Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Ankara Havası

Ankara Havası
 

Ondokuz Mayıs Lisesi Bilkent'te


Gezip görmenin insanda yaşama bakış değişikliği yarattığına inanırım. Yabancıların tolerans dediği hoşgörü anlayışının yerleşmesinde de etkendir.

Hele hele gezi merak duygularıyla yapılırsa etkisi daha kalıcı olur.

Biz de öğrencilerde öğrenme merakını geliştirebilmek, Anadolu’nun yakın ve uzak tarihini kanıtlarıyla tanıtabilmek için Ankara gezisi düzenledik. Biz derken Samsun İlkadım Ondokuz Mayıs Lisesi Gezi Kulübü’nü kastediyorum.

Coğrafyacı Hülya Özcan, Tarihçi Nezihe Kent ve bendeniz Coğrafyacı Musa Özcan’ın rehberliğini yaptığı Ankara gezisinin kafile başkanı Müdür Başyardımcımız Necmettin Yondemir’di. (Arkadaşımız Necmettin Yondemir Gümüşhane Kürtün’den belediye başkanlığına aday olacağından 1 Aralık itibarıyla aramızdan ayrılmıştır. Kendisine siyasi yaşamında üstün başarı ve şans diliyoruz).

Girişten de anlaşılacağı üzere gezi eğitim-kültür amaçlıydı. Büyük sınav (ÖSS-Öğrenci Seleksiyon Sınavı “değimliydi?) hızla yaklaşırken ülkemizin başat yüksek eğitim kurumlarını tanıtmak iyi bir isteklendirme aracı olacaktı. Gazi’li, Bilkent’li veya ODTÜ’lü olmak nasıl bir şey yerinde görülecek, havaya girilecekti.

Başkente gidiş aslında Anıtkabir gezisi olacak şekilde 10 Kasım’da planlamış, ancak 10 Kasımlarda Anıtkabir’in ziyaretçi yoğunluğu dikkate alınarak 21 Kasım’a erteledik.

Aynı zamanda gezi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihini yerinde görmek, meclis binalarını dolaşırken istiklal mücadelesinin zorlu şartlarını yaşatmak için bulunmaz bir fırsattı. Ankara’ya gitmişken Anadolu medeniyetleri müzesini dolaşmamak olmazdı.

Hazırlıklar yapıldı. İzinler alındı. 21 Kasım Cuma’nın ilk saatlerinde bir otobüs dolusu OML’li Ankara yoluna çıktı. Neşe içinde (Çocukları uğurlamaya gelen bazı anne babaların ayrılık gözyaşlarını saymazsak. Bu hüznün fotoğrafını çekmemenin pişmanlığını yaşadığımı da itiraf etmeliyim)…

Ergün Tur’un sahibi aynı zamanda tur rehberimiz Eyüp Ergün’ün yolculuk başlar başlamaz yaptığı konuşma gezimizin doyurucu geçeceğinin habercisiydi. Yedi saatlik keyifli bir yolculuktan sonra Ankara’ya vardık.

Başkent öğretmenevinde bir süre dinlendik. Kahvaltımızı yaptık.

Gezi programımızın ilk durağı Gazi Üniversitesi kampüsüne yaya olarak vardık. Giriş görevlileri geldiğimizi yetkililere bildirdi. İki rehber nezaretinde kampus tanıtıldı. Rektörlük binası üniversite tarihinin 1982 değil de sanki daha eskilere dayandığı izlenimini yaratıyordu. Tarihi görüntüsü köklü geçmişe, bakımlı duruşu geleceğe güvenle baktığını anlatıyordu.

Ankara’nın bıçak gibi keskin kasım soğuğu eşliğinde dökülen yapraklar arasında ilerledik.

Rektörlük binasındaki konferans salonunda fakülteler, eğitim öğretim olanak ve fırsatları tanıtıldı. Salonda sunum saatini beklerken bizimkilerin ipe sapa gelmez sorularını bile önemliymiş gibi yanıtlayan, Kumru’nun “demek siz doktorsunuz”, “nasıl doktor oldunuz, bende olabilir miyim”, “demek İngilizce de biliyorsunuz”, “how are you” vb. sorularını sabırla cevaplayan Dr. Hülya Hanım’a ayrıca teşekkür ederim. Bu arada sahneye çıkıp güya piyano resitali veren öğrencinin gözümden kaçmadığının da bilinmesini isterim.

Gazi turumuzda bizim Cem’in sürprizi de tüm bunların tuzu biberi oldu. “Baba karnım ağrıyor” diye sızlanmaya başlayınca yardım istedik. Koşuşturma başladı. İlk yardım merkezine ulaştık. Orda da aynı ilgi ve güler yüzle karşılandık. Kan, idrar tahlilleri yapıldı. Önemli bir sorun teşhis edilemedi. Ve Gazi yetkililerine sıcak ilgileri için teşekkür edip vedalaştık.

Gazi Üniversitesi için bozkırın ayazında “sıcak bir eğitim yuvası” diyebilirim.

Yeniden otobüse doluştuk. Sırada Bilkent var. Onbeş dakikalık yolculuktan sonra Bilkent’teyiz. Etkileyici bir manzara… Bozkırın ortasında önce orman oluşturulmuş. Sonra düzenli yollar, iyi bir mimari, manzarayı bütünleyen akıllı binalar. Adı ile özdeş bilim kenti, Bilkent…

Geldiğimizi bildirdik. Güler yüzlü, yumuşak ses tonlu, diksiyonu düzgün iki genç karşıladı bizi… Tur planını anlattılar. Takip etmemizi istediler.

Otoparklardan geçerken Bilkent’in efsaneleşmiş Ferrarilerini aradı gözlerim. Bir tane bile göremedim. Rehberimiz Mehmet’e sordum “Ferrariler nerede” diye… Mehmet, durumun abartıldığını, burssuz okuyan öğrencilerin belirli bir ekonomik seviyeye sahip olduğunu, öğrencilerin ¼’ünün burslu olduğunu, bir kısmının da %50 başarı bursu aldığını, Bilkentli olmak için çalışkanlık ve başarı ölçütlerinin yeterliliğini, en iyi örneğin de kendisi olduğunu söyledi.

Bilkent’in rahatlatıcı etkisini bizimkilerin yüzünde görmek mümkündü. Yürüdük. Çok amaçlı salonların ve bilgisayar laboratuarların bulunduğu binaya çıktık. Rehberlerimiz Ezgi Ayten Çetin ve Mehmet Ergin OML’lileri derinden etkileyen videolarla destekledikleri muhteşem bir sunum yaptılar. Ve bilgiye ulaşmada en kolay yer Bilkent dediler. Dörtbinin üzerinde bilgisayarla 362 gün dünyaya bağlanabildikleri salonları gezdirdiler. Bilginin üretildiği Bilkent’i gösterdiler.

Burada akademisyen olabilmenin zorluğunu aktardılar. Öğretim üyelerinin çoğunun yurt dışında yaptıkları çalışmalarla, ortaya koydukları eserlerle kendilerini ispatladığını da sözlerine eklediler.

Bizimkileri en etkileyen nano teknoloji laboratuarı oldu. Bilkent nano teknoloji araştırmalarının artık üretime yansıdığını öğrendik. Nano teknoloji daha temiz çevre, doğaya saygı olduğunu biliyor muydunuz?

Spor etkinlik ve fırsatlarını en ileri düzeyde öğrencilerine sunan kurum yine Bilkent sanırım. Bireysel ve takım sporlarının yapılabildiği spor kompleksi buranın batının ün yapmış üniversitelerinden farkı olmadığını ortaya koyuyor (Vaktimiz olsaydı kondisyon salonundaki aletleri bizzat deneyecektim).

Marmara restoranda öğle yemeklerimizi yedik. Ezgi ve Mehmet’e teşekkür ettik. Bilkent’le vedalaştık.

Etkileyiciydi.

Gezinin devamı yarın.

Musa Özcan

Coğrafyacı-Uzman Öğretmen

 
Toplam blog
: 165
: 3919
Kayıt tarihi
: 25.08.07
 
 

Samsun Terme Şuvayip Köyü'nde doğmuşum. İlk ve ortaokulu Terme'de, lise öğrenimimi Ünye'de tamala..