- Kategori
- Bayramlar
1922'den beri zafer yine zafer

1922'de zaferle sonuçlandı Büyük Taarruz.
26 Ağustos, saat sabahın karanlığı, henüz gün ışımamıştı. Taarruz bekleyişi sonlara yaklaşmaktaydı. Kimse yerinde duramıyordu. Nazım Hikmet şöyle anlatmıştı o anları Kuvvayı Milliye Destanında:
“…Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı
öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam
Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel ve rahat günlere inanıyordu ki
Ve gülen bıyıkları ile duruyordu ki mavzerinin yanında
Birden bire beş adım sağında O`nu gördü
Paşalar o`nun arkasındaydılar
O saati sordu
paşalar üç dediler..."
Sonra şöyle devam eder Nazım:
"...Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı
Yürüdü uçurumun başına kadar
Eğildi, durdu
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak,
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı..."
Dillendirmiş Nazım, bize düşünmek kalıyor bu dizelerin ardından.
Düşünün ki; ne mühim olay. Ne mühim zafer. Ne çok kan, ne çok can, ne çok ana, ne çok kardeş, ne çok gönlünü veren, ne çok Ata'ya saygı, ne çok zafere koşan yolda kendinden olan, ne çok bizi yersiz, yurtsuz bırakmayan, ne çok şimdiki imkanlarımızı sağlayan, ne çokmuşuz...
Düşünelim ki; Ne az gönlünü veren. Ne az Ata'ya saygı, ne az zafere koşan yolda kendinden olan, ne az bizi yersiz, yurtsuz bırakmamak için çabalayan, ne az şimdiki imkanlarımıza şükreden. Ne kadar azalmışız...
Tek yapabildiğimizin bu olduğuna inandırıp rahatlatalım vicdanımızı.
İster rengi solmuş olsun, ister olağan kırmızı.
Çok değil bir bayrak asalım.
Bir sokağa girdiğimizde kafamızı kaldırıyorsak, kırmızı bir gökyüzü görelim.
Hiç değilse bugün.
En azından bu kadar azalmış olmayalım.
Biz de o azlardan olmayalım.
Sen rahat uyu Ata'm.
Tek bayrak kalır belki. Belki o kadar azalmış oluruz.
Elimizden geldiği kadar hatırlatırız seni.
Hakettiğinden az.
Bir kuru bayrakla.