Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

30 Ocak '10

 
Kategori
Blog
 

Burası MB

Burası MB
 

Burası (MB) zamanla yalnızların sığınağı haline geldi. Bu durum korkutucu.

Yazarlık, yani yazma eylemi temel açıdan birkaç amaçlama taşır: yazarken keyif almak, yazdıktan sonra iyi tepkiler alınca yeniden keyif almak, yazmak için şarj olmak. Yine de güzel bir eylemdir yazmak. -ama-

Eşsiz bir üreti (yazı) için eşsiz bir kişilik yapısına sahip olmak gerekli. Sınırlardan taşmayan bir eşsizlik bu. Aynı anda çalan binlerce müzik arasından Mozart’ı ayırtedebilmek gibi. Aynı anda hem Bach'ı hem Beethoven'ı, hem de Chopin'i ayırtedilmek ise o bahsi geçen kişilikte olmak gibi...

Söyleyecek sözlerinin bardaktan taştığını hisseden çok bilmişler var bir de. Yazmak nedir deseniz, çok okuyup harmanlamak bilgileri ve sonra yazmak, derler size. Ne hayat yaşadınız? diye sorduğunuzda size yaşadıkları olağanüstülüklerden bahsederler. Halbuki yanıtı, “bir hiç olduğumu farkedecek kadar” olacakken…

Her yazı bir yer kaplar. Öyle az falan da değil; en keyfekeder yazıların üzerini örterek yapar bunu. Yazınız sayfaya girdiği vakit olur bu. Başka bir yazıyı ötelemişsinizdir. Bir çeşit çocukların ortada duran bir pastaya hücum etmeleri gibi, en büyük parçayı yalayıp yutmak bazılarının gayesi. Çocuk gibiler bazıları ama, çocuklardaki saflıklar onlarda yok. Ama olsun, çocukluklarındaki "bu benim olmalı" dürtüsünü taşımışlar gelmişler.

Aslında diğerinin haklarına önem veren biri sürekli kenarda kalarak pasifize olurken bir çeşit vahşi seleksiyonun unutulan oyuncusu olur. Düşününüz, onca inanılmaz kitapların “best seller’ciler” tarafından ötelendiğini ve insanların eline ulaşmasını engellediklerini. Ne acımasız bencillik! Sonrasında bunun bir sistem, olması gereken olduğu gerçeği. Birçok sinema yapıtının başına gelen gibi; ne acı.

Içinde hüzün ve acı barındırmayan yazı yoktur aslında. En komik, en kışkırtıcı yazının bile bir hüzün vardır içinde. Eller klavyeye uzandığında başlar bu acı; içinde, sıyrılacağını sandığı başka hüzünleri anlatır çoğu zaman. Yazılarında en keyifli anları paylaşanlar bunu en iyi bilendirler çoğu zaman.

Kelimelerde fakir, anlatacaklarında zengin ol!

Nazım, Bursa mapusluğunda yanına gelen yazar-şairlere sekiz kelime vermiş, "tüm meramınızı anlatın bunlarla," demiş. Sonrası malum, eğer yazmış olsalardı o sekiz kelimeyle olağanüstülüğü, bilirdik biz de.

Yazar yazdıkça küçülmeli, yazdıkları büyümeli, gözü daha çok açılmalı, öğrendikçe hayretleri azalmalı. Sonrası mı? Kelimeler öyle bir ulanır ki, inanmaz olur yazdıklarına kulakları.

Artık yazdıkları ona ait değildir, ondan çok ötelere ulaşır, onun dışındadır. Artık başka bir aleme döner yüzü, inanılmaz yaşam döngüsü onu ilgilendirmez: aşkla tanışır.

Aşkın figüranlarıdır çoğu zaman ortalıklarda dolaşanlar. Aşksa en derindedir en yükseğin. Sen yoksundur, amaç yoktur, zamansa unutulacak kadar durur. Kelimelerin en güzelleri peşisıra, ama sakin, sıralanırlar. Ve değişecek olan ne varsa, anımsanmanın, kelime sandığından define cümlelere dönüşür. Ve değiştirir gerçeğin akan yönünü.

“Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmek” dersiniz, tüm bakışlar size donar;

“Bir ben var benden içeri” dersiniz, zaman sizinle donar. -daha herkes bilmezken bu güzel sözleri-

Yalnızların sığınağı ise burası, konuşacak şeylerin anlamsız ve acele doluşlarıyla dolar burası.

Oysa, sevdikleriniz ve siz; bir bütün olabilmek yalnız. Başarabilmek sevginin birleştirdiği yalnızlıkta. Ne büyük aşktır o!

Başabilir miyiz dersiniz, onca kalabalıklaşırken yalnız sevgide?

***

not: yeni kitabım haftaya yayında. kapak resmini galerim bölümüne koydum. bazıları değil, herkes için yazdım.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara