- Kategori
- Siyaset
18 Mart "Çanakkale Zaferi" değildir!
Bu Yazım’da; Toplumumuz’un “Kültür-Bilgi Seviyesi”ni zorlayacak ama “anlayıp-kavranmasını çok istediğim” bir konuyu gündeme getireceğim… Getirme amacım da; yerinden edilen 3 Kelime’nin itibarlarının iade edilmesi yani “tekrar o Cümleler’e konmaları” olacak!
> KASITLI KAYBEDİLEN KELİME-1: DENİZ!
Yazar Yatağanbaba’nın “Çanakkale’de Kalpak-Sarık Hikmeti / Sarıklı Ruhlar 300 Yıl Neredeydi” adlı Yazısı’na “Yatağanbaba Çanakkale Zaferi’ni Atatürk’e maletme uyanıklığı gösteriyor, oysa ki Atatürk o Savaş’ta Alt Rütbeli’ydi” diye bir itiraz gelmiş ve de Milliyet ve Tercüman Gazeteleri’nin Yazarlı da Kaynak gösterilerek “Atatürk’ün Çanakkale Savaşı’na katılmadığı” bile iddia edilmişti…
Konuyu; yazdığı “Atatürk Kitapları”yla tanıdığımız Yazar Sinan Meydan’a sorduk, “işin aslı” şuymuş:
Çanakkale Zaferi; 18 Mart’ta kazanılmamıştır. Bu bir yanıltmadır. “18 Mart”ta kazanılan “Deniz Zaferi”dir. Ama bildiğiniz gibi Düşman hemen Kara’ya çıkarak “10 ay da Kara’dan” saldırmıştır. “Çanakkale Zaferi” asıl “Kara”da kazanılmıştır… “Kara Zaferleri’nin Tamamı”nı da “Atatürk” kazanmıştır…
25 Nisan 1915 “Arıburnu Zaferi” ve 9-10 Ağustos “Anafartalar ve Çonkbayırı Zaferi”… Her 2 Zaferi de kazanan “Sadece Atatürk”tür…
Çanakkale Zaferleri “asıl bunlar”dır!... Ama “bilinçli olarak” Çanakkale; “sadece 18 Mart Deniz Zaferi”ne indirgenmiştir.(“Sinan Meydan: Çanakkale Zaferi’miz Kasıtlı Olarak ’18 Mart Deniz Zaferi’ne İndirgendi” Haberi | “Dönence” E-Gazetesi | 24 Mart 2011)
O halde olay su:
“18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi”nden “DENİZ” Kelimesi çıkarılarak “18 Mart Çanakkale Zaferi”ne dönüştürülmüştür… Bu “çıkarma ve dönüştürme” görülüyor ki “kasıtlı” yapılmıştır, amaç da “Çanakkale Zaferi’nde ‘Atatürk’ü YOK’ saymak”tır!
> KASITLI KAYBEDİLEN KELİME-2: ÜRETEN!
“Yazılı olarak” bu Konu’yu “ilk ele alıp-kayda geçiren” ben oldum… Açıkça şunu yazdım:
Atatürk’ün “Köylü Millet’in Efendisi’dir” diye bir sözü yok!!!
Bahsettiğim Yazım’dan Konumuz’la “doğrudan alakalı” bölümün özetini hatırlayalım:
“Söylediği” iddia edilen bu sözü, “dönüştürülmüş bir sözü”dür! Peki Atatürk aslında “ne demiş” de, sonradan bu sözü “neye dönüştürülmüş”tür?
Buna “benim nefesim” yetmez! Fakat bu Ülke’de buna “nefesi yetenlere” de vardı ve şöyle demişti:
Atatürk’ün sözünü değiştirip-çarpıttılar. Atatürk “köylü Millet’in efendisidir” demedi, “bu ülkenin asıl sahibi / efendisi, “üretici olan köylü”dür!(Atilla İlhan / Kanal Biz Tv. / Atilla İlhan’la Yolculuk / 12.09.2008 / 01:35)
Ben bunu Atilla İlhan’dan “ilk duyduğumda” / öğrendiğimde şok geçirdim! Geçirdiğim şok süresinde de, “Türkiye’nin Tarım Politikası üzerinde oynanan oyunlar” bir film şeriti gibi gözümün önünden geçti ve farkına varamadığım sinsi oyunları fark ettim, aylakta kalan bazı konular da yerine oturdu!
“Köylü Millet’in efendisidir”başka şeydir, “üreten köylü Millet’in efendisidir” başka şey! Bunların anlamları ve boyutları ne Türkçe’de ne de Mantık’ta “aynı”dır! Anlamları çok farklıdır!
Atatürk’ün “üreten köylü Millet’in efendisidir” sözü üzerinde, Tarih içinde “çaktırmadan” bir operasyon yapılmış ve bu sözü “köylü Millet’in efendisidir”e dönüştürülmüştür!Türkiye’nin “Tarım Politikası’nı” yani “Üreten Türkiye’yi” engelleme girişiminin ilk adımı, işte Atamızın bu Sözü’nü değiştirmektir. Çünkü bu değiştirilmezse, çiftçiyi “üretmekten” nasıl alıkoyacaklar?!
1920’lerde söylenen “Üreten Köylü” Sözü’nden “üreten” kelimesi / şuuru / politikası çıkarılınca 2010’larda Tarım’da geldiğimiz nokta işte ortada. “En verimli Tarım Arazileri satılmış”, “Tohum’suz kalmış” ve de karnını doyurabilmek için 106 Ülke’den “gıda ithal etmek zorunda kalmış” bir Türkiye… Yani “tek kelimeyle” söyleyecek olursak “Aciz Türkiye”… Bu “alçakça ve de sinsice” oyunu / politikayı fark edemediği, bunu fark etmekten aciz olduğu için “acınacak duruma düşmüş” ve / veya “düşürülmüş” Türkiye…
Kahvede taş / okey döşeyen Köylü, “benim efendim” falan değildir kardeşim!
O köylü bırakın “efendi” falan olmayı, bu Millet’in sırtına bir “yük”tür…
“Efendi” olmak, “yan gelip-yatmak”la değil, -Atamız Atatürk’ün ifadesiyle- “çalışmak”la yani “üretmek”le olunur!
Atamız Atatürk köylümüze / çiftçimize “bunu böyle” öğretmiş / çalışıp-üretmeye teşvik etmiş ve “böyle yaparsanız Ülkemiz ayakta kalır ve siz de bu üretimin en önemli ve de ilk adımı olan Tarım’la meşgul olduğunuz için herkesin gönlünde ‘efendi’ olursunuz” demek istemiştir!
Vefatından sonraki dönemde ise Atamız Atatürk’ün içerideki ve dışarıdaki düşmanları, köylünün elinden toprağını, gübresini ve de tohumunu almış ve “sadakaya alıştırarak” üretimi durdurmuş, “ürettiği sürece” layık olduğu ve hak ettiği “efendiliği” ona “üretmeden-yan gelip yatarak” vermiştir. Bu tür siyasetlere “överek yok etmek” denir!
Köylüye “sen bizim efendimizsin” diye diye sözde “yüceltiyorlar” aslında ise “köleleştiriyorlar”…Köylü yani çiftçi köleleşirse yani “esirleşirse” o köylülerin / çiftçilerin yaşadığı Ülke de “esirleşir”!!!… İşte bak biz “karnımızı doyurabilmek için” bile 106 Ülke’ye muhtacız, bundan daha alâ esirlik mi var?!!!
Ayrıntıları ve Kaynakları “Köylü Millet’in Efendisi’dir Yalanı / Burunlarını Sürte Sürte Gelecekleri Son Nokta: Tohum” adlı yazımdan okuyabileceğiniz Konu’nun Özeti şu:
“Üreten Köylü Millet’in efendisidir”den “ÜRETEN” Kelimesi çıkarılarak “Köylü Millet’in Efendisi’dir”e dönüştürülmüştür… Bu “çıkarma ve dönüştürme” görülüyor ki “kasıtlı” yapılmıştır, amaç da “Köylü’nün Üretimi’ni engelleyip Türk Tarımı’nı bitirmek”tir!
> KASITLI KAYBEDİLEN KELİME-3: EMEKÇİ!
Yukarıda “özeti”ni verdiğim Yazım’ı “8 Mart”ta da gündeme getirdim ve Facebook Profilim’de şu notla birlikte Yazı Küpürü’nü paylaştım:
Facebook'ta ha bire 8 Mart "Dünya Kadınlar Günü" diye bir "Geyik Muhabbeti" yapılıyor... "Böyle" bir gün-mün YOK!!! Var olan "Dünya ÇALIŞAN Kadınlar Günü"dür... Aynı Geyik Muhabbeti "Köylü Millet'in Efendisi'dir" derken de yapılıyor, oysa Atatürk'ün de "böyle" sözü-mözü YOK!!! Var olan "ÜRETEN Köylü Millet'in Efendisi'dir"dir... Kadınlar'dan "Çalışan"ı, Köylü'den "Üreten"i kasıtlı olarak çıkardılar!!! (“Dünya ‘Kadınlar’ Günü!!! / ‘Uyduruk bir Gün’ Kutlaması” Notu | Facebook | 07 Mart 2011)
Bu notun ardından “Köylü Millet’in Efendisi’dir Yalanı” adlı Yazım’ın linkini / bağlantısın verdim… Şöyle bir itiraz geldi:
"Çalışan" ibaresi, bu tamlamada “zımnen mevcut” zaten merak etmeyin, “vurguya” lüzum yok bence. Dünya kuruldu kurulalı, “çalışmayan kadın” mı var Murat Bey? "Emekçi" sıfatı, olsa olsa “kadının alâmeti fârikası”dır. İstisnalar varsa da kaideyi bozmaz ki! Ha, evinde çalışanı var bunun, işe gideni var, o ayrı. Fakat hepsinin de canına okunmuş, okunuyor ve belli ki bundan sonra da okunacak! Daha ne yapalım yani?! Hem tanımsız-sıfatsız, sadece "kadınlar" günü oluverse ne çıkar? (Elif Kara-Facebook | 08 Mart 2013)
Elif Hanım’dan “böyle bir itiraz” gelmesine şaşırdım ama kendisi “tartışmak istemediğim biri” olduğundan “alışılagelmiş cevaplarım”dan birini vermedim, sakin ve kısa bir cevap yazdım:
Böyle sorarsanız o zaman öteki de "Üreten çıkarılıp sadece 'Köylü' oluverse ne çıkar" diye sorar?! Ben yukarıda bahsettiğim "Çalışan" ve "Üreten" ifadelerinin zaman içinde "sinsice çıkarılması"nın, sizin sandığınız veya bahsettiğiniz kadar "masum" bir çıkarma olduğunu hiç sanmıyorum... Ayrıntıyı Yazım'da anlattım zaten...
Fakat Elif Hanım ısrarla işi “Kadın / Cinsiyet’e çekmek”te ısrarlıydı ve bu defa da şöyle yazdı:
İyi diyorsunuz da, ben bir tek onu söylemedim ki. Asıl sözüm, onun öncesinde. (Zaten kıyasınız da uygun düşmemiş.) "Dünya Kadınlar Günü" dendiği zaman kimse bundan "Papatyalar Günü" gibi birşey anlamaz. Erkek egemenliğine dayalı yaşam biçimi geçerli olduğu müddetçe çalışan-üreten-emekçi sıfatını oraya koysanız bile değişen birşey olmaz. 8 Mart'ın ortaya çıkış nedeni, üretim ve emek meselesiyle ilgili olsa da "Dünya Kadınlar Günü" denmesi daha yerinde ve kapsayıcıdır. Çünkü kadınların, hayatta çalışıp üretmeleri, bu erkek-egemen sistemde maruz kaldıkları zulümden bağımsız düşünülemez. Yani, bence...
Buna cevap vermedim… Çünkü karşımda “Amazonvari bir Kadın Hakları Savunucusu” varmış gibi geldi… Oysa ben böyle “lastik gibi / sonu açık” cümleleri hiç mi hiç sevmem… “Çerçeve” belli olması lâzım… Bunun adına sadece “Kadın” derseniz, o zaman iş amacından sapar, çünkü karşısında “Dünya Erkekler Günü” ile “Dünya Çiftcinsiyetliler / Eşcinseller Günü” çıkar… Oysa konu “Cinsiyet” değildir “İş-Üretim”dir… “Kadın-Erkek-Çiftcinsiyet” Meselesi ve Hakları “apayrı” bir konudur…
Sanki Kadınlar Erkekler’in yerine geçebilse “farklı” bir şey mi olacak?! O zaman da Kadınlar Erkekler’in canına okuyacak!!! “Kadın Patron” Emri’nde çalışanlar veya çalışmış olanlar “ne demek istediğimi” anlamıştır…
“Konumuz” bu olsa; o zaman o konuda çözümler üretilir… Üretenler’den Biri “şöyle” diyor:
Ne “canım” demek ayıp, ne “aşık” olmak,
Ayıp olan korkup da “sevmeden” saymak,
Ne “Erkek” olmak hüner, ne “Kadın” olmak,
Vallahi çok zor değil, sırf “İnsan” olmak!
(Cem Karaca | “Sen Seni Bil” Şarkısı | “Yiyin Efendiler” Albümü | B3 | “Özbir” Müzik – 1990)
Onun için bu “Cinsiyet Egemenliği”nin Konumuz’la ilgisi yoktur… Bu daha çok “Kadın’ın Sırtı’ndan Sopa’yı Karnı’ndan Sıpa’yı eksik etmeyeceksin”, “çalışmayacak evde oturacak ve Çocuk bile emzirmeyecek, sadece Kocası’nın Cinsel İstekleri’in tatmin edecek” diyen “Kafa”ya karşı “Kadın’da Çalışacak / Çalışmalı Tepkisi”dir…
> “TARİHİ SÜREÇ ve GELİNEN SONUÇ”A “BİR BÜTÜN” OLARAK BAKMAK GEREKİR!
Bütün bunları “tek tek” ele alırsak, o zaman enerjimiz orada telef olur gider ve “Büyük Resme” bakmaya mecalimiz kalmaz…
“Benim Büyük Resme baktığımda gördüğümü” görebilmek için, “Hemcins”, “Parti” veya “Politika” korumaktan kurtulabilmek ve “bu gözle / Geniş Açı’dan Tarihi Süreç’le birlikte bakabilmek” gerekir… Öyle bakınca, “Kasıtlı Kaybedilip-Unutturulan 3 Kelime”nin NASIL SİNSİ bir namussuzluk olduğu daha iyi anlaşılır:
8 Mart Dünya EMEKÇİ Kadınlar Günü!
8 Mart Kadınlar Günü!
18 Mart Çanakkale DENİZ Zaferi Günü!
18 Mart Çanakkale Zaferi Günü!
ÜRETENKöylü Millet’in Efendisi’dir!
Köylü Millet’in Efendisi’dir!
“Özel”de Elif Hanım, “genel”de Bütün Milletimiz bu kaybedilip-unutturulan 3 Kelime’nin içinde “zımmen var olan anlamları”ı gerekçe göstererek “kaybedip-unutturmayı” savunmamalı, bunun “Bilinçli bir Kaybedip-Unutturma” olduğunun farkına varmalı! Yoksa o “ucu-bucağı belirsiz” olan “zımmen anlamlar”ın farkına varabilecek Toplum ararsak, baya bir Mum Stok’u gerekir… Çünkü “o Seviye’de Kültürlü Toplum”u mumla ararız da gene bulamayız… Bu “kaybedilip-unutturulan” Kelimeler’den yoksun Cümle ve Günler; “Geri Kalmış Toplumlar”ın “Kültür ve İdrak Seviyesi’ne göre, yıllar içinde sinsice “bu hale” dönüştürülmüştür! Buna “Cümle ve Günler’in Mankurtlaştırılması” da diyebiliriz…
Yani şu an kutladığımız veya andığımız Günler; aslını-astarını kaybetmiş / yamulmuş / eciş-bücüş hale getirilmiş birer “Hilkat Garibesi”dir…
Onun için de bunlar bu Millet’e anlatılmalıdır… Yoksa Nesiller bu yanlış bilgilerle yetişiyor ve daha da kötüsü “bu yanlışlıklar doğru” sanılıyor… Meselâ bu kadar Okuyan ve Yazan biri olmama rağmen ben bile “18 Mart Çanakkale Zaferi” diye biliyordum… Hatta 125.000 Üyesi bulunan Cem Karaca Hayranları Facebook Sayfamız’da da Cem Karaca’nın söylediği “Çanakkale Türküsü”nü “18 Mart Çanakkale Zaferimiz Kutlu Olsun” Notu’yla paylaştım…
“Nasıl ve çok fena bir oyun”a geldiğimi de ondan sonra fark ettim ve öğrendiğim “işin aslı”nı önce az önce okuduğumuz E-Gazete Dönence’nin Haberi’nde, sonra da bu Makalem’de Milletimiz’e anlattım… Beklediğim; sadece Vatanseverler’den veya Atatürkçüler’den veya Erkekler’den değil, “Kadınlar”dan da yani “bir bütün halinde” Bütün Milletimiz’den “teşekkür” ve bu 3 Kelime’nin “tekrar hatırlatılıp-cümelerdeki yerlerini almaları” için destek yani bu Yazım’ın mümkün olduğunca çok insana okutulmasıdır…