- Kategori
- İş Yaşamı - Kariyer
İnsanla Yönetmek, İnsanca Yönetmek 11

Sonuç mu Süreç mi?
Konumuz; sonuçlara atlamak.
Oldukça başarılı orta ve lise öğrenimim sonrası üniversite hayatım başladı. İlk yılın ilk ayları oldukça keyifli geçti. Sonra sınavlar başladı. Calculus-151/Matematik-1 ilk Vize sınav sonuçlarım felaketti. Ciddi bir şok yaşadım. Sınav sonuçlarına itiraz edebileceğimiz ve sınav kağıtlarımızı görebileceğimiz ilan edildi. Belirtilen gün ve saatte ilgili asistanın odasında aldım soluğu. Birlikte sınav kağıdımı inceledik. Her sorunun altında ilgili sorunun yanıtlanabilmesi için boş alan bırakılmıştı. Boş alanın en sonunda, sağ alt köşede de sonuçları yazabilmek için bir dikdörtgen kutucuk vardı. Baktım ki sınavım sadece bu sonuç kutucukları üzerinden okunmuş. Sonuç doğru ise tam not, yanlış ise sıfır verilmiş. Hemen itiraz ettim: Peki ya gidiş? Çünkü bugüne kadar alışmıştım gidişten de not almaya. Hatta başarılı bir öğrenci olarak hocalarım kanaat notu da verirlerdi. Burada ise bunların hiçbiri yoktu; sonrasında da olmadı. Hep sonuca göre not verildi. Kabullenmesine kabullenemedim ama uyum sağladım bu duruma.
Bir doktorun; “elimizden geleni yaptık, tedavi sürecini çok iyi yönettik ama hastayı kaybettik maalesef” diyebilmesi zordur. Hasta yakınlarının bu açıklamayı kabullenmesi ise çok zor hatta imkansızdır. Benzer örnekler diğer meslek gruplarından verilebilir. Aynı örnekler hayatın başka başka alanlarında farklı farklı durumlara uyarlanabilir. Yani sonucun çok önemli olduğu ve tek değerlendirme noktası olduğu pek çok yer ve durum tasvir edilebilir. Bu örnekleri çoğaltarak ve kapsama alanını genişleterek ulaşılacak nihai noktayı da belirtelim hemen: Her yaşam ölümle nihayete ereceğine göre hepimiz SONUÇTA öleceğiz. E ne oldu yani şimdi? Hepsi bu kadar mı? Sonuç önemli ise ve ortak SON da ölüm ise geriye kalan nelerin anlamı ve önemi kaldı?
Konu en genel anlamda hayat ve yaşamlar boyutunda ele alındığında nereye varılacağı ayrı bir tartışma konusudur. O nedenle gelin daha dar bir çerçevede tartışalım konuyu: Mesela iş yaşamı ile kısıtlı tutalım tartışma alanını. İş yaşamı derken de şirket/işletme, eğitim, sanat, spor, siyaset, vb. gibi farklı kulvarlar da kapsama alanında kalsın. Mutabık mıyız? Peki o zaman; hadi buradan ilerleyelim.
Girdileri düzenleyerek arzu edilen, istenen, hedeflenen, ihtiyaç duyulan çıktıları elde etmeye odaklanmış zihniyetlerin oluşturduğu SİSTEMlerde sürecin pek bir anlamı yoktur. Çıktıları önceden tarif eden ve buna göre girdileri tasarlamaya ve ayarlamaya çalışan zihniyet; tıpkı benim sınav kağıdımı okuyan hoca ya da asistan gibi aslında bir anlamda kendisine de konfor alanı yaratmış olur: Sonuca göre okumak hızlı ve kolaydır. Olası itirazlar durumunda kendini savunabilmek kolaydır. Sistem kümesindeki elemanları (öğrenciler, çalışanlar, sporcular, vb) etiketleyebilmek mümkün ve meşrudur. Etiketleme üzerinden tarafları ve safları oluşturabilmek ve yönetebilmek kolaydır. –Sözde- adalet az çaba ve kolaylıkla sağlanabilir. Bu –sözde- adalet sistemi içerisinde kişileri yargılayabilmek, eleştirebilmek de mümkündür. Bir zaman sonra bu yaklaşım ile kurgulanmış SİSTEMde yürütücülerin/kurucuların önce göreceli sonra da mutlak baskınlığı ve hatta otoritesi oluşur. Bir zaman sonra çıktının tarifi değiştirilerek girdilerin buna göre dizayn edilmesi daha kolay hale gelir.
Bir paragraf boyunca soyut ifadelerle anlattığım şeye birkaç somut örnek vermek isterim:
1) Şirket/işletme: Hedef kartını tutturdun mu tuttur(a)madın mı? Para kazandın mı kazan(a)madın mı? SİSTEM buna bakar ve buna göre sorgular/yargılar. Çaba, çalışma, işbirliği, yardımlaşma, insan faktörünü dikkate alma, bireysel talepler/ihtiyaçlar/öncelikler, dış faktörlerin etkileri, vizyoner yaklaşım, yarını kazanabilmek için gerekirse bugünü kaybetmek, topyekün kazanmayı sağlayabilmek için bazı noktalarda fedakarlıkta bulunmak, toplum yararı, vb her şey anlamsızlaşır bu yaklaşım ile . . . Bir zaman sonra da “hedefi tutturabilmek için izlenen her yol meşru” oluverir. SİSTEM kendisine karşı duranları değirmen gibi eler ve un ufak eder. Gün gelir CEO’ ların tutturdukları hedef karşılığı alacağı primlere koca bir dünya sistemi feda edilir; yüzyılın global finansal krizi patlar ama artık çok geçtir . . .
2) Spor: Şampiyon oldun mu ol(a)madın mı? Maçı kazandın mı kazan(a)madın mı? SİSTEM buna bakar ve buna göre sorgular/yargılar. Yönetim ekibi çalışma prensipleri, teknik ekip yapısı, kadro kurma, sezon öncesi kamp, antrenman düzeni, maç istatistikleri, alt yapıdan yetişen futbolcu, mali dengeler, vb her şey anlamsızlaşır bu yaklaşım ile . . . Bir zaman sonra da “kazanmak için her şey mübah” oluverir. SİSTEM, evrensel kümedeki elemanları bu noktaya zorlamaya başlar, uyumlanmak istemeyen kişileri de “ıskartaya” ayırıverir. Kendisine hizmet eden tipleri yaratarak devam eden, gelişen, güçlenen SİSTEM bir zaman sonra kendi kendini de eritmeye başlar ama artık çok geçtir . . .
3) Eğitim: Sınavı kazandın mı kazan(a)madın mı? Yüksek not aldın mı al(a)madın mı? SİSTEM buna bakar ve buna göre sorgular/yargılar. Öğrencinin kişisel gelişimi, mutlu ve doyumlu bir birey olabilmesi, eğitimin toplumun gelişebilmesinin ana itici gücü olması, tek tek bireylere dokunarak bir toplumun geleceğinin olumlu anlamda kurgulanması, öğretmenlerin bireysel öncelik ve ihtiyaçları, vb her şey anlamsızlaşır bu yaklaşım ile . . . Bir zaman sonra da her şey “sınav” oluverir. SİSTEM yine çalışır ve kendisine karşı gelmeye çalışan unsurları fırlatır atar. Gün gelir herkes neyin ne olduğunu fark eder ama artık çok geçtir . . .
4) Siyaset: Seçimi kazandın mı kazan(a)madın mı? Yüksek oy aldın mı al(a)madın mı? SİSTEM buna bakar ve buna göre sorgular/yargılar. İktidar, muhalefet, politika, siyasetçi, toplum, iç dengeler, dış ilişkiler, ekonomi, sağlık, eğitim, güvenlik, sosyal devlet, gelecek planlamaları, refah düzeyi, farklılıklardan beslenme, çoğulculuk, zıtlıklara tahammül, kabullenme, uzlaşı, vb her şey anlamsızlaşır bu yaklaşım ile . . . Bir zaman sonra da her şey “seçim” oluverir. SİSTEM yine çalışır ve kendisine karşı gelmeye çalışan unsurları fırlatır atar. Fırlatıp atmadıklarını istediği modele uygun hale getirir. “-mış” gibi davranmalar başlar. Politikacılar birbirine benzemeye başlar; izlenen ve vaadedilen siyaset birbirinin aynı oluverir. Gün gelir herkes nelerin yok olduğunu fark eder ve bunları tekrar ister, arar, geri çağırır ama artık çok geçtir . . .
Demem o ki;
Sadece 1 yıllık temel performans değerlerinin sonuçları üzerinden bir şirketin durumunu okumak; sadece maç skorlarına göre o takımın sezon ya da turnuva performans yorumunu yapmak; bir sınavın sonucuna göre gençlerin kaderi ile oynamak; bir seçim sonucuna göre ülkenin geleceği hakkında çıkarsamalarda bulunmak bana göre değil . . . Sonucun önemli olduğunu biliyorum; sadece sonucun bir anlam ifade ettiği durumların hayatın –kaçınılmaz- bir parçası olduğunun da farkındayım. Bununla birlikte namazsız ezan ile ezansız namaz arasında ölümden çalınan anların toplamı olduğuna inandığım hayatın esas amacının çaba, emek, gayret, hayal, vizyon, istek olduğunu düşünüyorum. Yani; ben de göz ucuyla sonuç kutusuna bakardım; hatta notun büyük kısmını da buradan verebilirdim belki ama yine de o kağıdı ben okusaydım, gidişten de not verirdim be Hocam!