Çok uzun zaman oldu gidişinden bu yana geçen… Çok değişti en sevdiklerimiz dediklerimiz de yok oldular… Güçtü zamana karşı durmak… Güçtü zamanın ardından düş kurmaların yükünü bed..
Yolların eskitemediği bir çift ayak tabanı… Asfaltın ziftlerine yapışan tabanlarıyla, çile kadını… Göç yolu savaşçısı… İçindeki unuttum kelimesiyle şarkılardan aldı hıncını… ..
Parmaklarımı oynatabiliyorum… Gözlerimde, beynimin coşkusuyla gelen, bayramyeri, oyuncak bahçesi gibi, sanki bezden yapılmış topla oynar gibi, salıncakta sallanırken, yukarıdan aşağıya düşüp,..
Umudun tükenmesi sordum kendi kendime... Yokluğa adım atmakla eşdeğerdir dedim, belki yanıldım ama tükenmekle yaşam umudu arasındaki fark incelmişse işte sorun buradadır demek de boş laf sanki veya..
Geceye boş vermeli… Kaybetmek üzereyim kendimi, gözlerimin kapakları pense ile aşağıya doğru çekiliyor sanki. Gözlerim yarı açık, bir bulanıklık, bir şeyler sarkıyor, beyaz boyalı bir metale yapışı..
Yol ve yolculuk, belki de bitmeyen çile… Neyi değiştiriyor, kurtuluyor musun anılardan? Kaçış bu, kaçışın ta kendisi, Nereye kadar kaçış, belki bir arayış, o da neyi bulana kadar? ..
Bugün cumartesi, birkaç yıldır sevmem Cumartesileri. Hep sevinçleri, coşkuları taşırken, şimdi hüzün yüklü. Ne oldu bana, neden bu pürtelaş hüzün bedenimde? Daha fazla girdapta dolanmaya gerek yok...
Gece kendine ilerliyor, elimdeki kitap yüzüme düştüğünde uzun bir yolculuk sonundaydım. Gece kendine uzun, gece bana en uzun ve gecenin içindeki "Bir gün Tek Başına" cümlesi ile kâbuslarım başladı ..
Karanlıkta kalmış beyaz kuşlar yorgun, ışıksız, öfkeli, uçsa düşecek, düşse uçamayacak, kaç mevsim artığı bu, yaz başlangıcı kaç sevda, yorgun bu beden, kaçıncı zamandır bu yaz mevsimini bekleyiş…<..
O dipsiz kuyudur aşk…Sadece karanlığa bakmak, içinde yaşadığın karanlık seninmiş gibi karanlıkta yaşamayı yeğlemek… Ne kadar düşünce girdabında dolanır insan. Koşmak istersin tökezlenirsin..
Hayat mı hırçındı yoksa yazı mı? ..