Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

6 Nisan Cuma

6 Nisan Cuma
 

Bugünkü gazete başlıklarının hepsinde ortaklaşa yer alan önemli bir konu vardı. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, bütün üniversite rektörlerini de yanına alarak, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili görüşlerini açıkladı. Bazı gazeteler bu haberi manşetlere taşıdılar. Haberi verirken yorumunu da içine katan gazeteler de oldu. Önce Haber kısmını bir okuyalım.

ÇANKAYA UYARISI (Cumhuriyet)

KÖŞKE ÇIKMAK YÖK (Güneş)

ANKARA ISINIYOR (Milliyet)

REKTÖRLERİN DÖRT ŞARTI (Radikal)

REKTÖRLER DE 367 ŞART DEDİ (Vatan)

Haber : Türkiye'deki resmi-özel tüm üniversitelerin rektörleri merakla beklenen toplantı sonrası zehir zemberek bir açıklama yaptı. Rektörlerin muhtıradan farksız açıklamasında, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin Anayasa'ya göre meşru olmayacağı bildirildi.

Açıklamada Erdoğan ismi zikredilmediyse de, 'Tarafsız değilsin, geçmişinde şaibe var, laiklikle kavgalısın' oklarının hedefi direkt Başbakan'dı.. Ayrıca, 'Temsil zaafiyeti' bulunan Meclis'in Cumhurbaşkanı seçmesinin uygun olmayacağı da vurgulandı.

Anayasa'nın 102'nci maddesinin de hatırlatıldığı açıklamada 'Meclis'in Cumhurbaşkanını seçmek için 367 üye ile toplanması Anayasa gereğidir. Meclis üçte ikilik bir oranın altında toplanıp da oylama yaparsa bu Anayasa'ya aykırı olur' görüşü de savunuldu.

TEZİÇ HADDİ AŞTI (Milli Gazete)

Haber : AKP’nin basiretsiz ve samimiyetsiz tavrı, yükseköğretim kurumlarının perişanlığı ile ilgilenmesi gereken YÖK’ü, hiç ilgisi olmayan bir Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda konuşabilecek kadar cesaretlendirdi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç başkanlığında toplanan Rektörler Komitesi, üyelerin ittifakı ile hazırlanan bir açıklama yaptı. İlim yuvası olması gereken üniversiteleri uluslararası alanda etkisiz, bilimsiz bir hale getiren icraatların sorumlusu olan YÖK’ün, eğitimi bırakıp siyasî bir parti gibi tavır takınması tepki ile karşılandı.

CÜPPELİ SARIKIZ (Vakit)

Haber : YÖK Başkanı Teziç, Sarıkız planı çerçevesinde siz de üniversitelileri yollara dökün diyen cuntacıların talimatına uyarak malum mitinge destek verdi ve cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili gerginlik dolu açıklamalarda bulundu.

Sarıkız planı: Önce Basın ele geçirilmek için çalışılacak sonra rektörlerle temas edilip öğrenciler sokağa dökülecek, sendikalarla aynı şekilde hareket edilecek, sokaklar afişlerle donatılacak, derneklerle temas edilip onlar da hükümet aleyhine teşvik edilecek.

BU DA YÖK PARTİSİ (Star)

Haber : YÖK müzmin tavrını sürdürerek yine hükümete ve Meclis’e karşı antidemokratik bir açıklama yaptı. Bir siyasi parti lideri gibi davranan YÖK Başkanı Erdoğan Teziç başkanlığında toplanan Rektörler Komitesi ‘oybirliğiyle’ aldıkları cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili kararla adeta Yüksek Öğretim Partisi gibi bir tavır sergiledi. Komünist partilerde yer alan Politbüro gibi davranan Rektörler Komitesi’nin bildirisini Teziç okudu. Bildiride AK Parti’nin adaletsiz bir seçimden sonra iktidara geldiği ve bu adaletsizliğin Cumhurbaşkanlığı makamına taşınmaması için adaylar konusunda uzlaşmanın şart olduğu savunuldu.

BİR BİZ SEÇELİM DEMEDİĞİ KALDI (Yeni Şafak)

Haber : Uygulamaları ile bilime ve demokratik taleplere kulak tıkayan, üniversitelerin sorunlarına çözüm üretmek yerine siyasi parti gibi hareket eden YÖK, dünkü toplantısında bir ilke daha imza attı. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç başkanlığında toplanan YÖK Rektörler Komitesi, milletin iradesine de ipotek koyarak, Türkiye Millet Meclisi'nde temsil zaafiyeti bulunduğunu öne sürdü. Teziç, toplantının ardından, üyelerin ittifakıyla hazırlanan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin açıklamayı düzenlenen basın toplantısında okudu.

Yorum : Her vatandaşın birey olarak eşit şartlarda görüşünü bildirmesine imkan tanıyan demokrasilerde, Üniversite rektörlerinin ve bütün yüksek öğrenimi temsil eden bir kurumun, görüş bildirmesi kadar doğal bir şey olamaz. Bu açıdan bir anlamda YÖK’ün üstüne düşen bir görevi yerine getirmiş olduğu bile söylenebilir.

Bu görüş bildirme elbette ki mutlaka hükümetten yana, olumlu olmak zorunda değil. Aslında eleştiri olumlu ve olumsuz yönleri içeren bir olgudur. Fakat nedense bizde hep olumsuzluğu akla getirir. Hatta olumlu eleştirileri biz yağcılık ve yalakalık olarak adlandırırız.

Oysa bir kurumun yaptığı bazı yanlışları belirtirken, iyi şeyleri de ortaya koymak, ona yol göstermesi, bundan sonraki davranışlarını düzenlemesi açısından daha yararlı olur. Tabii bu çerçevede YÖK’ün ya da başka kurum ve kuruluşların hükümeti olumlu yönde etkileyecek ve motive edecek bir beyanatlarına hiç tanık olmadık.

Hani derler ya bozuk saat bile günde iki kere doğru zamanı gösterir. Bu bağlamda bu hükümetin yaptığı tek iyi bir iş olmamış mıdır?

Anlaşılıyor ki, kurum ve kuruluşlarımız, toplumun genel yapısına ve sürekli ilerlemesine katkıda bulunacak eleştiriler yapmak, yol göstermek, yanlışı ve doğruyu anlatarak halkı bilinçlendirmek gibi niyetlerin ötesinde, sadece partizan bir bakış açısıyla, iktidardaki siyasi grubun yaptığı doğru yanlış her şeye, tenkit edilecek, karşı çıkılacak bir fikir gözüyle bakıyorlar.

Bunun en açık örneklerinden biri Avrupa Birliği meselesidir.

Geçmişte bunun için her türlü tavizi vermeye hazır bir davranış sergileyenler, bugün AKP hükümetinin bu konudaki çabalarına destek olmaktan geri çekildiler. Çünkü AKP yapıyorsa karşı çıkmak en azından destek vermemek lazım. İşte benim yanlış bulduğum anlayış budur.

YÖK başkanı Sayın Erdoğan Teziç’in, bulunduğu mevkiin saygınlığını temsil edecek bir tarzda cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki görüşlerini herkes merak etmeli, o da çıkıp bunu anlatmalı ve dinleyen herkes olumlu ya da olumsuz, söylediklerinden bir haklılık payı çıkarmalıydı.

Fakat böyle olmuş mudur? Hayır. Böyle bir toplantının tertibi bile, olayın rotasını önceden gösteriyordu. Neden? Çünkü sayın Teziç yukarıda deyindiğim gibi olumlu bir katkı için asla söz söylemeye gerek duymazdı.

Bunu bir tarafa bırakalım. Siz bugüne kadar sayın Teziç’in Üniversitelerin sorunları, çözümleri konusunda bir toplantı tertiplediğini, bilimsel ve akademik çalışmaların ön plana çıkarılması, öğrenci meselelerinin halledilmesi gibi bizatihi başında bulunduğu kurumun dertleriyle ilgili bilgi verdiğini, hükümetten bu konuda bir talepte bulunduğunu gördünüz mü? Hayır… Ama siyasi konularda bir muhalefet partisi gibi hareket ettiğine hep şahitsiniz.

İşte bu tek taraflı ve pek taraflı tutumlar sebebiyle sayın Teziç’in çok olağan sayılması gereken toplantısı maalesef tepki görmüş ve onu yapması gereken işleri bir kenara bırakıp yapmamamsı gereken işlerle uğraşan bir kişi konumuna düşürmüştür.

Türkiye belki de dünyada bir eşine rastlanmayacak sonuçlara sahip bir seçim dönemi yaşamıştır. Meclisteki siyasi partilerin hiç biri seçimlerde barajı aşamamış ve parlamentoya uzun yıllar sonra sadece iki parti girerek bir parti tek başına iktidar olmuştur.

O günün şartlarında çok da haklı ve yerinde görünen bu milli irade, aradan geçen 4, 5 yıl sonra –ki bu da ilk kez Türkiye’de bir seçim döneminin dört yılı geçmesi bakımından bir rekordur– bu kadar işler ve işlemler yapılmasının ardından, şimdi istediği kişiyi cumhurbaşkanı seçebilir diye “temsil zafiyeti”ne dönüştürülmek istenmesine dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu Türk demokrasisine yapılabilecek en büyük hakaret ve en büyük haksızlıktır.

Millet iradesinin hiçe sayılmasıyla oluşturulmuş ve yaşatılmış bir demokrasi olamaz. Zaten bu demokrasinin ruhuna aykırıdır. Düne kadar demokrasinin araç değil amaç olduğunu anlatmak için uğraşanların bugün demokrasiyi kökten yok sayacak kadar bir çelişki içine düşmelerinin mantığını kavramakta zorluk çektiğimi belirtmeliyim.

Öte yandan, hükümetlerin kurulması ve yıkılması için sayın Demirel’in ağzında yıllarca sakız olmuş “bulun 226’yı” deyimini unutmak mümkün müdür? Şimdi meclisin toplanması için 367’de dayatanların, bu kadar zorlamalara başvurmasını anlamak gerçekten çok zor.

Cumhurbaşkanını sonuçta meclis seçecek. Meclisin kararına saygılı olmak hepimizin görevi. Elbette seçim öncesi, her türlü görüş ve düşünce ortaya atılacaktır. Demokrasinin henüz bizim anlayıp uygulayamadığımız bir fazileti de karar aşamasına kadar herkesin farklı görüşlerini açıklamasına rağmen, sonuçta çoğunluğun aldığı karara herkesin saygı duyması ve artık o konuda başarıya ulaşılması için çaba harcanmasıdır.

Bari bunu başarabilsek de, sivil demokrasiyi artık rayına oturtabilsek diye düşünüyorum.

YÖK ÖĞRETİM ÜYELERİNİ DİNLEMEKLE SUÇLANAN REKTÖRE SORUŞTURMA AÇMADI (Zaman)

Haber : Gazi Üniversitesi'ndeki telekulak davası YÖK'e takıldı. Kurul, "Kiminle ne konuştuğunuzu sesli olarak biliyorum." diyerek öğretim üyelerini tehdit eden Rektör Yamaç'ı suçsuz buldu. Yükseköğretim Kurulu (YÖK), öğretim üyelerinin konuşmalarını dinleyen Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç hakkında soruşturmaya gerek olmadığına karar verdi. Yamaç'ın kullandığı, "Hangi hocanın hangi reislerle, hangi saatlerde nerede hangi görüşmeleri yaptığını sesli olarak biliyorum." ifadelerinin duyumdan ibaret olduğunu savunan YÖK, bu bilgilerin MİT'ten gelmediğini kaydetti. Kararda şu ifadelere yer verildi: "Rektör Yamaç konuşmasında mealen 'kimi öğrencilerin bazı öğretim elemanlarınca yönlendirildiği şeklinde duyumlar aldığını ve bu konuda öğretim elemanlarının daha dikkatli olması gerektiğini, bu tür duyumlarla karşılaşılırsa gereğinin yapılacağını belirtmiştir." Mağdur durumdaki öğretim üyeleri ise bu karara tepki gösterdi. Rektör'ün sözleriyle ilgili konuşma kaydını kurula göndereceğini belirten Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu, "YÖK, üstünkörü bir şekilde olayı kapatıyor." dedi.

Yorum : Asli görevleriyle ilgili bu tür problemler hep yaşanırken, YÖK’ün daha büyük işlere zaman ayırıp onlarla uğraştığını bir önceki haberde görmüştük.

ÖZAL’IN ERDOĞANA GİZLİ KALAN TEKLİFİ (Hürriyet)

Haber : Turgut Özal'ın, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olduğu dönemde Recep Tayyip Erdoğan'a Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü teklif ettiği ortaya çıktı.

Yorum : İlginç bir durum. Hem Özal hem Erdoğan açısından çarpıcı yönleri var.

DARBE PLANCILARINA DEĞİL BASINA SORGU (Birgün)

Haber : Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının açtığı soruşturmanın "Başbakan Tayyip Erdoğan'ın çağrısı doğrultusunda açılan bir soruşturma olmadığını" belirtti. Görmüş yaptığı yazılı açıklamada, "Soruşturmanın, derginin yayımlandığı 29 Mart günü emekli Oramiral Özden Örnek'in talebi doğrultusunda başlatılan incelemenin yeni bir aşaması olduğunu öğrendik. Örnek'in talebini dayandırdığı çok sayıda yasa maddesinden ikisi, Türk Ceza Kanunu'nun 318 ve 319. maddeleriyle ilgilidir. Bilindiği gibi bu maddeler 'Halkı askerlikten soğutma' ve 'Askerleri itaatsizliğe teşvik' suçlarını düzenlemektedir".

Yorum : Evet bir ilginç durum daha. Bakırköy savcısının başbakanın uyarısı üzerine soruşturma açtığını zannedenler, hatta bu yüzden başbakanı yargı üzerinde baskı yapmakla suçlayanlar da şaşırmışlar mıdır bilmiyorum. Bir çokları da savcıyı askerler hakkında soruşturma açma cesaretini nasıl buldu diye överken, bir kısmı da eyvah, bu savcının da sonu kötü olacak diye üzülmüşlerdir.

Ancak gördüğünüz gibi durum farklı. Savcı soruşturmayı gerçekten bir uyarıyla üzerine açmış ama, bir askerin uyarısı üzerine ve suç da darbe haberi yapmak falan değil, tam tersine vatandaşı askerlikten soğutmak…

Acaba bu tür darbe hazırlıkları vatandaşta askere ve askerliğe karşı nasıl bir etki yapıyordur, neden bu konu üzerinde durulmuyor?

Darbe deyip geçmeyelim, öyle sıradan bir hadise değil. Gerçi başarırsanız size kimse bir şey soramaz ama, başaramazsanız yandınız.

Talat Aydemir, Harp Okulu Komutanıydı. 27 Mayıs'tan sonra kurulan hükümetleri beğenmedi ve darbe yaparak iktidara el koymak istedi. İki kez darbe girişiminde bulunan Aydemir, birincisinde affedildi. Ancak 21 Mayıs 1963'teki darbe girişiminden sonra arkadaşı Binbaşı Fethi Gürcan'la birlikte yargılandı ve ikisi de idama mahkum edildi. Meclis bu idam kararlarını 5 Eylül 1963'te onayladı ve iki başarısız darbeci darağacında can verdi.

Bugün Türk Ceza Kanunu'nun 309'uncu maddesine göre, "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs edenlere" ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilebiliyor.

ANKARAYA BORÇLUYUZ (Türkiye)

Haber : İran’dan sivil takım elbiseler ile ayrılan İngiliz askerler, dönüş yolunda asker kıyafetlerini yeniden üzerlerine çekti. Londra’da aileleriyle buluşan 15 İngiliz askeri, "İranlılar bize çok iyi davrandı, hatta bazıları ile çok iyi dost olduk" dediler.

İki haftadır süren ve neredeyse Orta Doğu’yu yeni bir savaşın eşiğine sürüklemekte olan 15 İngiliz denizcinin İran tarafından esir alınması olayı, askerlerin ülkelerine dönmesiyle noktalandı. İngiliz basını, kendi hükümetlerini suçlarken, başta Türkiye olmak üzere krizin çözümünde rol oynayan ülkelere, övgüler yağdırıp, teşekkür etti.

Yorum : Türkiye’nin bu olaya katkısı olması pek çok açıdan olumlu bir durum. İnşallah yaptığımız iyilikler bir gün kötülük olarak karşımıza çıkmaz.

******

PATRONA TUZAK (Posta)

Haber : Kasa hırsızlığından göz altına alınan Erdal Kara ve Önder Akpınar sorguları sırasında 1 yıl önce bir işadamını öldürdüklerini itiraf ettiler. İki sanık cinayeti işadamının sekreteri Mine Motorcunun azmettirmesi üzerine işlediklerini belirttiler. Gözaltına alınan Mine Motorcunun itirafları 1001 gece dizisindeki senaryodan farksızdı.

Sekreter kadın kredi kartlarının borcunu ödeyebilmek için patrondan yardım isteyince ilişki karşılığı bunu ödemiş, daha sonra da bu ilişkiyi devam ettirmek istemişti.

KAN EMİCİLER (Akşam)

Haber : İzmirli ünlü işadamı Rahmi U., Vedat Orhan Ç.’nin (37) başında bulunduğu gruptan yüksek faizle 930 bin YTL aldı. 2 milyon 360 bin YTL ödemesine rağmen ekstra 1 milyon 200 bin YTL borç çıkartılıp tehdit ve şantajla karşı karşıya kalınca, polise gitti.

6 ay önce yapılan bu şikayetten sonra zanlıları takibe aldı. Araştırmada, sanıkların, yüksek faizle borç verdikleri kişilerin mallarına zorla el koydukları, bazı bankaların çalışanları ile işbirliği yaparak müşterilere ait özel bilgilere ulaştıkları, ekonomik açıdan zor durumdaki işadamlarını -sözde iyi niyetle yaklaşarak- yüksek faizle borçlandırdıkları, bazı tamamlanmamış inşaatları da bitmiş ve içinde kiracı varmış gibi gösteren sahte belgeler düzenledikleri, usulsüz kredi kullandıkları gibi bilgilere ulaşıldı. Çete lideri Orhan Ç. ile birlikte 13 kişi gözaltına alındı, 2 kişinin aranmasına devam ediliyor.

Yorum : İyilik yapmak insanlığın temel prensiplerinden biridir. İyilikte hiçbir karşılık söz konusu olamaz. Zaten o zaman bu ya bir görev olur, ya da bedel olur. Zor zamanda bir iyiliğin değeri ise hiçbir şeyle ölçülemez. Ancak haberdeki örnek, maalesef zorda kalanlara “iyilik” yapmayı, bazıları fırsat olarak değerlendiriyorlar.

İnsanlık hasletlerimizin birer birer elden gitmesine sebep olan manevi değerlerimizi kaybetmek için farklı alanlarda elimizden gelen gayreti gösteriyoruz, sonra da insanlığın kalmadığından dem vuruyoruz.

İnsanlık değerleri bir bütündür. Varsa hepsi vardır, yoksa da hiçbiri yoktur.

*****

MAHKUM VEKİLE ÜSTÜSTE İHALE (Sabah)

Haber : Milletvekili seçilirken "etik değil" diye şirketi Aram İnşaat'taki hisselerini 2002'de devreden ancak Meclis'teyken bu şirket için ihale pazarlığı yaparken dinlemeye takılan eski Ağrı Milletvekili Cemal Kaya "ihaleye fesat karıştırmak" tan 13 gün önce 7.5 ay hapis cezası aldı. Ceza ertelendi.

Bu karardan üç gün sonra Aram İnşaat, İstanbul Pendik Devlet Hastanesi'nin 84 milyon YTL'lik ihalesine imza attı. Bu şirketin bağlı bulunduğu grup geçen yılın şubat ayında da 195 milyon YTL'lik Kartal Adliye Sarayı ihalesini almıştı.

Yorum : Yasalar tamamen maddi bağlara göre hareket ettiği için bu tip bağlantıları da düşünüp karar vermiyor. Bu bazen doğru bazen de yanlış sonuçlara sebep olabiliyor.

Bunun en bariz örneği, Genç Parti genel başkanı sayın Cem Uzan’dır. Partisinin reklamını yaparken, kurduğu şirketlerin yaptığı işi üstlenip “ben yaptım” diyor.

Ancak yasal olarak annesi babası kardeşi şirket sahibi olarak aranırken o bir siyasi partinin liderliğini yapabiliyor.

KORSANI EZECEK (Bugün)

Haber : Bandrolsüz ürünler konusunda zor durumda kalan sanatçılar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan yardım istedi. Sanatçılara destek veren Erdoğan, polise 'korsana göz açtırmamaları' talimatını verdi.

Bunun üzerine özellikle İstanbul'da korsan yayınlara karşı düzenlenen operasyonlarda son 2 yılda yaklaşık 3 milyon korsan CD ele geçirildi. İmha için bekleyen bandrolsüz ürünlerle ilgili karar geçtiğimiz günlerde çıktı. İl Denetim Komisyonu imha işleminin törenle yapılmasına karar verdi. Törende ilk imha işlemini Başbakan Erdoğan yapacak.

Yorum : Korsan olayına başbakanın sahip çıkması güzel bir olay. Çalışarak kazanılan ve elde edilen varlıkların bir kalemde hiç emeği geçmemiş insanların eline geçmesi büyük haksızlık. Bunların bu aşamaya gelmeden önlenmesi konusunda da çalışmalar yapmak lazım.

YORK BÖYLE ŞEY (Takvim)

Haber : I LOVE NY, yani "New York'u seviyorum" logosunu tanımayan yoktur. İşte bu ufacık logonun değeri: 3 milyar dolarmış... Dünyanın en zengin 100 listesine giren bir işadamı, New York Belediyesi'ne gidip "Satın, bu parayı alın" dedi.

İstanbul'un pırlanta ve elması 2 arazisini geçen ay sattık. Gelen 800 milyon ve 834 milyon dolar için sevinmiştik. Ama ABD'den gelen "NY logosunun değeri" haberi ile neye uğradığımızı şaşırdık.

New York Belediyesi'nin siparişi üzerine 1977'de grafiker Milton Glaser tarafından hazırlanan logoyu taşıyan ürünler, her yıl 1 milyar dolarlık ciroya ulaşıyor.

Yorum : Maddi değer yanında bir de manevi değer denen bir kavram var. Belki bugünün deyimiyle buna sanal değer de diyebiiriz. Bu değeri satıcı veya alıcı değil, toplumun anlayışı oluşturuyor. Çok doğal bir durum.

KUTLU DOĞUM DİYANETİN TEKELİNDE Mİ? (Yeni Asya)

Haber : Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun Yeni Şafak gazetesine yaptığı açıklamada, Kutlu Doğum etkinliklerinin çeşitli gruplar tarafından istismarından söz ederek il ve ilçe müftülerine “Denetimi eksik bırakmayın” talimatı vermesi yadırgandı. Bardakoğlu, “Kutlu Doğum haftaları dinî bir etkinlik olduğu için bu konuya Diyanet öncülük yapmalıdır” diyen Bardakoğlu, etkinlikler için “Sivil, mahallî ve resmî kuruluşların desteği, izni ve onayı alınacaktır” ifadesini kullandı.

Yorum : Haberde hiçbir yoruma gerek kalmayacak kadar her şey açık şekilde anlatılmış. Dini bir konunun istismarına meydan verilmeden etkinliklerin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılmasından doğal ne olabilir?

Bu konuya başka bir katkı, ekleme yapılmayacaksa, aynı şey tekrarlanacaksa bunda gocunacak ne olabilir?

Diyanet İşleri başkanlığı bütün milletin ortak değeri olan dini konuların parti, cemaat, tarikat gibi alt menfaat grupları tarafından istismarını önleyecek her türlü tedbiri almalıdır.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..