- Kategori
- Gündelik Yaşam
2120’YE!..
Ey Oğul!
Bilir misin 2020’de neler geldi insanlığın başına…
Bölüşemediğimiz, paylaşamadığımız küçük “DÜNYA” denen fani yurdu kendimize dar ettik. “İNSAN” nesli kendi kendini yok etmeye, hiç bu kadar yakın olmamıştı. İnsanoğlu “HAYAT” denen sırdaki anlamı çözmek yerine, hayatı kendisine zindan etti. Hayat da insana isyan eti. Yani anlayacağın, insanlık kendini ve dünyasını boğmağa kalktı, intihara yeltendi.
Ey Oğul!
Eğer sen bu satırları okuyorsan, umudunu yitirmemiş iyi insanların, merhamet kanatları altında yaşamaya devam ediyorsun demektir. Tüm insanlık tarihi önümüze ve yolumuza, kötülerin ve kötülüklerin karşısında savaşan, iyi ve iyilik peşinde koşan savaşçıları çıkardı. İyilik için savaşmak. Akıl insana bahşedildiğinden bu yana, hep iyi şeyleri yaptırmadı insana. Akıl hükümdarlık peşinde koştu. Asi oldu çoğu zaman. Bencilik ve kibir kanatları onu zirveye çıkardı. Ama bilemedi ki en tehlikeli yerler, zirvelerdi. Düşmeyi görüver hele oradan sonu gelmez karanlığa… Aklı şeytanlaştırmak mı gerekti; yoksa meleklere mi özendirmeliydi? İkisine verilen cevaptı tüm insanlığın başına gelen.
Ey Oğul!
Deden Ademi ve onun çocuklarının başına gelenleri hatırla. Deden Nuh’la ikinci kez dünya hayatına tutunmanın mutluluğunu hisset. İnsanlığın son umut mesajını getiren, insanlığı tufanlarından kurtaracak “son elçi”nin rahmet dolu mesajındaki hakikati kaybetme. Biz kaybettik tüm iyi adına ne varsa. Kendi elimizle kendimizi tehlikeye attık. Kendi ateşimize kendimizi attık. Niçin? Ne uğruna? Doyumsuz hırslarımız, dizginleyemediğimiz ihtiraslarımız, bitmek tükenmek bilmeyen arzularımız yüzünden. Oysa hayat sadece bir “nefes”likti. Onu da bu uğurda tükettik.
Ey Oğul!
İnsanlık çığırından çıktı, senden yüz yıl önce. İnsanlık topluca ve sinsice bir katliama maruz bırakıldı. Çünkü birileri kendini dünyanın sahibi sanıyordu. Yani zulüm bir kez daha insanlığın kapısına dayandı. Nice masum ve günahsızlar ölümü soludu. Toprağa kavuşamadan çürümeye terk edildi. Yani toprağa ektiklerimiz artık yeşermez oldu. İnsanlığımızı diri tutan kaynaklarımız, birer birer kurutuldu. Mal ve onun ne idiğü belirsiz çocuğu servet, bilgi ve onun şımarık, bencil çocuğu teknoloji bize huzur getirmedi.
Ey Oğul!
İnsan kalamadık sonuçta. Kainattaki şu küçücük dünyayı, insanca yaşayıp, insanca paylaşamadık. Doymadık mala ve kana. Açlık ve susuzluk kapladı dört bir yanımızı. Savaşlara, felaketlere, afetlere sahne oldu dünyamız. “İyilik” ve “adalet” sürgündeydi adeta. Merhamet merhamet diye inliyordu yer ve gök arasındakiler. Sonuçta salgın bir bela vurdu bizi ta ciğerimizden. Analar babalar evlatlarına, nineler ve dedeler torunlarına sarılamaz oldu doyasıya. Kabustu çöken hanelerimize. İnsanlar depremlerden daha şiddetli sarsıntı ile karşı karşıya kaldı. Korku sardı tüm benliğimizi. Umudunu yitirmenin ölümcül etkisi altındaydık. Evlerimize sığınmaktan başka çaremiz kalmamıştı. Tarihte mağaralar nasıl ki insanlığın sığınağı ve barınağı oldu ise; şimdi de evlerimiz bize sığınak ve barınak oldu. Hiç bu kadar kıymetini bilememiştik evin ve ailenin bir kurtuluş yolu olduğunu. Yeniden dirilişe ve haykırışa da evimizden ve ailemizden başlayacaktık.
Ey Oğul!
Senin dedelerin bu dünyaya miras olarak, ders almadığı yaşanmış bir tarih bıraktı. Umarım sen ve senin neslinden gelen çocukların insanlığın tarihinden dersini ve nasibini alır.
Bil ki iyilikten, adaletten, sevgiden ve barıştan başka yol yoktur gidilecek.
Bil ki insani değerlerdir insanlığı uzun ömürlü kılacak.
Bil ki hayat yaşamasını bilene sonsuz olacak.
Bil ki iyiliklerin seni hep diri tutacak.
Bil ki hakkını vermediğin nefes bir gün seni yutacak.
Bil ki varlığın yokluk, yokluğun varlık olduğunu kavradığında “işte bu!” diyeceksin…
Ey Oğul!
Sen yaşıyorsan “umut” da yaşıyor demektir…
07.04.2020