Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '08

 
Kategori
Güncel
 

12 Eylül hoşgeldi, yaktı, gitti

12 Eylül hoşgeldi, yaktı, gitti
 

Öyle uzun uzun yazacak değilim. Zira, o günleri değil yeniden yaşamak, hatırlamak dahi istemiyorum.

Çocuğum o zamanlar, küçücüğüm. Okul yolunda güle oynaya koşuşturan küçük bedenlerin tek kurşunla yıkılışlarını gördüm. Silah seslerinden korkuma, odamda halının üzerinde saatlerce yüzükoyun hareketsiz kalışımı gördüm. Kundaklanan arabaların gece yarısı büyük gürültüyle patladıklarını, alevlerinin 5 katlı apartmanın çatısını aştığını gördüm. Annemin, babamın, ağabeyimin, akşam sağ salim eve dönmeleri için hergün Allah'a yakarışlarımı gördüm. 1 Mayısların ertesinde, kana bulanmış cadde ve sokakları itfaiye araçlarının telaşlı yıkayışlarını gördüm.

Ve 12 Eylül 1980'de, ordunun darbesi geldiğinde, bütün bu olayların jilet gibi kesilip bitmesini gördüm. Bütün çocuklar gibi ben de sevindim. Herkes gibi ben de güldüm. Ama sonrası...

En yakınındaki insanların bir gecede kayboluşları, herkesin evlerinde ne var ne yok, kitaptır, resimdir, küçük bir nottur yakma, yoketme telaşı, sığınacak bir ev, bir dal arayan insanların yüzlerindeki korkular, gidenlerin gelmeyişi, ya da zıpkın gibi gidenlerin, tabut içinde teslim edilişleri, işkenceler, kaçışlar, sorgular, fişlemeler, ölümler, ölümler...

Sevinç uzun sürmedi. Gülen yüzler düşürüldü, parlayan gözler kör edildi. Bir sabah sevinçle üzerimize doğan güneş, bir haftada içimizi yaktı, kavurdu, kül etti, bitirdi.

Evet, 12 Eylül Türk halkının beklediği, istediği bir gündü. Ama, Eylül'ün sonu gelmeden korku dağları sardı. Haklı gerekçeler üzerine kurulup başlatılan bir harekat, haksız uygulamalarla insanların hayatlarını kabusa çevirdi.

Hepimiz demokrasiyi savunuyoruz ve bu anlamda elbette darbelere, sivil yönetimlere karşı yapılan askeri müdahalelere karşıyız. Ama, 12 Eylül öncesindeki durumda, ülkenin girdiği kaostan sivil direniş ve hareketlerle kurtarılması için maalesef bir ortam yoktu. Sivil yönetim kendi içinde kavgalı ve uzlaşmazdı. Halk da kamplara bölünmüş, ortak bir mücadele için bir araya gelmesi imkansız durumdaydı. Sivil yönetim ve halk hareketi ile ülkenin içinde bulunduğu durumdan kurtulması olasılığı tamamen yok olmuş durumdaydı. Halkımız, böyle bir durumda maalesef o gün için tek kurtuluş yolunun asker olduğunu düşünüyordu ve asker de bu amaçla geldi. Ama sonrası başlıbaşına insanlık suçlarının işlendiği bir hayal kırıklığıydı.

O günleri yaşayanlar adına konuşuyorum. Halkımızın büyük bir çoğunluğunun o günler için 12 Eylül askeri darbesini desteklediği bir gerçektir. Ama bunun için kesinlikle halkımız değil, o dönemdeki vurdumduymaz, aymaz, burunlarından kıl aldırmayan, bencil, koltuk sevdalısı partililerin ve sivil toplum örgütlerinin suçlanması gerekmektedir. Ancak, darbe halk tarafından desteklendi ama, sonrasında da askeri yönetim sayısız insan hakları ihlalleri ve suçları işlediler. Hatta yaratılan korku ve baskı ortamı uzun yıllar devam etti ve kayıp nesiller geldi geçti. İşte, ayrılması gereken nokta burasıdır.

Söylenmesi zor ama gerçek olan şudur: 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi maalesef haklı sebeplerle yapılmış, doğru bir harekettir. Ancak, sonrasındaki askeri yönetim ve uygulamaları insanlık suçları ile doludur ve bu suçları işleyenler yargılanmalıdır. Suçu işleyen, cezasını muhakkak çekmelidir. Yargı, yapılan darbeyi değil, işlenen insanlık suçlarını dikkate almalıdır.

O günlerin bir daha yaşanmaması dileğiyle sevgiyle kalın.
 
Toplam blog
: 41
: 671
Kayıt tarihi
: 11.02.07
 
 

1972 doğumluyum ve bir bankacıyım. Hayatım boyunca en büyük hayalim bir yazar olmaktı. Ama, Türkiye'..