Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '11

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Oturmuş , sağlam bir sistemin anatomisi.

Bu gün size başımdan geçen olayların ışığında bir sistemi analiz edeceğim. Ne sistemi mi? Hani iktidarımızın anlata anlata bitiremediği, Başbakanımız’ın “ Öyle yerleştirdik ki, öyle koduk ki, öyle oturttuk ki” diye her meydanda öğündüğü “Sağlık Sistemi”. Ama bu kutsal sistem iki lafla geçiştirilemeyeceği için biraz uzun olabilir baştan söyleyeyim.  

Üstünüze afiyet bundan tam otuz iki gün önce ateşlendim. Sıtmaydı ateşti derken sabahı sabah yaptım. Ertesi gün ateşim geçti. İki gün sokağa çıkmadım, ama bir halsizlik var ki sormayın. Üçüncü gün bakkal gibi kullandığım ve eve beş dakika uzaklığındaki alışveriş merkezine gitmek için yola çıktığımda gidiş ve gelişte altı kez mola verdim, buna kaldırım kenarına oturmak ta dahil. Haftada iki gün sekiz, iki gün de beş kilometre yürüyüşe yapan ben yüz metreyi bir kerede yürüyemez hale gelmiştim. Bir hafta kadar dışarıya çıkamadım.  

Kendimde cesareti bulduğumda gittiğim bir vakıf hastanesi polikliniğinde kan tahlilime baktığımda kan değerlerimin müthiş düştüğünü gördüm. Öyle ki geçen sene beyin kanaması geçirdiğim de bile kan değerlerim daha iyi idi.doktorum bir de demir ve B12 analizi yaptırdı ama onlar normal çıkınca “ Ben bunu anlamadım siz bir de Hematolog’a gidin” deyip beni kapıya koydu. Hayda adı bile sakat “ Hematoloji” Onkoloji gibi bir şey.  

Cumartesi idi hemen derdimi kuzenim Nadi ve eşi Hülya ile paylaştım. Hep beraber Hematolog bulam derdine düştük her yerde de yok mübarek bölüm. Doktor laf arasında “ Belki ilik numunesi de alırlar” gibi bir şeyler de gevelediğinden benim hafta sonu iliklendi kaldı. Ben bir yandan kuzenler bir yandan internette deli gibi hematolog arıyoruz. Derken ben dayanamayıp Pazar günü sabahı saat altıda Ege Üniversitesi Hastanesinden Pazartesi saat sekiz otuz sekiz için internetten randevu aldım. Vay be görüyor musunuz sistemi oturduğun yerden ertesi gün hem de dakika ayrıntısı ile randevu alıyorsun. Bunu kuzene söylediğimde başına gelecekleri bilmediğinde “ Ben geir seni götürürüm” dedi ve biz sistemin içine aktık. Bundan sonrasını gün gün anlatayım.  

1.Gün: Dün gece kuzen geldi ve bende kaldı. Gece iki lafın belini kırıp hasret giderdik. Ben o güne kadar ki tüm tahlillerim kronlojik sıra ile klasörledim. Sabah saat yedide kalkıp sekiz gibi hastanede olmak üzere anlaştık. Nasıl olsa randevumu almışım internetten, sabah ta bir şey yemeyeceğim ki açlık kan testi isteyebilirler. Sabah sözleştiğimiz saatte kalkıp sekiz gibi hasdtaneye girdik. Doğru dahiliye polikliniğine gelince amanın bir baktım ki yüzlerce kişi polikliniği basmış bir gürültü ki sormayın her kafadan bir ses orada sorunca bir uzu sıra gösterdiler internetten randevu alanlar o sıraya gireceklermiş. Madem sıraya girecektim neden internete girdim ki diye düşünerek sıraya girdim.bitecek gibi değil. İşin ilginci yanda bir sıra daha var osıra daha tenha onlar da “ İnternetten randevu almayanlar” sırası imiş. Anlamadım tabi ama normal adamlar sistem kurmuş benim gibi cahiller ne anlasın. Bir saat yirmi dakika sonra sıram geldi ben zaten anemiyim ki bırakın ayakta durmayı oturamıyorum bile evde hep yere yatar vaziyetteyim, nasıl dayandım bilmiyorum belki kuzenle “Sisteme dair” derin konulara daldığımız içindir.  

Efendim öyle kafana göre Hematolojiden randevu alınamıyormuş önce dahiliyeye gidiliyor o gerekirse sevk ediyormuş. Neyse kaydımı yaptılar sıram da birinci dahiliyede üç. Saat dokuz on beş muayene doluzbuçukta başlıyor. Ben bitikim tesadüf eseri kuzenle yan yana oturacak yer bulduk laflayıp oturuyoruz. Ama öyle tertip nizam oturuyoruz ki “Daraldım” deyip ayağını biraz uzatıyor olsan en az yirmi kişi domino taşları gibi yıkılır. Öyle bir dar alanda kalabalık var. Hatta ben bir ara kontrollu olarak ayağımı açayım dedim elinde demir bastonu olan bir adam önümden geçerken az daha ayağımı kırıyordu. Neyse sistem böyle bekliyoruz. Muhabbetler de eskiden kalma alışkanlıkla sistemi deşme üzerine.  

Derken sıram geldi nihayet sistemin kalelerinden birinde bir bilim adamına muayene olacağım. Muayene “ Kabinine” girince bir baktım yirmi üç taş çatlasın yirm beş yaşlarında bir kızcağız oturuyor “Buyrun anlatın” dedi, ben klasörü çıkarıp kendisine uzatıp durumumu anlattım. Öyle derin derin klasörü inceledi ve bir anda klasörü kapıp kabinden çıktı, ben şaşkın bir şekilde otururken döndü ve elindeki kağıttaki notlardan kopya çekerek dört tane form alıp doldurmaya başladı. Anladım sistem böyle intörn doktor olaqn bayan dinliyor sonra hocasına gidip danışarak karar veriyor. Hoca ağır adam herkesle muhatap olmuyor. ( Gerçi ertesi gün bayanın gidip danıştığı “ Hoca” nın da taş çatlasın otuz yaşında asistan olduğunu gördüm ama). “Beyefendi bu kan tahlilini yaptırıyorsunuz. Üç gün de gaita örneği verip sonra sonuçlarla bana geliyorsunuz” şeklinde robotik bir sesle bayan beni postaladı. Kaldık ortada hayır sistemi bilen biri değiliz ki Mısır’da doğmuş kutup ayısı yavrusu gibi etrafa şaşkın şakın bakıyoruz.  

Neyse sora sora laboratuarı bulduk. Burası az önceki alandan berbat. Sistem buraya tam manası ile oturmuş artık millet birbirinin üstüne çıkıyor itişip kakışıyor. Efendim önce cam kenarındaki sıraya girecekmişiz oradan numara alacakmışız sonra da ekranlardan numara ve adımızı takip edecekmişiz. Sıraya girdik bu arada hastaneye gireli iki buçuk saat oldu ve açız. Sırada beklerken görevli bayanın “ Beyefendi versene kağıdını ne bekliyorsun” sesi ile irkildim. “Tabi sisteme dahil olmazsan böyle ördek gibi bakınırsın” dedim kendi kendime. Kağıdı uzattım bayan bilgisayarda bir şeyler yapıp üzerinde numara yazan bir kağıtla birlikte geri verdi. “ Bundan sonra ne yapayım?” dediğimde “ Bakın işte ekrana aaaa” gibi bir şeyler söyledi. Olur, sistem böyle alışırız. Neyse ki çözdük üç tane ekran var bu ekranlarda hem aldığımız numara hem de isimler geçiyor. “ Kodlama” “ Kan alma” ve “ Sonuç alma” yazıyor. Yani önce kayıt olacağız sonra ikinci sıradan kan verecğiz üçüncüsü ise yarın lazım o sıradan da sonuç alacağız. Oturacak yerler var ama ayaktaki insan sayısı oturanın iki katı. Benim de gözlüğüm gözlükçüde eski yedek gözlükle hiçbir şey görmüyorum. Neyse ki kuzen var, valla Maşallah gözlküksüz iki blok öteden ekranı görüyor. Sıraya göre önümde yüz yirmi kişi var. İsimler geçiyor biz ayakta dikilyoruz. Muhabbetler hep sistemin açıkları yanlışları üzerine ne yapacaksın serde “ Komünistlik” var.  

Bir süre sonra ortama alıştık bazı sistem karşıtı kişiler burada düzeni kurup ara bahçeyi sıgara içme alanı yapmış. Oraya çıktık oradan ekranı da görüyoruz. İsimler geçiyor zaman da biz isimlere takılmış öyle bakıyoruz. Ben artık dayanamayıp sıfır derece havada taşa oturdum. Kuzen hala ayakta “ Nadi kaç oldu sıra be” diyorum o dalmış gitmiş “ Hamide Öterbülbül” diye numarayı değil adı söylüyor. Ben onu bu hallerini bilirim o şimdi takıldı “ Ne yapsam da bu güzelim sistemi yıksam” diye plan yapıyordur.Yavaş yavaş zaten tadını da çıkarıyoruz binbir çeşit ism önümüzden geçiyor. Yani çocuk sahibi olacak ta isim bulamamış çiftler buraya gelsin her türlü alternatif var, giriş bedava. Neyse bir buçuk saat sonra sıra geldi kodlamaya gittim bayan bana yeni bir sıra numarası bulunan fiş ve üç tane kapaklı kutu verdi. Fişle kan verme sırasını takip edeceğim kutularla da yarından itibaren üç gün boyunca “ Gaita” örneği getireceğim. Zaten iki saat boyunca etrafı kesip sistemi deştiğimiz için artık daha rahatız, yolu öğrenmeye başladık. Hastaneye girdikten dört buçuk saat sonra kan da verip kurtuldum.  

Açım kuzenle beraber Bornova’da meşhur bir kebapçıya gittik kurt gibi aç olan ben sadece çorba içip yarım lahmacun yiyemeden iştahım kapandı. Daha yapacak işler var önce Halam’a uğrayacağız sonra da Kanka’yı hayatında ilk defa Veterinere götüreceğiz. Halam’a gittik ben orada ayağımı uzatıp sızmışım onlar ne konuştular ana oğul bilmiyorum.  

Çıktık eve geldik Kanka’yı kafese koyup veterinere götüreceğiz. Fazla zorluk çıkarmadı ama iki saniye içerisinde Nadi’nin eline de tırnağı ile imzayı attı. Asıl konu kafese girince başladı o zamana kadar sadece “ Mik mik miik” şeklinde replikleri olan Kanka ilk defa kafeslenmenin şoku ile öyle bir “ Miyaaaav” çekmeye başladı ki kedilerin Shakespare’i varsa ancak bu kadar tirad yazabilir. Bizim blok yıkıldı. Bahçe de bile alışkın olmayanlar balkona çıktı bize bakıyor. Neyse biraz alış veriş yapıp eve geldik rakıları koyduk sistemi irdelemeye başladık ben zaten ikinci dublenin ortasında uyumuşum.  

2. Gün: Kuzeni ısrarına rağmen sabah uğurladım, ben hallederim artık onun da işi var gücü var. Gaita numunem ve tahlil istek kağıdımı bir çantaya koyup iki minibüs marifetiyle hastaneye vardım varmasına da laboratuara varıncaya kadar üç kez mola vermek zorunda kaldım yürüyemiyorum halsizlikten. Laboratuarda bilgiç hareketlerle bayana tahlil kağıdını verip bir önceki kan sonuçlarını almak için otomatik kioska TC kimlik numaramı girerek sonuç alma sıramı aldım. O sırada yaşlı bir adam rica etti ona bile numara aldım ve izlemesi gereken yolu tarif ediyordum ki kuzen merak etmiş aradı ben bir yandan adama yol anlatırken bir yandan kuzenle konuşuyorum, kuzen de “ Ulen kaptın sistemi” diyor. Hesaba göre Cuma’ya kadar numune verip sonuç alacağım Cuma da büyük gün sonuçları alıp doktora göstereceğim teşhis konup tedaviye başlanacak. Bu arada kan değerleri yine berbat ayrıca demir de minimum değerin bayağı bir altında Zar zor minibüse ulaştım ve eve gelip uzandım hiç halim yok.  

3. Gün: Yine aynı şekilde tahlilimi kodlattım sonucumu aldım. Ama artık bunları otomatik yaptığım gibi bir de millete yardım ediyorum. Yavaş yavaş sistemin sağlam unsuru olmaya başladım. Bu arada saatler süren bekleme sürecinde hayaller kuruyorum. “Yav zaten işsizim, bilen biliyor bildiğim işi yapmama da taş koyanlar var ben burada danışmanlık yapsam ya”. Ne var Sıra alma elli kuruş, yol gösterme bir lira, yarım gün refakat otuz, tam gün refakat elli lira. Yani işin var, gücün var sabah bana yaşlı hastanı teslim et, git işine bak, ben yaşlını muayene, tahlil dahil morga kadar götürürüm valla.  

4.Gün: Pek bir şey yok otomatik bir sistem unsuru olarak numune verip, sonuç aldım. Allahtan gaita da gizli kan yok mide bağırsak sağlam yani. Ayrıca bir gün önce asıl gözlüğümü aldığımdan atmaca gibi sistemi irdeliyorum.  

5. Gün: Bu gün büyük gün ve ben bu gün sistemin nasıl “ Oturduğunu” da gördüm. Tamam her şeyi kaptım da sonuç gösterme nasıl olacak kafam ona takık. Hastaneye girdim labaratuara giderken dahiliye polikliniğine uğradım. Orada oturan genç sempatik bayana sorduğumda “Bak orada bir kağıt asılı oraya adını yaz saat bir gibi sonucun ile burada ol isim okunacak” deyip elindeki kalemi bana uzattı. Bu dur. Nasıl kapmış sistemi kıskandım valla.adımı otuz beşinci sıraya yazdım.  

Son sonucumu da alıp poliklinikte oturdum daha bir buçuk saat var ben gazete okuyorum. Saat bire doğru bir hareket başladı derken bire on kala kalabalık hareketlenmeye başladı. Medeni cesareti olan sesi gür ve güzel sistemi hatmetmiş bir bayan kağıdı eline alıp sırayla isimleri okumaya başladı buna göre sıraya giriyoruz bazılarının sonucu çıkmadığından ya da başka bir sebeple gelememiş onlar atlanıyor. Derken orta yaşlı gözlüklü bir adam “Bana ne ya” deyip sıranın arasına kaynak oldu. Bir huzursuzluk başladı ama ben tam anlayamıyorum. Birileri “ Bu adamın ismi yok” falan diyor. Arkamdaki iri yarı bayan da “ Ah hasta olmucam ben ne yapardım bu adamı” diye söyleniyor.Sırayı düzenleyen bayan da sık sık adamın yanına gidip “ Beyefendi sıranın en arkasına geçiniz” diyor ama adamın tek bir söylemi var: “Bana ne ya”. Derken sıra gişesi açıldı buradan beş dakika içerisinde sıra alıp kayıt olacağız. Kayıt daha kolay çünki orada sıra numarası ışıklı tabelada yanıyor ayakta dikilmeye gerek yok. Sadece ışıklı tabelayı gören bir yere otur yeter. Ama adam direniyor. Ne zaman ki adam sıra gişesine yanaştı, arkadan “ Verme sırayı bunun adı yok” diye bağrışlar koptu. Görevli sıra vermeyi reddedip adam da direnince bir anda ortalık karıştı kadının biri elindeki film zarfını adamın kafasına indirdi adamı bir anda ayak altına aldılar. Zaten ben adam düşmeden önce az önce anlattığım iri yarı bayanın önce Aşil tendonuna sivri burula tekme atmasını ve ardından çelmesini gördüm. Adam üstü başı dağılmış sıranın arkasına geçti. Uy işte şu sisteme değil mi? Yok arkadaş bunları toplayıp Silivri’ye tıkacan.  

Sıram geldi genç bayan doktorun önüne oturdum. Sonuçlara baktı yine klasörü kapıp kabinin dışına gitti, döndüğünde yine elinde kopya kağıdı bir tahlil isteği alıp doldurmaya başladı. Ben artık dayanamadım “ Yine mi tahlil, ya bana bir takviye verin ben yürümeyi bırakın oturamıyorum on beş gündür doktora gidiyorum daha bir plasebo bile alamadım” diyorum ama kim dinliyor. Bayan bir yandan formu doldururken “ Beyefendi incelemeleri bitirmeden tedavi yapamayız” diye tersledi. Ben “ Peki bu tahlil açlık gerektiriyor mu hiç olmazsa bu gün kan vereyim Pazartesi sonucu alırım” dediğimde “ Valla bilmiyorum laboratuardaki görevliye sorun” dedi. Vay be sisteme bak doktor “ Ben bilmem” deyip kayıt alan ve muhtemelen İşletme ya da İktisat mezunu görevliye yönlendiriyor.  

Öyle de oldu zaten laboratuara gittiğimde görevli “ Abi bu açlık gerektirir, bunun da laboratuarı kapandı” deyip olayı Pazartesi’ye bıraktı. Moral sıfır. Bahçeye çıktım sulu kar yağıyor. Yürüyemiyorum bahçede karın altına oturdum sırtımda tüm ağırlığı ile sistem oturuyor. Kalktım zar zor kar altında minibüs durağına gittim. Yolda kuzen aradı durumu anlattım yanıt kısa: “ Ben Pazar akşamı gelir seni götürürüm”.  

6. Gün: Dün gece yine kuzen geldi sistem ağırlıklı rakı muhabbeti yaptık. Planımızı konuştuk sabah çok erken kalkıp doğru kan vercem ve sonucu da saat bire kadar alıp aynı gün sonuç gösterip sisteme meydan okuyacağım. Sabah altıda kalktık yedide hastanedeyiz. Ben hemen bilgiç bir hareketle sıra kağıdına adımı yazdım. Yav sisteme bak sabahın yedisinde bile adımı yirmidokuzuncu sıraya yazabildim. Kanı verdim sıra bekliyorum ki sonuç alacağım kuzen de yanıbaşımda. Derken bir gürültü koptu oldukça yaşlı, gözlüklü bir adam “ Sen ne biçim konuşuyorsun, beni güvenlikle mi korkutacaksın çağır gelsin güvenlikçi bakalım” diye ortalığı yıkıyor. Görevlilerin bazıları adamcağızı tartaklar gibi oldu ama Allahtan sisteme uyum sağlayamamış bazı kişiler araya girip adamı kurtardı. Ben ise sistemin bir neferi olarak sakin sakin olaya bakıyorum.Adamda kabahat ama , sen hem sisteme uyum sağlama hem de “ Çağır gelsin Jandarma” edası ile maraza çıkar.  

Neyse sonucu alıp doktor bayanın önüne oturdum. Baktı, baktı yine klasörü kapıp gitti. Geri döndü ve yeni bir tahlil istek kağıdı aldı. Ben o anda geçtiğimiz yıl beni beyin kanamsına götüren tansiyonumun zıpladığını anladım. Ama kendimi tuttum ne de olsa artık sisteme dahil bir “ Kobaydım”. Bayan bu sefer anlamış olmalı ki “ Yok bu son ben bunu geçen hafta anneme yaptırdım mikroskopta bakacaklar yok bir şey basit”. Kabinden çıktım kuzen soruyor “ Ne oldu?” “ Hiiç tahlil dedim.”. Bir şansımız var ki kanı o gün verip yarın sadece sonuç alıp doktora gösterebileceğim. Kanı verdim kan alan bayan bana bu sefer sonucu buradan değil beşinci kattaki Hematoloji laboratuarından alacağımı söyledi. Vay be sisteme uymak bir yana sistemin içinde yükseliyorum. Hastane sonrası yine aynı Halamı ziyaret ve Kanka’yı veterinere götürmek. Kanka bu kez zorluk çıkarmadı ama veteriner masasında bir korkudan titreme nöbeti geçirdi. Gece de yine kuzenle rakı muhabbeti ve sistem analizi.  

7. Gün: Kuzeni yine yolculadım ve yollara düştüm. Bu gün artık iyice bitikim. Sitenin kapısına bile zor vardım. Raporumu beşinci kat hematoloji laboratuarından aldım ondan önce de adımı sıraya yazdım. Kavga gürültü sırayı aldım bu sefer başka bir bayan doktorun önüne oturdum. Aynı yaşlarda hafif tombul bir bayan. Ama sistem tıkır tıkır işliyor yine aynı bayan beni dinledi, klasörü kaptığı gibi kaçtı. Bekliyorum bu arada daha önceki bayan doktor kapıdan bana “ Kusura bakmayın ben bu gün yoğunum da” dedi ne de olsa artık tanınmış kobayım. Bayan geldi ben yeni bir tahlil istek kağıdı alacak diye bekliyorum. Bana söylediği: “ Beyefendi biz bu rahatsıslığın düzenli olarak kullandığınız sedef ilacının bir yan etkisi olduğunu düşünüyoruz. Önemli de değil ilacı değiştirin geçer”. Ben “ tamam bırakayım ya da değiştireyim ama ben kötüyüm bana bir takviye verin” dedim. Yine fırladı gitti. Döndüğünde “ Gerek yokmuş” gibi bilimsel bir ifade kullandı. Ben artık sabrımın sonundayım “ Hanımefendi siz bana git evine kendi kendine iyileş diyorsunuz” deyince de başını boynunun etrafında çevirip soluna yatırarak öyle baktı. Ben bu ifadeyi biliyorum. Kanka’da çok yaramazlık yaptığında karşıma alıp “Oğlum sen niye böyle yaramazlık yapıyorsun?” dediğimde o da başını boynunun üstünde çevirip sola yatırarak yuvarlak gözlerle bakıyor. Bahçeye çıktım.buz gibi havada ağaçların altına oturdum.  

Kötüyüm açıkçası beni bir güzel dövdüler kapının önüne bıraktılar. Karşıyaka’ya geldim saat on beş otuz hiçbir şey yememişim. Doğru çorbacıya gidim çorba içtim. Hemen eve giden minibüse bindim. On iki saatlik uçak yolculuğunda bile gözüne kırpmayan ben minibüste uyumuşum. Sitenin önünde şöför uyandırdı. Allah’tan şöförler tanıyor. Eve girdim hemen uyumuşum. Rüyamda kendimi doktor muayenehanesinde gördüm. Kelli felli hani eski filmlerdeki Nubar Terziyan gibi bir doktor beni dinledikten sonra o hep beklediğim reçete kağıdını eline alıp kalem de elinde “ Beyefendi bu yazacağım sakızları çiğnerseniz hiçbir şeyiniz kalmaz” diyor. Ben “ Sakız mı?” derken uyandım. Gece olmuş deliksiz uyumuşum. Kuzen arayıp “ Başka doktora gidelim” diyor. Valla gitmem yeter bu kadar sistem. Kapattım kendimi eve ama sistemin hediyesi üç gün sonra geldi. Birden ateşlenip sıtmalandım. Sabah kalktığımda kulaklarım tıkalı. Ertesi gün de akmaya başladı. Tekrar doktora gittim.orta kulak iltihabı olmuşum. Eee kar altında bu kan değerleri ile hastane köşelerinde dolaşır mısın?  

Şimdi mi? Hayır iyileşmedim ama sokağa da çıkmıyorum . Sistemin bir neferi görüp te “ Gel senin kanını alalım” demesin diye  

 
Toplam blog
: 14
: 1190
Kayıt tarihi
: 20.05.10
 
 

1960 Menemen doğumluyum. Menemen lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı fakültesinde eğ..