Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '12

 
Kategori
TV Programları
 

20 Dakika- Umarım kötü taklit olmaz! (Pour Elle ve The Next Three Days)

20 Dakika- Umarım kötü taklit olmaz! (Pour Elle ve The Next Three Days)
 

Başrollerde Tuba Büyüküstün ve İlker Aksum oynuyorlar


Yine eski günlere döndük, Yeşilçam ne yaptıysa televizyon o noktadan devam ediyor. Nerede iyi bir film bulsa diziye dönüştürdüler. Yıllar önce çekilen filimler dizi oldu. Tabi bununla sınırlı kalmıyoruz yabancı filmleri de diziye çevirip, bağırsak gibi uzatıp duruyoruz. Tam ‘’taklit filmlerden kurtuluyoruz!’’ derken, taklit dizi filmler gündeme düştü. Haluk Bilginer’in oynadığı ‘’Hayatımın Rolü’’ adlı dizi tanıtıma başlayınca benim çocuklarım bile ‘’anne biz bu filmi seyretmiştik!’’ deyiverdiler. Robin Williams’ın oynadığı Mrs.Doubtfire adlı filmden çekilmişti. Seyirci belki bir iki bölüm seyretti ama kış sezonu gelince daha kuvvetli diziler karşısında seyircisini başka dizilere kaptırdı. Kötü bir taklitten öteye gidemedi. Her gördüğümde de filmin aslını hatırlattı bana.     

Ekranda çok Hollywood tarzı görüntülerle tanıtılmaya çalışan bir dizi film gördüm. 20 Dakika. Güzel yüzü ile Tuba Büyüküstün hapishanede duvarları siliyor, şnav çekiyor… bir uğraş, bir sıkıntı, acı dolu sormayın gitsin. Allah! Allah! Nereden çıktı bu dizi? Kimin fikriydi? Bize biraz uzak bir konu kimin aklına geldi? Çünkü bizde hapishane diyince başka konular gelir. Sanırım bu dizi tanıtım filmi üzerinden 1 hafta kadar ekranda döndü. Üstelik ekran kapağı olarak ateşler içerisinde bir kelebek ile çalışılmıştı. Kelebekleri çok severim, beni de önce buradan vurdu. Birden aynı dizi filmin erkek karakteri tanıtım filminde göründü. İlker Aksum, konu bir de onun çerçevesinden tanıtıldı. Erkek oyuncu karısı için her şeyi göze alan, hatta gözü dönmüş bir sevgiliydi. Allah! Allah! Ben bunu bir yerden hatırlıyorum! Gözümün önüne gelmiyor, ama kulağımda Fransızca kelimeler uçuşuyor. ‘’Ne hafıza?’’ diyeceksiniz. Zaten güçlü olan hafızam vardı daha da güçlenmesi için briç oynuyorum. Hem de neredeyse 20 senedir. İsterseniz bırakalım beni de konuya dönelim. Ne dersiniz?

Beni bilen bilir bir sinema aşığıyım! Ne bulsam seyrederim, iyi tavsiyeleri dinlerim (bana aynı hazzı vermese de), kendi kendime keşfederim. İyiyi kötüyü ayırt etmeden seyrederim. Dikkatli bir seyirciyimdir. Hatta ‘’Gitme! Ben gittim, tam bir fiyasko’’ dedikleri filmi de seyrederim. Bir de kendi penceremden bakmalıyım diye düşünürüm. Böyle büyütüldüm, annem ve babam sanatçıydı. Her ikisini de Allah Rahmet eylesin! Bizi de böyle terbiye ettiler. Hep kendi fikrimizin oluşmasını istediler. Başkasının sözü ile eleştiri yapılmayacağını aşıladılar. Neyse yine ben girdim araya, beni bir tarafa bırakalım da konuya dönelim. Ama bu nasıl bir şey! Tanıtım filmi ne zaman ekrana gelse kulağımda bir sürü Fransızca sözcük. Ben de arşivimi bir araştırayım dedim. Aynı Ali Ağaoğlu gibi ‘’Bu değil!’’, ‘’Bu da Değil!’’, ‘’Bu hiç değil!’’ diyerek (kendi kendime sesli sesli konuşurum ben!!!- deli işte!) çocuklarımın diline düştüm. Kendilerince makara bile yaptılar. Veee buldum!

Elimde duran film ‘’Pour Elle’’ idi. Yıl 2009! Hatta filmi DVD satıcım ‘’Abla tam senlik’’ dediği için almıştım. DVD satıcıları hep önerir ama pek de memnun kalınmaz ya! İşte benim ki ondan değil. Ben Arda’ya (DVD ci) güvenirim! Avrupa filmi sevdiğimi de bilir. Filmi alıp eve gittiğimi, makineye takıp ‘’ haydi bakalım’’ dediğimi bile net hatırlıyorum. Film piyasaya ‘’Aşk Uğruna’’ adıyla çıkmıştı. Fransız sineması tadında ağır tempoyla başlıyor, ama seyirciyi soluksuz bırakıyor. Vincent Lindon ve Diane Kruger başrolleri paylaştı. Ekranda Vincent Lindon büyüdükçe büyüdü, adeta devleşti. Konu itibari ile de klasik Fransız filmi değildi. Biraz Hollywood tarzı bir senaryonun, ustaca perdeye yansımasıydı. Seyircinin nefes almasına bile izin vermiyordu. Tutkulu aşkları süren bir çiftin hayatlarının nasıl kabusa dönüştüğünü anlatıyordu film. Zavallı koca (Vincent Lindon) deli divane olup karısını hapisten kurtarma planları yapıyor. Lisa (Diane Kruger) ve Julien’in (Vincent Lindon) mutlu bir evlilikleri vardır ve oğulları Oscar ile birlikte Fransa’da şehrin civarında bir evde huzurlu ve sakin bir hayat yaşamaktadırlar. Ama bir sabah hayatları büyük bir sarsıntıya uğrar; olayla hiç bir ilişkisi olmamasına rağmen polis Lisa’yı cinayet suçu iddiasıyla tutuklar. 20 yıl hapis cezasına mahkum edilir. Ama Julien karısının suçsuz olduğuna inanmaktadır ve onu bu durumdan kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Delil toplamak ve bürokratik işlerle uğraşmak için geçecek zamana daha fazla katlanmak istemez. Julien bu karmaşa ve üzüntü içinde her şeyi göze alır ve tek çare olarak Lisa’yı mahkumiyetten kurtaracak çılgın bir plan hazırlar. Daha fazla anlatmayayım da siz bir zahmet bulup seyredin. Film güzel bir Fransız sinema örneği, aksiyon, aşk, daram her şeyden bir tutam var. Sonuna kadar kendini seyrettiriyordu. Tavsiye ederim!

Hollywood’da bunu hep yapıyor. Ne zaman fikir tükense (seri üretim yaptıkları için sık sık fikirleri tükeniyor) nerede iyi bir hikaye bulsa, o konuyu alıp dönüştürüp Hollywood hayranı seyirciye sunuyor. Film o kadar ilginç, değinilmemiş bir konuyu işliyor, farklı bir açıdan bakıyordu ki Hollywood konuya el attı. Yıl 2011. The Next Three Days adı ile başrollerinde de Russell Crowe ve Elizabeth Banks paylaştı. Sinemamızda ‘’Kaçış Planı’’ adı ile oynatıldı."Ofiste birbirini çekemeyen kadınlar" modelinin yarattığı trajedi üzerinden başlayan filmimizde, Laura patronuyla şiddetli bir biçimde tartıştıktan sonra evine dönüyor ama sabah uyandığında bakıyor ki patronu ceset, kendisi de katil olmuş. Kocası John, karısının masumiyetini ispatlamak için tüm gücüyle savaşırken bir yandan da çocuklarıyla ilgilenerek "kutsal aile" kavramını yüceltmeye devam ediyor ama şans Laura'dan yana gitmiyor. Tüm deliller ve şahitler kadının hapse girmesine sebep oluyor. Kırılgan ve intihara meyilli bir karakter olan Laura'nın bu çaresizliği ve aradan geçen 3 umutsuz yıldan sonra John kararını veriyor; sevgili eşini hak etmediği bir suçtan dolayı girdiği hapisten kaçıracaktır ve bazılarının dediği gibi "Film asıl şimdi başlar..." Aman siz siz olun böyle bir plan içerisine girerseniz yanınıza diş fırçası, temiz iç çamaşırı almayı unutmayın! Çünkü, nasıl olsa polisler ensenizde bitecek, bir bu eksikmiş gibi de siz de hapsi boylayacaksınız!

Gişe durumunu bilemem ama bana aynı hazzı vermedi. Kısacası kötü bir taklitti. Canım biraz abarttım tabi ki ne de olsa Hollywood iyi bir zanaatkar tadında çekmiş filmi. Bütçe sıkıntısı olmaması yüksek teknolojiyi hizmete çağırıyor.Seyirciyi temposu ile ele geçiriyor. Seyirci de ilk defa (Pour Elle’i seyretmeyenler) seyrettiği bu filmden çok memnun kalıyor. Russell Crow greini ok iyi yapıyor e A kalite bir oyun seriliyor, Elizabeth Banks aynı şekilde başarılı bir oyunculuk gösteriyor.  Russell Crowe deyince Gladyatör akla geliyordur. Benim için Russell Crowe deyince Cinderella Men gelir de aklıma, geldiği gibi de neredeyse hiç gitmez. Bence Russell Crowe bu film ile oyunculuğunun altını çizmiştir.  Hala her seyrettiğimde gözyaşı seli ortasında kalırım. Gözyaşlarım beni boğana kadar ağlarım. Fakat Russell Croowe’un oynadığı taklit film ‘’Kaçış Planı’’ beni hiç etkilemedi. Pour Elle’de Vincent Limdon tek başına filmi omuzlamış gidiyordu. Süper performans sergilemişti. Benim gözümde Vincent Lindon, Russell Crowe’u ezdi geçti!

Şimdi gelelim reyting kaygısı ile çekilmeye karar verilmiş 20 Dakika dizisine. Engin Akyürek ile başlanacak bir proje olduğunu sandık. Ay Yapım bunun üzerine basın açıklaması yaptı. Engin Akyürek ile başka bir proje için bir araya gelmeyi istediklerini açıkladı. Ay yapım güçlü projelere imza atan oldukça başarılı bir şirket. Aynı hatayı nasıl bilerek ve isteyerek yaparlar anlamıyorum.

İnanın abartmıyorum Pour Elle’i seyretseniz siz de bu diziyi izlemezsiniz. Çünkü ilk yapılan her zaman daha başarılıdır ve seyircisini ele geçirir. Fransa ve Türkiye iki Avrupa ülkesi(bana göre) olduğu için belki duygu yakalanacak diye mi düşünüldü? İlker Aksum, seyircinin aklında komik, ezik koca karakterleri ile kaldı, bence de çok başarılı bir oyuncu. Oynadığı her karakteri iyi analiz edip, güzel yorumluyor. Şimdi inanılmaz güçlü, çılgınca planlara sahip, yırtıcı bir kocaya dönüşmeli. Bunun farkında olduğunu hissedebiliyorum. ‘’Canım sen de abartma! O da koca, o da!’’ demeyin. Halkın gözünde iyi huylu, mazlum koca İlker Aksum. İlker Aksum, güçlü bir oyuncu, rahat tavırları ve samimi görüntüsü ile seyirci tarafından sevildi. Şimdi belki de oynadığı televizyon tiplemelerden sıkılıp role evet dedi. Oynadığı rolün hakkını vermeye çalışacaktır. Buna da inanıyorum. Ama böyle bir hataya düşmemeliydi. Filmin tanıtım sayfasında sadece ‘’Kaçış Planı’’ adlı film kullanılmış. Ne de olsa Amerikan sinemasından bize ne! Avrupa sinemasında biz de varız bundan iyisini çekeriz mi demişler? Yoksa merak edip seyredenlerin Vincent  Lindon’dan etkilenmesinden mi sakınmışlar? Vincent Lindon’ın, sevimli İlker Aksum’u da ezip geçmesinden mi korkmuşlar?

Senaryo yazarlarına sesleniyorum! ‘’Lütfen Avrupai bir şey yapmak istiyorsanız, taklitten sakının! Biz de aptal değiliz. Televizyon denen kutu ‘’Aptal kutusu’’ olarak tanımlanabilir ama biz aptal değiliz.’’ Siz yönetmenler ‘’lütfen proje seçiminize dikkat edin. Günümüz de her şey para ile alınıyor. Parasız insana yaşam hakkı tanınmıyor, farkındayım. Para uğruna ekranımızı kirletmeyin!’’ siz yapımcılar ‘’Bize yutturdunuz sanmayın!’’ ve siz oyuncular ‘’ Size saygı duyuyorum. Çünkü bu sektörün belki de en çabuk yutacağı, yok edeceği, tükürüp atacağı isimlersiniz. Allah Kolaylık versin! Şanınız yürüsün!’’ Bu diziyi merak edip seyredecekseniz lütfen Pour Elle’i seyredin. Böylece belki ne anlatmak istediğimi de daha net anlatmış olurum. Umarım dizi de beni haksız çıkartır ve çok iyi çekilir. Gene de karar sizin!

Hayatta taklitsiz yaşamanız dileği ile…

 

 
Toplam blog
: 781
: 3899
Kayıt tarihi
: 23.09.12
 
 

16- 06- İstanbul'da doğdum. Tatbiki Güzel Sanatlar Tekstil Ana sanat dalı Moda tasarımı bölümünde..