Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Erciyes'in Öte Yanı Toroslar. - 1

Erciyes'in Öte Yanı Toroslar. - 1
 

Trekking ya da dağ-kır yürüyüşü (sporu) doğanın keşfidir. Yaşadığımız gezegenin bakir yörelerinde gezi-yürüyüş yapmak, bizim çevremizi ve gezegenimizi özelde de yurdumuzu tanıma fırsatı vermektedir. Keşif, bilgimiz dışında var olanların farkına varmak, bulmak çok keyif vericidir.

Bir şeyi kendi kişisel yeteneğimizle fiziksel ve kimyasal veya plastik ve estetik kavram içinde ortaya koyduğumuz zaman, bir eser sahibi olarak çok mutluluk duyarız. Keşifler de böyle haz verir. Bir dağcı zirveye vardığı zaman, ressam resmini tamamladığında ve diğer sanat ve bilim sahipleri her çalışma sonunda eseri ortaya çıktığında sevinir.

Dağ yürüyüşlerinde de her gördüğünüz canlı, cansız varlıklar insanda ferahlık yaratır. Bu duyguların atmosferinde Erciyes'in öte yanında Toroslar'ın güney yamaçlarında kendi özel yürüyüşümü yapıyorum. Burası Sarıpınar vadisi ile Bahçecik vadisinin görüldüğü bel, buradan güneye doğru giden vadilere doğru yeşil orman alanlarını seyrederken, kuzeye dönünce geçit durumunda yeni bir vadi başlıyor. Biraz ortalı bakınca Erciyes bütün ihtişamıyla karşıda.

Ama yürüyünce çıkabileceğim yakınlıkta Torosların Tahtalı Dağları hemen kuzeyimde, bütün iç anadolu görünümünü kapatıyor. Fakat şu ara vadi ağzı sanki Erciyes'e pencere ve gidersen kapı olmuş. Burada çukurovadan gelmiş yaylacılar var. Çadırlar üstlerinde koyunlar önlerinde, yaylanın keyfini çıkarıyorlar. Ama onlara sormayın herkes halinden dertli. Çadırın yarısı kırkılmış yün dolu, sürü de süt sağılmaya gelmiş olmalı ki çadıra yakın duruyor. İçinden geçmeyin diyorlar. Koyunlar hapşurdumu kurtçuk atarmış. Bu da orada soluyan insanların solunum yollarına gidiyormuş. Öyle dağda yaylada koyun kuzu görünce hemen sürünün içine dalmamak gerekiyor.

Yaylacılar daha dağda karlar doruklara çekilmeden önce yaylaya çıkmaya başlarlar. Bu rakım orman yayılış sahasının üst sınırları. Bu mevkilerde ormanlar çoğunlukla bu yaylacıların tahribatı ile bozuk deforme olmuş ağaçlarla kendini belirtir. Ama özellikle kıl keçi sürüsü olan yaylacıların tahribidir. Çıkıyorlar ağacın başına, sedir ağacı özellikle dallarını keserek yere düşürüp davarlarının yemesini sağlıyorlar. Sedirler ardıçlar, karaçamlar da tatar baltalık gibi bir gövdeden sayısız cılız dal ve gövde veriyor. fakat öyle brakmıyor tabi dönem dönem tekrar takrar kesiyorlar. Gerçi bu tahribatlar neticesi ve iklim koşullarınında etkisiyle değişik görünümde tabiat harikası ve anıtlarda oluşmuyor değil.

Buradan sağ tarafa sırtların güney yamaçlarını ve dağ eteklerini değil, kar eteklerini takiben bir doğa yürüyüşüne devam ediyorum. Bu yürüyüşlerim de daha ziyade güzel manzara ve gidiş kolaylığı yol göstermekle birlikte izohips'e uygun, yani eşyükseltiyi takip ederim. Bütün canlılarda bu yol takibi özelliği vardır. Patikalarda bu nedenle oluşmuştur. Fakat ben bu aşamada patikalara karların erimiş olduğu açıklıklarda şahit oluyorum. Böyle gezilerimi kolay gezilebilecek yerlerden örnekle anlatmamın bir nedeni de okuyucularım da yazıda empati kurup bir anlamda bu ortamlar da yaşama hisleri vermek .

Bu yamaçların aşağısında Bahçecik köyü var. Bu kevenli belden ayrılıp karaçam ormanlarının üstünden yarı bozuk ormanın üst zon sınırına yakın güzergah, bütün doğal güzelliklerin bir birine karıştığı mevkilerdir. Bu yürüyüşlerde elbette özel ayakkabı ve elbiseler giyinmak gerekli.

Bahçeciğin evleri aşağıda görünmeye başladı. Köyden önce vadi kenarında Çoban Çeşmesi var. Oluklarına su sığmadan taşarak akar. O pınarın suyunu içenler ömürlerine ömür katıyorlar. Zaten köylüler bizi buranın havası ve suyu yaşatıyor derler.

Köyün hemen üstünde kale dedikleri kaynak suyu çökeltisinden oluşmuş, yüksek masa görünüşlü uçurumun üstüne kadar geldim. Burası oldukça çok eski bir yerleşim alanı olduğu izlerini de taşıyor. Bu oluşumun üstü birkaç futbol sahası genişliğinde düz alan. Dağa birleşme yerinde su kaynağı değirmen suyu kadar suyu öndeki uçurumdan aşağıya şelale yaparak bırakacak ama köylüler çoğunluğunu arklarla çevirip arazilerine yönlendirmiş.

Bu şelale uçurumu daha ziyade insan yerleşimi öncesinde oluşmuş olmalı. Hemen aşağı doğru baksanız oyulmuş mağara evlerinin oyuntuları görülüyor. Birkaç kat üst üste oyulmuş galeri odaları arasında koruma engelleri ve şimdi geçilemeyen yol ve merdivenler var. Köy hemen buranın önünde yerleşmiş. Buraya, bu kalkalitik oyuntu mağara evler ve ön tarafın yüksek olması nedeniyle kale diyorlar.

Buradan tekrar ormanların üst sınırına doğru adımlıyorum. Bu alanlarda sırtların güney tarafları "Sedir" ormanları, kuzey tarafları "karaçam" ormanları yayılış gösteriyor. Kuzey doğu yönlerde vadi boğazlarında "Göknar " ormanları bazan saf olarak bazanda karaçamla karışım halinde ormanlar oluşturmaktadır. Bu yöreler toroslarda yüksek yağış alan ve serin mıntıkalardır. Bu nedenle bu ormanlar için optimum ortamlar oluşmuştur.

Bu yürüdüğüm yerler hele bir bakın içinden zor geçiyorum genç fidanlar sıklık çağına gelmiş arasından zor geçiliyor. Fırça gibi böyle bakımsız tabii gençleşme olarak çok sık olunca bu genç ormanlar kar yağınca hep birlikte yatıyor ve toplu baskı altında kalıyor.

Buralar Adana İlidir ama bu dağlara çok kar yağar, yağış çok olunca kar da çok yağıyor, nisan ayının 4'ünde birkaç metre kar yağdığı olur. İşte yukarılar hala beyaz yumurta gibi kar kaplı. Orman zonu üstündeki "Keven'lerin" görünmesine daha bir aydan fazla var.

Birkaç metre boyundaki karaçam gençliği işte yatıvermiş toprağa doğru yeşil yorgan misali. Bakın, bakın tıpkı fotoğraflardaki gibi ama eliniz değiyor, ıslanıyor ufak derecik ağzındaki kar mağarasındaki buz sarkıtları. Ellerim pancar gibi kızarıyor bu kar altından gelen duru ve yeşil otların üstünden akan suları kardenler arasından avuçlayıp içmekten.

Ama adımlara dikkat ediyorum bu karlı olan yerlerde bir basıyorum, öbür ayağım olmasa ne kadar gidecek bilemem. fakat bir yönü güzel, yuvarlanma, düşme bu karlı yerlerde pek olmaz eğer uçurum ve yarda değilseniz.

Bak burası güneye bakıyor işte, kar öbür yanlara doğru kaçmış. Beyazla yeşil iç içe kar biraz da tanelenmiş kenarlarda arasıra ucundan ağzıma atıştırıyorum. Bakın bu dağlar çok emniyetlidir, yaban hayvanlarının vahşisi zaten kalmamış diğer gücü insanlara yetmeyenler de zaten benim haberim olmadan, görmez yanımdan kaçmış oluyorlar. Yaban hayvanlarının çoğu zaten gece avlanırlar. Bu yeşil çayırlı yerlerde otçullar ot yemeye gelir, haliyle onları da bir başkaları avlamak için buralara gelirler. İşte bu çiğdemlerin çayır gibi mor lila çiçekleri taze taç yapraklarının bu doğal peyzaj görüntüsü sizi dağların gizemiyle, görüntüsü arsında hayallerimizle ve kendimizle birlikte özdeşleşmemizi sağlayan anlar yaşatıyor.

Bu kardan soyunmuş güney sırtların az ilerisinde, bozuk ardıç orman kalıntılarının ötesi vadi koyağı karaçam ormanı, hemen önümde ki üst tarafda gölgeli alanlarda bakın koyu yaşil içi karanlık, yerlere kadar çevre ağaçlar dallı, göknar mesçeresi (aynı form da orman topluluğu) var. Buralarda kamalak ağacı diyorlar. Sedir ağacına da katran diyorlar. işte şu güneşli yamaçtaki açık yeşil ve gri mavimsi ağaçlar. Tepeleri yayvanlaşmış yer yer üst dallar da kurumuş. Bu dev ağaçların çoğu yıldırım darbesi almış zaten.

Önüme de bakmam lazım yine karlı yerler geldi önüme. Bazan ben beyaz da yürümek istiyorum, gömülme seslerini hissede hissede, bazan da yeşillere asırlık ağaçların hikayesine kapılıp kendimi karda yürür buluyorum.

Böyle yürümekle bu sayfalarda herşeyi anlatamam. biraz ilerde dölek (düzce kuytu yer) yer var . Orası kamp yerim. Aşağıda iki köy var, doğuda Hıdıruşağı, güneyde Çandırlar. Bu ikisi üstünden yoluma davam edip mansurlu vadisine geçeceğim.

(devamı var)


Nariçi .

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=78731


 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..