- Kategori
- Siyaset
2011 yılının Türkiye'deki siyasi olayları

Türkiye’de 2011 yılının siyasi olayları 201 yılının son çeyreğinden itibaren “şekillenmeye” başlamış, siyasi gelişmelerin 2011 yılı içersinde ki seyri de kendini hissettirmiştir.
12 Eylül 2010 yılında yapılan Anayasa Referandumu sonuçlarının siyasi ve sosyal yansımalarının kendini hissettireceği bir 2011 yılı bizi bekliyordu.
Referandumla birlikte herkes ve her kesim “Yeni bir Türkiye’nin” nasıl inşa edileceğini tartışacaktı.
Referandum sonrası siyasetçiler, kamuoyu aylarca “Yeni Anayasayı” tartıştı. Özellikle Anayasa referandumundan %58 lik bir oy oranıyla çıkan AKP kurmayları 2011 yılı Haziran ayında yapılacak milletvekilliği Genel seçimlerinin stratejisini “Yeni bir Anayasa yapma” üzerine kurmuş, yapılacak Anayasanın “Özgürlükler Anayasası” olacağını vurgulayarak seçim mücadelesini yürütmüştür.
12 Haziran Milletvekili aday belirlemeleri esnasında YSK da yaşanan “geri adım atmalar” ise bu seçimlere damgasını vurmuştur.
BDP seçimlere bağımsız adaylarla girme kararı almış, adaylık müracaatı yapan bir çok adayın adaylıkları YSK tarafından uygun bulunmamış, daha sonra ortaya konulan baskılar sonucu Hatip Dicle, Leyla Zana, Ertuğrul Kürkçü, Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel gibi isimlerle ilgili kararını değiştirmek zorunda kalmıştır.
2011 Genel seçimlerine büyük bir umutla hazırlanan MHP ise seçimlere çok kısa bir süre kala “kaset skandallarıyla” allak bullak olmuş, yaşanan olaylar kamuoyunda “deprem” etkisi yaratmıştır.
MHP açısından bu seçimlerin çok büyük bir önemi vardı. MHP kadrolarını mutlaka meclise sokmak ve AKP’nin hazırlamayı düşündüğü Anayasa’nın Cumhuriyetin kurucu ilkelerine uygun hazırlanması için mücadele vermesi gerektiğine inanıyordu.
MHP üzerinde “belli odaklar marifetiyle hazırlanıp uygulamaya konulan senaryoların perde gerisinde ise AKP’nin yeni Anayasanın yapılacağı yeni mecliste MHP’yi istememesi ve meclis dışında bırakması hesapları yattığı dillendiriliyordu.
MHP’yi meclis dışına atma gayretleri beklenen sonucu vermemiş, MHP üzerinde oynanan tüm oyunlara rağmen 53 milletvekiliyle meclise girmeyi başararak Yeni Türkiye’nin Yeni Anayasasının düzenlenmesinde önemli bir güç olacağını göstermiştir.
Genel seçimler öncesi kamu yoklamaları ve medyanın da yanlı tutumu sonucu AKP’nin zaten yine birinci parti olacağını ve iktidarını devam ettireceği açıkça görülüyordu. Net görülmeyen ise AKPnin Anayasa’yı değiştirecek sayısal çoğunluğa yani 367 sayısına ulaşıp ulaşamayacağı idi.
AKP hedefini bu seçimlerde oy oranı ne olursa olsun mutlaka 367 ve üzeri milletvekili çıkarması üzerine kurmuş, bunun da en sağlam yolunun MHP’nin barajın altında kalması ile sağlanacağı olduğuna inanmıştı. MHP’yi baraj altına atabilmek için “Kürt Açılımı, Demokratik Açılım” bir kenara bırakılmış, MHP’nin sloganları, milliyetçi söylemler seçim meydanlarında dillerden düşmemiştir. Tek devlet, Tek bayrak, Tek millet, Tek dil ve üniter yapı gibi söylemlerle MHP tabanına “göz kırpılmış” tamda seçim arifesinde ortaya sürülen kaset skandallarıyla da “belden aşağı” vurulmalarla MHP silinmek istenmiştir.
MHP’de yaşanan bütün bu olaylar ve sistemli bir şekilde MHP üzerinde yürütülen çirkin kampanyalar MHP tabanının kenetlenmesine, bütünleşmesine neden olmuş, Yeni Anayasa yapımında MHP’nin “dik duruşuna” mutlaka gerek vardır diyen kesimlerde bu seçimlerde MHP ile bütünleşmiştir.
Sonuç olarak MHP’nin meclise girmesi, AKP’nin %50 yaklaşan oy oranına rağmen beklediği 367 ve üzeri milletvekilliğine ulaşamamasını sağlayarak Anayasa düzenlemelerinde MHP’nin de söz sahibi olması sağlanmıştır.
2010 yılında yaşanan kaset skandalıyla lider değişikliğine giden CHP ise yeni lideri Kemal Kılıçtaroğlu’yla ortaya koymaya çalıştıkları yeni politikalarını halka benimsetmek üzere seçim meydanlarına çıkmış,statükocu görünümünden çıkıp, toplumsal ve ekonomik projelere ağırlık veren, toplumdan gelen değişim taleplerini karşılamaya yönelik siyasal söylemlerle en az %30 oy oranına ulaşma hedefi ortaya konulmuştur.
CHP’nin tüm çabalarına rağmen hedeflediği oy oranına ulaşamamış, Kılıçtaroğlu’nun yeni ekonomik ve sosyal projelerine seçmenin fazla itibar etmediği de görülmüştür.
Seçim sonrasının en önemli olayı ise CHP’den iki, MHP’den bir, BDP’den ise beş tutuklu milletvekilinin YSK’nın “milletvekili olabilir, hiçbir sakınca yoktur” kararına rağmen serbest bırakılmamaları ve meclis kürsüsünden yemin etmemeleridir.
CHP milletvekilleri meclisin açışlına katılmalarına rağmen “yemin etmeyerek” tutuklu vekillerinin serbest bırakılmamalarını protesto etmişler, BDP li vekiller ise meclisi boykot etmişlerdir.
CHP ve BDP milletvekilleri ekim ayı içersinde boykotlarından meclise gelerek vaz geçmişler ve yeminlerini de yapmışlardır.
2011 yılına damgasına vuran diğer önemli siyasal gelişmeler ise;
CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’nün Dersim isyanı ile ilgili CHP ve Atatürk’e yönelik suçlamalayıcı açıklamamaları büyük tartışmalar yaratmıştır.. Aygün’ün bu açıklaması CHP içinde kargaşaya neden olmuş, Başbakan’ın “Dersim bir hataydı, Dersim halkından özür dikliyorum” açıklaması ise günlerce sürecek tartışmaların odağını oluşturmuştu.
2011 yılının siyasal olmayan ancak siyasi bir takım polemiklerin ortaya çıkmasına neden olan Başbakan’ın hastalığı ve sonrası tartışmalardı.”AKP de çatlak sesler, AKP de veliaht kavgası” şeklinde özetlenecek tartışmalar Başbakanın görevine salimen dönmesiyle ortadan kalkmış oldu.
2011 son önemli siyasal olayı ise Cumhurbaşkanının süresi ile ilgili tartışmalar. Cumhurbaşkanının görev süresi 5+5 mi, yoksa 7 yıl mı tartışmaları 2011 son ayına geldiğimiz Aralık ayının en önemli gündem maddesi olarak tartışılmaktadır. Öyle gözüküyor ki bu tartışma 2012 yılına da damgasını vuracaktır.
2011 Yılına ait siyasal gelişmeleri sizlere anlatmaya çalıştım ümit ederim ki 2012 yılı ülkemiz açısından daha sakın, daha seviyeli geçsin.
2012 yılının tüm insanlığa ve siz değerli okurlarıma hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Sonsuzluk (Osman Özeker )28.12.2011