecrübe etmeme daha yıllar vardı.
***
Otobüsün arkasında bizim çocuklar feci makaraya başlamıştı. Her okul çıkışı gözlemlenen olağan bir durumdu. Önce ufak tefek şakalar, kahakalar falan gelirken, Kadıköy'e yaklaşırken artık maymun gibi çığlık atanını mı ararsın, bağıra bağıra Erbakan takliti yapanı mı, işte hepsi bir sirkteymişiz gibi o arka kabinde toplanırdı. Kadıköy'e yaklaşırken gürültü arttı. Deniz'in önünde oturan bir adam "YETER ULAN SERSERİLER" diye bir haykırdı. Adamın yüzünü göremiyordum, biraz arkasındaydım ben. İlk önce bir sessizlik olur gibi oldu. Sonra bu sessizliği yırtıcı, alaycı, kısa bir maymun çığlığı bozdu. O kadar komikti ki otobüs içinde gürültüden rahatsız olan başka insanlar bile bu çığlık karşısında gülmüşlerdi.
***
Maymun çığlığı sesi yapan arkadaşım Şevket, her ne kadar bu kalabalık arasında gizlenmeyi başardıysa da bundan bir kaç ay sonra otobüste dayak yemekten kurtulmayacaktı. Ben o gün okulun bayan voleybol takımında destek vermek için Kadıköy Anadolu Lisesi ile olan maça gittiğim için olaya şahit olamadım. Fakat anlatılan şu ki bir adam Şevket'ten otobüsteki "duracak" düğmesine basmasını rica etmiş. "Düğmeye basar mısınız?" demiş adam. Şevkette paltosunu açıp ceketinin düğmesine basmış. Adamın rengi kızarıp bozarmış, ve tekrar rica etmiş. Şevket de robotmuş da gelen emre düşüncesizcesine itaat ediyormuş gibi tekrar ceketinin düğmesine basmış. Bassana lan düğmeye diye bağırmış adam. Ama Şevket, -zaten sonradan da tiyatrocu oldu- baskı altında da rolünün hakkını verip ceketinin düğmesine üçüncü kere basınca şaplağı yemiş.
***
İşte maymun gibi çığlık atıp otobüsteki herkesi bir kişi hariç herkesi güldüren Şevket, bu Şevketti
***
O gülmeyen kişi ise hışımla yerinden kalktı ki voşş, Deniz'den bile uzundu. "Kim ulan o çığırtkan" diyerek yerinden fırladı adam. O böyle yapınca da Deniz adamın omuzunu tutup "abi çoluk çocuk bunlar uyma sen onlara" dedi. İnsan irisi kendisine bir muhatap bulmuş olmanın mutluluğu ile Deniz'in üzerine çullandı. Otobüs şöförü kavgaya müdahele etmek isteyerek ani bir fren yaptı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakan sevgililer bu fren sebebiyle kafa kafaya girdiler. Malesef ki çocuğun alnı, kızın burnuna sert bir şekilde çarptı ve burunundan oluk oluk kan gelmeye başladı. Bu arada insan irisi de Deniz'i altın almıştı.
***
Deniz yardım isteyen gözlerle bana baktı. İlk defa yetişkin birisi üzerinde gücümü deneme fırsatım olacaktı. Arkadan yapıştım adama, boyunduruğa aldım. Onu da yakalamayı başarmıştım. Deniz kurtuldu. Şöför yanımızda bitti ve adam ile beni itekleyerek kapıdan dışarı attı. Kucak kucağğa şekilde otobüsten yuvarlandık. Kimse yardımıma gelmedi. Otobüs giderken hepsi cama yapışıp ne yapacağımı izlemeyi ihmal etmedi.
***
Dışarıda başbaşa kalmıştık, ama ben onun yüzünü döndürmeyecek şekilde kollarını ensesini yakalamış sıkıca tutmaya devam ediyordum. "Oğlum bak bırak, bir şey yapmayacağım" dedi. Ben korkudan biraz da aklımımı oynattım nedir, maymun gibi çığlık attım. Adam feci dellendi. Bizi ayırmaya çalışanlar oldu. Kollarımı çözdüm ve uçarak kaçmaya başladım.
***
Ben küçükken çok yaramazdım. Ve babam, çok hızlı koşardı. Ve ben ondan daha hızlı koşmayı öğrenmek zorundaydım.
***
Kaçtım, kurtuldum.
***
O günden sonra kendime günlerce kola ısmarlattım Şevket'e. Hele bir ısmarlamasaydı. Arkadan bir yapışırdım da kurt gibi boğardım onu animallah!
K.
bu maceranın sonu.
***
Bir arkadaş bindi duraktan. Deniz. Deniz her daim en uzun çocuktan bile iki kafa uzun olmuş böyle kalas gibi bir tipti. İyi çocuktu bana soracak olursan. İç cebinde katladığı Cumhuriyet Gazetesi'ni çıkarıp açtı. Daha lise ikiden politize olmuştu. Biz de Cumhuriyet alıyorduk o zaman ama hafta sonları. Sonra babam bir gün yazarlardan birisine kızdıydı da... Hangisiydi ama hatırlamıyorum. Uğur Mumcu değildi ama. Çoktan ölmüştü o. Bırakmıştık gazetey. Ben bir dönem salı günleri almaya devam ettim, çünkü çok harika bir mizah dergisi eki vermişlerdi. Dinozor!
***
Konumuza dönelim, Deniz şaşı bak şaşır oynayan sevgilileri geçti, benim yanımda gazetesini açmadan önce bana hafiften bir selam çaktı. Aldım selamı. Deniz beni sayardı, çünkü ben bir keresinde, aslında hiç de politize değilken, sadece solcu olduğunu bildiğim bir kıza kur yapayım derken, yanımdan bozkurt bir arkadaşım (ki ben hiç bilmezdim öyle olduğunu?) geçerken elimle kurt selamı yapar gibi yapıp, ama serçe ve işaret parmaklarım yerine yüzük ve orta parmağımı kaldırarak ( lütfen deneyin ve nasıl aptalca bir şey olduğunu görün)
boz eşşekler
boz eşşekler
hep dağlardaaa gezerleeer
diye şarkı söylemiştim. Baktım kız gülüyor, güldükçe de devam ettim falan ama yanımdan geçen arkadaşım Okyay (ki isimde nasıl bağırıyor aslında) beni yakamdan tutup duvara vurdu. Sağ yumruğunu da sıktı böyle vuracak gibi yapıyor. Ben, biraz sonra kırılması muhtemel dişlerim ile gülüyorum Okyay'a. Onun da bana şaka yaptığını sanıyorum aslında. Ya abi sakin ol falan diyorum gülerek ama sol eliyle de yakamı sıktıkça sıkıyor eşşolusu.
***
İşte gerçekten de okul bahçesinde bir karışıklık oldu. Varmış okulda gerçekten sağ gurup, sol gurup denen bir şeyler. Benim bazı arkadaşlarım birisine, diğerleri diğerine tabilermiş, buradan yak. Benim ise güzel bir müzik gurubum vardı o zamanlar. Kızlar gitar çalan erkeklere bayılıyorlardı, belki de tüm mesele buydu. Her neyse.
***
Bana bayılan kimse olmamıştı ama beni bayıltmak üzere olan birisi karşımda hazır duruyordu. Birileri onu tutmaya kalktı, başka birileri, o birilerini ittirdi falan derken ortalık birden karıştı. Ben de üstünüze afiyet, kavgayı sevmeyen ama girdimi de papuç bırakmayan bir kardeşinizi o zaman. Hengame çıktı. Hengame içinde Okyay etrafındaki güruhtan sıyrılıp vuramadığı yumruğu yüzüme çarpmak için atak yaptı.
Birinci ıska.
Sonra ikincisini savurdu ki bu da ikinci ıska etti. Boşa giden yumruğu sebebiyle vücudu öne doğru savruldu. Hafiften iki büklüm olmuştu. Göğsü biraz yere paralel olmuş, sırtı savunmasız ona vurmamı bekliyordu. Vurmadım. Ama arkasından dolanıp güreşçi gibi kafa kola aldım. Şimdi konuyu daha fazla dağıtmak istemiyorum ama yaşıt erkek kuzenlerimin fazlalığı sebebeiyle geniş aile ne zaman bir araya gelse çok gürültü patırdı falan oluyordu. Bizi yatıştırmak için dayım olsun, babam olsun sürekli kuzenler arasında güreş turnuvası düzenliyorlardı. Kısacası hayatım, kündeye almak ve kündeden kurtulmakla geçmişti.
***
Okyay'ın hiç şansı yoktu. Onu kobra gibi sıktıkça o kurtulmaya çalışıyordu. Okyay bence çok iyi bir çocuktu. Ama bu sarışın delikanlı orada öylece sıkılmayı hakediyordu. Yüzü hırstan ve harcadığı enerjiden kıpkırmızı olmuştu. Sonra bir şekilde bizi ayırdılar, sonra bir şekilde onunla barışmak zorunda kaldım. Bir hasar olmadı.
***
İşte dediğim gibi, Deniz beni severdi. Çünkü bu arbedeyi başlatan bozeşekler şakası ve sonrasında Okyay'ı düşürdüğüm durum sebebiyle beni kendisine yakın sayardı. Ben de iç cebimden çıkardığım bir Cumhuriyet ile ona cevap vermek isterdim. Ama bir gün önce Galatasaray Eintracht Frankfurt'u elemişti. Fotomaç çıkardım ben, yorumları okumak için.
***
Sevgililer birbirlerine tuhaf tuhaf bakmaya devam ediyorlardı. Sanki kızın yüzünde "ne yapıyoruz bi yahu böyle salak gibi?" şeklinde bir ifade nihayet belirmiş gibiydi. İçine düştükleri salaklığı fark etmiş olması, yarın öbür gün ayrıldıklarında, ayrılmayı isteyen tarafın kendisi olacağının bir habercisiydi. O an için benim bunu tecrübe etmeme daha yıllar vardı.
***
Otobüsün arkasında bizim çocuklar feci makaraya başlamıştı. Her okul çıkışı gözlemlenen olağan bir durumdu. Önce ufak tefek şakalar, kahakalar falan gelirken, Kadıköy'e yaklaşırken artık maymun gibi çığlık atanını mı ararsın, bağıra bağıra Erbakan takliti yapanı mı, işte hepsi bir sirkteymişiz gibi o arka kabinde toplanırdı. Kadıköy'e yaklaşırken gürültü arttı. Deniz'in önünde oturan bir adam "YETER ULAN SERSERİLER" diye bir haykırdı. Adamın yüzünü göremiyordum, biraz arkasındaydım ben. İlk önce bir sessizlik olur gibi oldu. Sonra bu sessizliği yırtıcı, alaycı, kısa bir maymun çığlığı bozdu. O kadar komikti ki otobüs içinde gürültüden rahatsız olan başka insanlar bile bu çığlık karşısında gülmüşlerdi.
***
Maymun çığlığı sesi yapan arkadaşım Şevket, her ne kadar bu kalabalık arasında gizlenmeyi başardıysa da bundan bir kaç ay sonra otobüste dayak yemekten kurtulmayacaktı. Ben o gün okulun bayan voleybol takımında destek vermek için Kadıköy Anadolu Lisesi ile olan maça gittiğim için olaya şahit olamadım. Fakat anlatılan şu ki bir adam Şevket'ten otobüsteki "duracak" düğmesine basmasını rica etmiş. "Düğmeye basar mısınız?" demiş adam. Şevkette paltosunu açıp ceketinin düğmesine basmış. Adamın rengi kızarıp bozarmış, ve tekrar rica etmiş. Şevket de robotmuş da gelen emre düşüncesizcesine itaat ediyormuş gibi tekrar ceketinin düğmesine basmış. Bassana lan düğmeye diye bağırmış adam. Ama Şevket, -zaten sonradan da tiyatrocu oldu- baskı altında da rolünün hakkını verip ceketinin düğmesine üçüncü kere basınca şaplağı yemiş.
***
İşte maymun gibi çığlık atıp otobüsteki herkesi bir kişi hariç herkesi güldüren Şevket, bu Şevketti
***
O gülmeyen kişi ise hışımla yerinden kalktı ki voşş, Deniz'den bile uzundu. "Kim ulan o çığırtkan" diyerek yerinden fırladı adam. O böyle yapınca da Deniz adamın omuzunu tutup "abi çoluk çocuk bunlar uyma sen onlara" dedi. İnsan irisi kendisine bir muhatap bulmuş olmanın mutluluğu ile Deniz'in üzerine çullandı. Otobüs şöförü kavgaya müdahele etmek isteyerek ani bir fren yaptı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakan sevgililer bu fren sebebiyle kafa kafaya girdiler. Malesef ki çocuğun alnı, kızın burnuna sert bir şekilde çarptı ve burunundan oluk oluk kan gelmeye başladı. Bu arada insan irisi de Deniz'i altın almıştı.
***
Deniz yardım isteyen gözlerle bana baktı. İlk defa yetişkin birisi üzerinde gücümü deneme fırsatım olacaktı. Arkadan yapıştım adama, boyunduruğa aldım. Onu da yakalamayı başarmıştım. Deniz kurtuldu. Şöför yanımızda bitti ve adam ile beni itekleyerek kapıdan dışarı attı. Kucak kucağğa şekilde otobüsten yuvarlandık. Kimse yardımıma gelmedi. Otobüs giderken hepsi cama yapışıp ne yapacağımı izlemeyi ihmal etmedi.
***
Dışarıda başbaşa kalmıştık, ama ben onun yüzünü döndürmeyecek şekilde kollarını ensesini yakalamış sıkıca tutmaya devam ediyordum. "Oğlum bak bırak, bir şey yapmayacağım" dedi. Ben korkudan biraz da aklımımı oynattım nedir, maymun gibi çığlık attım. Adam feci dellendi. Bizi ayırmaya çalışanlar oldu. Kollarımı çözdüm ve uçarak kaçmaya başladım.
***
Ben küçükken çok yaramazdım. Ve babam, çok hızlı koşardı. Ve ben ondan daha hızlı koşmayı öğrenmek zorundaydım.
***
Kaçtım, kurtuldum.
***
O günden sonra kendime günlerce kola ısmarlattım Şevket'e. Hele bir ısmarlamasaydı. Arkadan bir yapışırdım da kurt gibi boğardım onu animallah!
K.
bu maceranın sonu.