Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '06

 
Kategori
Sinema
 

43. Antalya Film Festivali

43. Antalya Film Festivali
 

43. Antalya Altın Portakal Film Festivali ödül töreni sonrasında sona erdi. Festival seyri bundan önceki seneye kıyasla daha kaliteli ve daha heyecanlı bir serüvene sahip oldu. Gerek festivale katılan filmler, gerekse yarattığı sinema-sanat etiğine uygun tartışma yoğunluğuna bakacak olursak ümitlenmemiz gerekiyor.

Film festivallerinin tüm dünyada sıklıkla düzenlenen bir organizasyon olduğunu biliyoruz. Yerli ve yabancı birçok konuğun katıldığı festivalde yine ilgi çekici ve yalnızca bize özgü bazı olaylar cereyan etti.

Medyadan takip ettiğimiz kadarıyla filmlerin galalarında yaşanan heyecan, beklentilerin bolluğu, yağmur ve rüzgar sonrası yıkılan çatılar, “İklimler” filminin yönetmeni Nuri Bilge Ceylan’ın rahatsızlanması, ve bu sırada Antalya Devlet Konservatuar Orkestrasıyla birlikte konser veren ünlü parküsyon ustamız Burhan Öcal’ın kılını kıpırdatmadan darbukasına vurmaya devam etmesi gibi olayladan tutunda, ödül olarak verilen heykelciğin tuhaflığına kadar festival oldukça renkli diyalog ve görüntülere sahne olmuş.

Hatırlayacak olursak “Babam ve Oğlum” filminin galasında da filmin yönetmeni Çağan Irmak aşırı heyecandan rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmıştı.

Diğer bir yazımda belirttiğim gibi bu festivalde en dikkat çekici filmin “Kader” olduğunu yazmıştım. Ve devam eden günlerde yine takip edebildiğimiz kadarıyla “Takva” ve Cannes Film Festivalinde ülkemizi temsil eden “İklimler” filminin de festivalde iddialı filmler oldukları sıkça yazıldı, anlatıldı.

Gelelim ödül törenine. Sağanak yağmur ve rüzgarın etkili olduğu Antalya’da ödül töreni Aspendos Antik tiyatro’dan apar topar Cam piramit kongre ve sergi sarayına alındı. Ve nihayet ödüller açıklandı. En iyi film dalında altın portakalı “Kader” filmi kazandı. En iyi yönetmen “İklimler” filmiyle Nuri Bilge Ceylan, en iyi senaryo dalında ise “Takva” filmi ödüle layık görüldü.

Burada ödüllerin dağılımına bakıldığında “Kader” en iyi film seçilirken, bunun yanı sıra “Behlül Dal Genç Yetenek Özel ödülü” dışında hiçbir ödüle layık görülmüyor. İnsan sormadan edemiyor, en iyi film seçilen bir film nasıl başka hiçbir ödüle layık görülmez? Yada tersinden soralım. Aralarında en iyi senaryo, yapım, en iyi erkek oyuncu, en iyi müzik gibi bir çok ödülü alan ve festivalin ödül rekortmeni olan “Takva” filmi neden en iyi film seçilmedi?

Sorularımıza başka yerden devam edelim. En iyi filmi çeken yönetmen neden en iyi yönetmen değil? Bu soruları uzatmak mümkün. Ancak, gerekli değil. Zira cevabını tahmin edebiliyorum.

Keza Festivalin Jüri başkanı ünlü yönetmen Şerif Gören festivalin bitmesine birkaç gün kala jüri üyeliğini ve Antalya’yı sessizce terk ediyordu. Burada anladığımız kadarıyla jüri üyeleri arasında çetin tartışmalar yaşanmış. Jüriyi izleyen festival organizatörlerinin basına verdiği bilgiye göre jüri üyelerinin arasında oldukça düzeyli ve sinematografik düzeyinin yüksek olduğu tartışmalar yapılmış.

Festivalin en dikkat çekici ama bir o kadar gizli tutulan oylama çalışmalarına dışarıdan bakıldığında şöyle bir hisse kapılıyorum. Diğer filmlere göre öne çıkan iki-üç tane film var. Dolayısıyla bu iki-üç film üzerinden ödüllendirilme yapılmalı. Ama nasıl? Sanırım tamda burada gerilen ipler kopuyor. Ve ortaya tam da bize özgü menemenimsi, orantısız ve biraz ağır olacak ama sulandırılmış bir ödül dağılımıyla karşı karşıya kalıyoruz. “Herkese bir şeyler verelim ve kapatalım gitsin şu festivali” gibi adamsendeci bir ödüllendirme sonucu festival sone erdi.

Belki de karar vermenin bu kadar zor olduğu ve Dünya’nın her tarafında böyle olayların yaşandığı festivaller oluyordur. Ancak ülkemizdeki uzlaşma kültürünün hala ne menem bir dert olarak her yerde karşımıza çıktığını söyleyecek olursak pek de yanlış bir tespitte bulunmuş olmam diye düşünüyorum.

Geçen seneki festivale de kısaca değinmek gerekirse; Yılmaz Erdoğan’ın jüri üyelerine yönelik sarf ettiği sözleri düşündüğümüzde, bu seneki festivalin güzel ve yapıcı geçtiğini söyleyebiliriz. Tiyatro oyuncusu, yazarı, şair, işadamı, star ve son olarak sinemacı ve yönetmen olarak izlediğimiz Yılmaz Erdoğan kendisini Yılmaz Güney’e benzetiyor olmalı. Muhalif duruşunun yerini mağrur bir başkaldırıya dönüştüren Yılmaz Erdoğan, umarım adından başka hiçbir çalışmasının Yılmaz Güney’e benzemediğini çabuk algılar. Zira mağdurluk ve mağrurluğu bu halk rahatlıkla ayırt edebilir. Ki siyaset yapmıyorsunuz. Sanatla iştigal eden insanların muhatabı limoncu değildir.

Son olarak 43. Antalya Film Festivalinin yönetmeninden izleyicisine kadar renkli ve heyecanlı geçmesi, genç yeteneklerin kazanılması, “takva” filmi gibi iddialı ve cesur yapımların çekilebilmesi biz sinema severlere umut ve mutluluk verdi.

 
Toplam blog
: 19
: 1423
Kayıt tarihi
: 18.09.06
 
 

Şu kainat beni içine aldığından beri Rodin'in heykeli gibi olmak yani düşünen adam olarak kalmak ist..