Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '07

 
Kategori
Anılar
 

30 Ağustos zafer bayramına ithafımdır.

30 Ağustos zafer bayramına ithafımdır.
 

Eymir gezisi iyiydi, hoştu, güzeldi fakat benim için en değerli hediyesi Anıtkabir ziyareti oldu. Bu anlamda bu toplantıya ön ayak olan, organize eden değerli insan Akdenizliye teşekkürü bir borç biliyorum. Bu ziyaret benim için bu çok değerliydi.

Çünkü…

Belki de Anıtkabiri, o büyük dehanın mezarını ziyaret etmek bir daha nasip olmayacaktı bana.

Neden önemliydi?

Çünkü…

Bir destanı kitaplardan okumak, televizyondan seyretmek çok farklıydı, bizzat o havayı teneffüs etmek çok daha farklı. Daha bahçe kapısından yaklaşmadan sarıyordu heyecan. Atanın yattığı yere doğru adım adım ilerlerken daha bir artıyor heyecanınız ve daha da sıklaşıyor nabız atışlarınız. O büyük devasa binanın önüne geldiğinizde ise karşınızda duran devasa sütunların haşmeti karşısında bir karınca gibi hissediyorsunuz kendinizi.

Geçtikçe tabloların, resimlerin, kılıçların ve bir zamanlar Atanın bileklerini süsleyen kol düğmelerinin önünden, Atayı gözünüzde canlandırmaya çalışıyorsunuz. O kol düğmelerinin süslediği o bilekleri hayal ediyorsunuz bir an. Fazla kalın olmadığını biliyorsunuz Atanın bileklerinin. Fakat yalnızca savaşçı kimliğiyle değil, zekasıyla da dünyayı dize getiren bir liderin sahibine ait bilekler olduğunu da biliyorsunuz. O bilekler ki; gün olmuş en seçkin kol düğmelerine ev sahipliği yapmış, gün olmuş cephede askerleriyle birlikte kılıç sallamış. Her biri bir diğerinden değerli kader arkadaşlarının, silah arkadaşlarının portrelerinin önünden geçerken de hissediyorsunuz aynı enerjiyi. Onların daima ileri bakan gözlerindeki azmin ve inancın ürpertisi sarıyor tüm benliğinizi. Ürperiyorsunuz. Fakat ille de Atanın, Atanın çok şey anlatan gözleri karşısında bir kat daha artıyor Ataya olan saygınız ve minnetiniz. Ve o karıncalaşma duygusu bir kez daha sarıyor benliğinizi. Sanki yüzyıllarca ötesine bakan ve bu günü ve yarını gören gözlerinde iradenin, azmin, zaferin, önüne geçilemez bir zekanın tüm ayrıntılarıyla karşılaşıyorsunuz. Hemen yanı başında duran diğer resmin de ise gözlerinde beliren endişeye tanık oluyorsunuz. Sanki yaşanacakların önsezisi gözlerindeki.

İlerledikçe savaşın tam ortasında kalmış bir objeye dönüşüyorsunuz birden. Yıkıntıların, isten kararmış kara çadırların, kulpu kırılmış ve telle bir kulp yapılmış kara çaydanlıktan çay içen askerlerin yanı başında buluyorsunuz kendinizi ve sohbetlerine eşlik ediyorsunuz bir süre.

Kimi arkasında bıraktığı gözü yaşlı anasından söz ediyor, kimi ağzından akan salyalarla bırakıp geldiği altı aylık bebeğinin henüz patlamış dişlerinden. Bir diğer resimde ise elinde tuttuğu bağlamayla, kardeşinin başında ağıt yakan annesini izleyen 8-10 yaşlarında bir kız çocuğunun korkudan fal taşı gibi açılmış gözleriyle karşılaşıyor ve öylece kalakalıyorsunuz bir zaman. Düşman askerlerinin çoluk çocuk demeden bir dost muhabbetinin içine daldığını, yaktığını yıktığını anlıyorsunuz bu resimden. İlerledikçe Allah Allah nidalarıyla inleyen bir savaş meydanının tam ortasında buluveriyorsunuz kendinizi. Kimi yerde, kimi ayakta, kimi ölü, kimi canlı. Kiminin elinde kılıç, kimisi top arabasının başında. Telsizden sürekli anonslar yükseliyor, ölü ve yaralılara dair. Bu arada adeta barut kokusu yakıyor genzinizi ve bir anda elinde kılıç düşman askerine hücum ederken buluyorsunuz kendinizi. Sanki yerde kıpırtısız yatanı henüz on sekizindeki ikizinizmiş gibi hissediyorsunuz. Tanık olduğunuz bu tablonun verdiği hırsla ya Allah ya bismillah deyip masmavi sulara, Akdenize kadar kovalıyorsunuz, önünüzde korkak bir tavşan gibi kaçan düşman askerlerini. Ve ardından zafer şarkıları eşliğinde çıkışa doğru ilerliyorsunuz.

Ve çıkıştaki anı defterine duygularınızı not düşerken düşünüyorsunuz. Dünden bu güne onun mirasını yiyenlerin, onun tahtına oturanların, o koltukları hak edip etmediklerini düşünüyorsunuz. Onun emanetine ne denli sahip çıkıp çıkmadıklarını ya da çıkıp çıkamadığımızı sorguluyorsunuz. Kocaman bir hıçkırık düğümleniyor boğazınıza ağlamıyorsunuz. Çünkü siz onun çok değer verdiği Türk kadınısınız. “Nene Hatun'ların” torunusunuz. Yeri geldiğinde onun emanetini canla başla koruyacak vatan evlatlarının yetiştirensiniz, anasınız. Güçlü olmalısınız. Ağlamıyorsunuz.

Hepinizin otuz ağustos zafer bayramı kutlar, esenlikler dilerim.

Saygılar.

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..