Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '11

 
Kategori
Etkinlikler / Festivaller
 

18-19 Haziran 2011, Milliyet Blog Büyükada Toplantısı (40 Kısım Tekmili birden, 4.Kısım)

18-19 Haziran 2011, Milliyet Blog Büyükada Toplantısı (40 Kısım Tekmili birden, 4.Kısım)
 

(4. Adaların Yeri Değişmiş ) 

Ediyle Büdü Adalara varmak için İstanbul kazan biz kepçe yuvarlanıp duruyoruz… Biz her gün İstanbul’u baştan aşağı arşınlayanlardan değiliz onun için, bir yabancı gibi gezip, bir yabancı gibi zevk almaya bakıyoruz… 

Mısır Çarşısı’ndan çıkınca mutlaka yandaki çeşitli Bitki - Hayvan satan Çiçekçilere bir uğrarız ve burada hanımın delaletiyle büyük meydan savaşları veririz… Hanıma göre buradaki bütün hayvanlar esirdirler ve özgür bırakılmalıdırlar… Onun için bunların sahipleriyle uzun tiratlarla edebi ve sonra edepsiz sohbetler yapmaya başlar; adamların ne cahillikleri, ne zalimlikleri kalır… Köpekleri özgürlüklerine kavuşturmaya çalışır… Kuşları uçurtmaya… Bizim de kellemiz başımızdan gitmeden hanımı zor bela bu kısımdan çeker, çay bahçelerinin oraya sürükleniriz… 

Sürüklenmemizle birlikte her bahçeden gelen bir garsonun ellerimize kollarımıza yapışması ve bizi kendi bölümlerine, bahçelerine sürüklemeleri an meselesi olur… Elimizi verip, kolumuzu kaptıracağımızı anlayınca , kaçar… Büyük Postane’neye doğru sürükleniriz… Yol boyunca Kokoreççiler “Gel… gel…” diye davetiye çıkarsalar da ; şeytana uymamak için; postanenin köşesindeki Barakaya girer , birer Portakal suyu ısmarlarız… (Ben bu arada, hanımın gözlerine baka baka, bir sosisli sandviçi de götürürüm… ) (Helal olsun ve… bol alkış sesleri…!) 

Adalara gidiyoruz ya! Güya kafamdaki planı uyguluyorum… (Kafamdaki planın ne kadar eskimiş olduğunu sonra göreceksiniz…) Ben diyorum ki, biz şimdi buradan yürüyerek, Sirkeci istasyonunun önüne çıkarız, oradan aşağıya yürür, deniz kıyısındaki iskeleleri buluruz; onlardan “Adalar İskelesi”sindeki vapurlardan birine atlar ; Sema Hanım’ın yol göstermesiyle birlikte (Sema hanım İstanbul’da adım adım bizi telefonda izledi Allah razı olsun…), adım adım… ilerleriz… (İçinizden bazıları için için gülüyor.. Gidi kafirler..! Neden daha önce söylemediniz ha..!) 

Evet, Sirkeci’ye vardık… Epey bir aşağıya doğru indik; tam o sırada önümde simit satan iki tane çocuk var … “Bakın delikanlılar biz Adalara gitmek istiyoruz… Bu Adalar İskelesi nerede kaldı..?” Demekle birlikte Doğudan geldikleri belli olan, fakat İstanbul tecrübeleri bizden çok olan delikanlılar güldüler…” Bey Amca, yanlış yoldasınız… Artık Ada vapurları buradan kalkmıyor..” Demesiyle birlikte terse forse olduk. Belli…
“Peki, nereden kalkıyor…?”
“Abi, Adalar vapurları artık Kabataş’tan kalkıyor…” demeleriyle birlikte bende şafak attı? Neredeydi bu Kabataş… Hanım benden akıllı… “Bu güzergahta Metronun son istasyonu…!” 

Neyse, Sirkeci’ye döndük… Karşı’ya Metro istasyonuna geçtik… Ama , ne jeton var.. ne de jeton satan bıyıklı amca…Ne yapacağız? OTOMAT’lar karşıda dediler (Neden?) Hadi bakalım topal bacak karşıya geçtim (Hanım beni istasyonun kapısında bekliyor..) Otomat’ın karşısına dikildim ama cebime baktım 1.75 TL bozuk param yok… Cebimde bir 20 TL banknot var, şöyle bir baktım Otomat’a ; bunu içine atsam beni dolandırır mı diye ? Ters ters baktım ama, boşuna … Bu hayvan nereden anlayacak? Neyse üstten parayı içeriye ittim, itmemle birlikte, alt kutuya bir sürü bozuk para dökülmeye başladı… Anladım ki ZENGİN oldum… Aralarında da jeton var… Valla saymadım bile… Bu kadar akıllı robot görmedim ben… Hiç yanlış yapacağa benzemiyor… İnsan olsa mutlaka yapar… (Beş on kuruş tırtıklayabilir.. Ama Robot bu be…! Mutlaka namusludur… Daha onlara namussuzluğu henüz öğretemedik…) 

Koşa koşa Metronun kapısına gittim…(Bir de hanımdan “Bu zamana kadar Nerdesin be?” diye zıpındırı işittik..) Ona laf anlatayım derken Metro gelmiş bizi bekliyor… Acele acele, diye … acer tecer.. Kendimi içeri attım… Ben diyorum ki… Hanım da açıkgözdür ne yapar yapar.. kapıdan içeri girer… İşler öyle değilmiş… Bir Zırt sesinden sonra çat diye kapılar kapandı… Ben içerde , hanım dışarıda kaldık..! El salladık ama, Ben ağlasam mı , sabaha mı bıraksam bilemiyorum… İşte, İstanbul acemiliği… Modern dünyanın kalleşlikleri… Zamanlama belası… Gördün mü arkadaş, çarklar nasıl çalışıyor… Modern Dünyanın düzeni, geri kalanı kaldırıp dışarı atıyor… Vay anasını vay… (Tabii bu vayların bir kısmı benim, hanımın elinden daha sonra neler çekeceğimle ilgili)… “Beni bırakıp gittin de… İstanbul gibi yerde de… !” Ben biliyorum nelerin olacağını da… İşte tatlı bela…(Gerisi sansürlü…) 

Baka , Modern Dünya’nın yarattığı Metro’dan başka aletler de var…Mesela : TELEFON.. Değil mi canım…Neyse telefonlarımız cebimizde, metroda konuşmak da yasak, değil… Açtım telefonu bir güzel özür diledim (Bu arada işittiğim parazit seslerini siz duymamış olun…) tatlı tatlı anlaştık; Ben onu Kabataş İstasyonunda bekleyeceğim; o da öteki Metroyla gelecek; orada buluşacağız… Ondan kolay ne var? Hah… 

Kabataş’a kadar yalnız ve bikeder bir şekilde ilerleyip, metroyu terk ettim; oturdum… Bekledim öteki Metro gelmez… Önümüzden bir çiçekçi geçti… Bir buket Papatya aldım… Epey biraz sonra Öteki Metro avdet etti; Hanımefendi, kapıdan gurup edip, çıktı… Bir çiçek papatyayı görünce gevşedi, gülümsedi.. ÖPÜŞTÜK (Perde…) 

 

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..