- Kategori
- Gündelik Yaşam
Bir baş dönmesi gibi hayat şu aralar

olorin
Bir baş dönmesi gibi hayat şu aralar…
Ne klavye üzerinde sekecek takati var parmaklarımın, ne de günün aydınlığına uyanabiliyorum. Nemli bir çalar saat ürpertiyor kurşuni sabah kılığında. Hayat, trafik lambaları kırmıza takılmış bir kaos gibi akıyor dışımda. Yağmurdan kaçışan insanların unuttukları düşünceleriyle ıslanıyorum. İşyerimin kapısında beni her sabah büyük bir sadakatle bekleyen sokak kedisiyle göz göze geliyorum. Miyavlamıyor, ben de onu okşamıyorum. Onun beni beklediğini, benim ona merhamet beslediğimi biliyoruz ikimizde. Adı konmamış ilişkimizi birkaç tavuk kemiğiyle kutsuyorum.
Bir baş dönmesi gibi hayat şu aralar…
Ne bedenime adımlarını uydurabiliyor ruhum, ne aklım kalbimle kol kola geziyor. Bir ara güneş esniyor, bulutları aralayarak. Yüreğime kömür sobasının kestane kokulu sıcaklığı düştü sanıyorum; oysa güneş benimle ilgilenmiyor. Yazdan kalma bir şarkı taşıyor frekansı karışan radyonun titrek sesinden, içimdeki hevesle göz göze geldiğim gibi tanıyorum. Haber bültenlerinde acılarına inat “Vatan sağ olsun!” diyen ana babaların yüreklerine sığdırdıkları o büyük cesaretin gölgesine sığınıyorum.
Bir baş dönmesi gibi hayat şu aralar…
Sonbahar aşktan yana bir ıslığı düşürüyor ağzıma, genzime takılıyor. Sevgilim o aşina yüreğini veriyor avuçlarıma; ılıyorum. Sarı benizli kumrular havalanıyor penceremden ve hüznün renklerini örüyorum mutluluğuma. Bir ikindi üzeri çayımın kan rengi deminde dinlendiriyorum düşlerimi. Cemal Süreya’dan “Üvercinka”yı okuyorum tramvayda ve yaşamaya alışıyorum…
Bir baş dönmesi gibi hayat şu aralar…
Ne klavye üzerinde sekecek takati var parmaklarımın, ne de gecenin karanlığına uyuyabiliyorum…
Foto: Olorin