- Kategori
- Anılar
61 yaşında hekim olmak

Gardırobu açtım, orada yoktular. Oysa her zaman yıkanıp ütülenmiş askılarında, orada gömleklerin sonunda asılı olurlardı. Beyaz uzun gömleklerim. Sol üst ceplerinde kırmızı iplikle ismim yazılı... Pazartesi olurdu, sabahın erken saatleri olurdu ve ben ilk olarak onlardan birini alırdım. Senelerdir yaptığım gibi. Hafta sanki onlarla başlardı. Otuz dokuz yıldır bu böyle olmuştu, oysa şimdi yoktular. Bildik eski bir dostu, bir sırdaşımı yitirmiş gibi oldum. Yoktular, içim burkuldu... Sonra akşam geldiğimde, banyoda sıkılıp bırakılmış diğer toz bezleri arasında, parçalara ayrılmış onlarda sıkılıp bırakılmış, işleri bitmiş öylece dururken gördüm onları. Günlerden pazartesiydi. Temizlikçi kadın işini bitirip gitmişti. İçim bir kez daha derinden, bir kez daha burkuldu. Hayatımdan bir renk eksilmiş gibi oldu. Elimden beyaz alınmıştı sanki. Oysa saçlarım bembeyaza kesmişti. Hekimlikte kırkıncı yılıma başlamak üzereydim. “Sanki bir tel kopmuş ahenk ebediyen kesilmiş” gibiydi.
Sanırım Mart’ın ortalarıydı. Bir nöbet sonu izin günü olmalıydı. Evdeydim, televizyonda Meclis konuşmalarını izliyordum. Altmış bir yaşla ilgili zorunlu emeklilik yasa tasarısı hakkında görüşmeler yapılıyordu. Konu hekimler üzerineydi. Muhalefet partisi sözcülerinden sonra sıra iktidar partisindekilere gelmişti, onlar konuşuyordu. Bir İstanbul milletvekili söylediklerine kendisi de inanmıyor olmalı ki, yüzünde yapmacık bir tebessümle “canım, biz onlara iyilik yapıyoruz. Senelerdir yıpratıcı, zor bir meslekte çok yoruldular. Artık dinlenmeliler, kendilerine, çoluk çocuklarına zaman ayırmalılar” diyordu. Evet, onlar konuşuyordu, Mecliste onca hekim milletvekili vardı onlar susuyordu. . Birden içimi büyük bir sıkıntı kapladı. Kararımı vermiştim, ayrılmalıydım. Kararımı eşime söyledim destekledi. Doğrusu bu ya, artık kendime zaman ayırmalıydım. Onlara göre bu yaşa gelmiş bir hekim kuşkusuz kendine ve ailesine zaman ayıracak bir maddi ortamı hazırlamıştı nasıl olsa. Ve Devlet kendisine bunca hizmet etmiş bir hekimine bunun için gerekli emekli maaşını da veriyordu, öyleyse geriye sorun kalmamalıydı.
Ertesi gün gittim, yıllık iznimi alarak kendi isteğim ile emeklilik başvurumu yaptım. Bu arada yasa çıktı, Cumhurbaşkanı veto etti, döndü yasalaştı. Her meslekten bir sürü insan emekli edildi. Poliklinik yaparken, ameliyattan çıkmış hekim arkadaşlarımıza emeklilik için başvuruları istendi apar topar, aceleyle; yakışıksız bir şekilde. Öyle ya; kendilerine zaman ayırmaları için acele etmeliydiler. Bu arada bildik gelişmelerden sonra Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı aldı. Bir gün Emekli Sandığı’ndan bir yazı geldi, istersem göreve dönebileceğim yazıyordu. Dosyam altmış bir yaş grubu içinde değerlendirilmiş olmalıydı. Dönmedim yeniden başvurdum. Aradan iki ay geçti hala bana ve aileme gerekli zamanı ayırmamı sağlayacak emekli maaşımın bağlanmasını, işlemlerimin tamamlanmasını bekliyorum.
Şimdi havada ilk yazın kokuları var, etrafta ilk yazın renk cümbüşü. Benim hayatımdan beyazı aldılar. Hastanenin, ameliyathanenin o bildik üstüme sinen kokusunu... Oysa 1965 yılından beri onlarla etle tırnak gibi olmuştuk. Bir beyaz gömleğin peşinde yıllardır ülkenin bir ucundan diğerine savrulmuş, neredeyse çocuklarım her okulu bir başka yerde bitirmişti. Ama biz beyaz gömleğe ihanet etmemiştik, o da bize... Doğrusu eşimizi ve çocuklarımızı ihmalde etmiştik. Bitmek bilmez nöbet geceleri, bitmek bilmez ameliyatlar.. Hayat yanı başımızdan, ellerimizin arasından akıp geçmişti. Onlar günler boyu bizi görememişti, kızamıklarını yalnız çıkarmışlar, çarpım tablosunu yalnız ezberlemişler, ilk aşklarını yalnız
yaşamışlardı. Onlara bir tek şey öğretebildik sanırım, doğru ya da yanlış. Bizi izlemelerini...
Şimdi biraz kırgın ama yorgun değil, gecenin bir saati uykum bölünüyor. Kalkıp oturuyorum sessizliğin sesinde, öylece...Düşünüyorum, iyi ki hekim olmuşum. Öylesine bir meslek ki, insanı ancak bu kadar çoğaltabilir. Oysa yalnızım “Bir kişi bile değilim yalnızlıktan” ve geceler sessizliği büyütüyor...
Akın YAZICI
*Eski bir emeklilik anısı.