- Kategori
- Güncel
14 Şubat Falan Filân

"Tedirginlik" ve "mutsuzluk". Bu iki kavram, insanların ya da sevgililerin günlük ilişkilerini yorumlamamızda bize fayda sağlayacak.
Kısaca; bir ilişkiyi değerlendirirken "tedirginlik", "mutsuzluk" temel parametrelerini referans alıp, "öfke" değişkenini denklemimizde daima ihmâl edeceğiz. Giriş cümlemiz nasıl başlamıştı?
İnsanların ya da sevgililerin günlük ilişkilerini yorumlamamızda... diye başlamıştı.
İster sizi sevdiğini ya da size sevgi duyduğunu iddia eden kişi olsun, ister bir iş arkadaşınız, kapı komşunuz olsun…Samimîyetini , size olan muhabbetini, gönüldaşlığını test etmek isterseniz bu iki temel kavramı, “tedirginlik" ve "mutsuzluk" anahtarını elimize almanın vâkti gelmiştir.
Kendisi tedirginken ya da mutsuzken bunun ne kadarını size yansıtıyor? Bu sorunun cevabı önemli.
Elbette birisi tedirgin olmuşsa, stres altındaysa ya da mutsuzsa, ilk anda size gülücükler dağıtamaz.
Ancak irtibatta olduğunuz kişi "mutsuz" ya da herhangi bir hususta "tedirgin" ise ve buna rağmen sizi incitmemeye çalışıyorsa o kişiye rahatlıkla güvenebilirsiniz.
Yani herhangi bir hususta gerginse ve buna rağmen size olan şefkatini, muhabbetini gölgelemeden, samimîyetini sesinin rengine her şeye rağmen yansıtmaya çalışıyorsa, o kişiye sonsuz güvenebilirsiniz.
Sevgisine, samimiyetine en önemlisi kendisine güvenebilirsiniz. Keyifler yerindeyken, işler tıkırındayken size adres soran bir yabancıya karşı sevgi pıtırcığı olmak marifet değildir anlayacağınız.
İştesiniz. Yoğun stres altındasınız. Çalışma arkadaşlarınıza, muhataplarınıza, müşterilerinize karşı kalp kırmıyor, aksileşmiyorsanız, siz iyi bir insansınızdır. Tahammülün elbette sınırı var. Kastım, o sınırın zorlanmadığı ortalama değerlerdir.
Askerdeyken, çok aksi bazı çocuklar vardı. Genel olarak aksi ve kalp kırıcı olan bu çocuklar, hafta sonu çarşı iznine çıkmadan önce sabahları koğuşta dolaplarımızın önünde giyinirken bir anda sevgi kelebeği olurlardı. Bense bu tablodan hiç hoşlanmazdım.
Birbirlerine yaptıkları esprilerin, gösterdikleri anlık hoşgörülerin kaynağının birbirlerine olan muhabbetleri değil, az sonra çıkacakları ve tüm gün sürecek olan çarşı izninin yarattığı geçici mutluluk olduğunu bilirdim. Bu sahte samimîyet tablosundan işte o yüzden hiç hoşlanmazdım.
Peki bu analizimizde öfke değişkenini niçin ihmâl ettik?
Çünkü sinirlenmek, öfkelenmek başka bir şeydir. Bir insan sinirlendiğinde çok öfkelendiğinde kontrolü kaybedebilir. "Tedirginlik" ya da "mutsuzlukta" gösterilmeyen tahammülü hoş görmem. Ancak öfke hâlinin getirdiği tahammülsüzlüğü hoş görebilirim. Bir şartla: öfke alışkanlık hâline getirilmeyecek ve bu öfkenin arkasına saklanılmayacaksa.
Şâyet “ben zaten sinirliyim, sinirleniyorum” gömleğini üzerine giyip, sağa sola kalp kırmak için bunu malzeme yapıyorsa bir yakınınız…Uzak durun.
Sevgiliyi dar anlamda değil; sevmek, saygı göstermek bağlamında geniş anlamda yorumlayıp ona göre değerlendirdiğimizde ilk anda ulaşabileceğimiz sonuçlar bu şekildedir.
Sabrın sonu ile