Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '20

 
Kategori
İzmir
 

30 Ekim 2020 ; 14.51,İZMİR

Sen; ne katlanılmaz ne acı bir günsün,

Düşünmeye, duygularımızı haykırmaya,  ve yazmaya, ve soru sormaya, küstük sayende. 

Hisliyiz, üzgünüz, tedirginiz, yaslıyız. Güzel cümleler, anlamlı, duygu yüklü sözcükler, şiirler, şarkılar gelmiyor içimizden.

O radyoda o müzik çalmıyor artık.  Haber dinliyoruz, hep acı, hep acı. Acılarla yaşıyoruz günü.

Yastayız. Hepimiz üzgünüz toplumca, sen ve senin gibi umarsız ve arsız olanlar hariç.

Sen; ne acılar getirdin güzel İZMİR’e. 

Bebekleri, çocukları, gençleri, anaları, babaları, büyüklerimizi, abilerimizi ,ablalarımızı, dostlarımızı uğurluyoruz birer birer.

Biliyorduk, hayat zordu, dünya zordu, yaşam değişikti, değişecekti, acımasızdı, çekilmezdi.

Bildiğimizden çok daha acımasız, çok daha gaddar olduno saatte.

Çok acılıyız sayende. Acıyor yanlarımız. Yanıyor içimiz.

Bir yanımız İzmir,  bir yanımız Bornova, diğer yanımız Bayraklı, Seferihisar, Sığacık, Ürkmez.

Acı çekiyoruz, yetmiyor, dinmiyor öfkesi gönlümüzün, her yanımızda acılar, sancılar; sağımız, solumuz, aşağısı, yukarısı, her yanımız kara, kapkara. 

Büyük bir sarsıntı ve gürültüyle yıkılıyor evler.

Haberler alıyoruz suyla kaplanıyor Sığacık. Ne yapacağımızı bilmez haldeyiz hepimiz.

Yıkılmış, yere yapışmış koca koca evler; koşuşan, şaşkın, ağlayan, çığlık çığlığa, biçare analar, babalar , komşular ve sokaklardan geçenler.

Sallanıyoruz, savruluyoruz; evlerde, sokaklarda, mahallelerde, tüm ilçelerde, tüm körfez de, tüm İZMİR’ de, tüm kasabalarla birlikte.

Zaman uzuyor, saniyeler saat, saatler gün gibi. Bitmiyor sallanmalar, bitmiyor bekleyiş.

Trafik durmuş, korkuyla, endişeyle, büyük bir telaşla yardıma koşuyor insanlar.

Binalar ; teker teker yıkılıyor, düşüyor  zayıf olanlar, kolonu kesilenler, betonundan çalınanlar, zemini çürük, batak olanlar, kurnazca satılanlar, içindekilerle gömülüyor toprağa.

Büyük bir toz bulutu kötülük; arkasında yüzlere can yükseliyor göklere, Mavi İzmir semalarını bozuyor yükselişi.

Martılar susuyor, süzülmüyor, telefonlar çalışmıyor, elektrikler kesiliyor, hayat duruyor.

Ve acı siren sesleri, iş makinalarının gürültülerine karışıyor.

Siyaha boyadınız her yeri. Güneşli bir günde yaşattınız geceyi. Onlarca can kayboldu, ışıklar söndü sayenizde.

Ve sana, ve sana benzeyenlere, ve sizlere rağmen ; umutlarımız var bizim; adı Elif, adı İdil, adı Emine, adı Ayda... Ve niceleri...

Hadi anlat bu durumu; o bebeklere, o çocuklara, o küçüklere, o büyüklere, o insanlara, o yaşlılara. O hayvanlara, o canlılara, o bitkilere.

Nasıl anlayacaklar, nelerin  nasıl olduğunu, nasıl öğrenecekler neden o koca binaların çöktüğünü.

Neden havanın güneş varken karardığını.?

Çok kötüsünüz çok, kara ve karanlıksınız; 

O çaresiz insanlara yapılan yardımları çalıp sattınız ya. Bunu yapmak istediniz ya. Ne diyelim size bilemedim. Terbiyesizler.

İhtiyacından fazlasını ne yapacaksın be arlanmaz adam. Nasıl bakacaksın o masumların yüzüne.

Yüzsüzsün yüzsüz.

Duyuyoruz;  İzmir’de Deprem oldu diye sevinen oh çekenler varmış.? Onların da insan olmadığını biliyoruz.

Çöken binaların talihsiz bir o kadar da trajik yıkılma nedenleri içimiz yakıyor, aşağıdakiler yapılmasaydı yada yapılsaydı , belki de hiçbir can kaybı olmayacaktı. Keşke müdahale edilseydi, keşke o binalarda oturanlar, keşke bina yöneticileri , keşke sorumlular, keşke mühendisler aşağıdakilerin yapılmasına izin vermeseydi. Bir çok sorumuz var.  

Neden binada bulunan 7 iş yerini birleştirmek için kolonlar kesilir, neden bu binaya bu durumda ruhsat verilir?

Neden kolonlar kesilirken binada oturanlar, bina yöneticileri  izler, neden karşı çıkmazlar kolonların kesilmesine?

Neden bodrum katında bulunan soğuk hava deposu bölünerek kömürlük yapılır, yağmurlarda su basmasına karşın neden bir tedbir alınmaz?

Neden 2005 yılında yaşanan depremden sonra oluşan çatlaklar kapatılır, neden  köklü bir inceleme araştırma ve risk analizi yapılmaz?

Neden yapı planına uygun olmayacak şekilde bina giriş ve çıkış yönü değiştirilir. ?, 

Biz ; her gün, her saat, her dakika; acılar içerisinde, bir umutla bekliyoruz güneşi. Bir nefes , bir ses güneşimiz bizim.

Gözlerimiz çalışmalarda, Kulaklarımız radyoda, gözlerimiz televizyonlarda.

Her doğan güneşle coşuyoruz, hep birlikte ağlıyoruz hepimiz, bebeklere, o hayatı bırakmayan bebeklere, çocuklara, büyüklere.

Yarın; tüm olanlara, depreme, salgına ve siz kötülere rağmen, bu günler geçecek,  güneş doğacak,  bulutlar dağılacak, yaralarımız sarılacak, parklar yine dolacak,  yine yeşil bahçeler şenlenecek,  yeniden çocuk ve kuş seslerini dinleyerek coşacak ve koşacağız. 

Hepimiz hazırız, O güzel, o aydınlık günlere dönmeyi bekliyor yüreğimiz…  

 
Toplam blog
: 17
: 513
Kayıt tarihi
: 03.01.08
 
 

1965 yılında Amasya ' da doğdum. Eğitimle ilgili olarak çalışıyorum. Yazmaya olan ilgim çocukluk yı..